Babası da Geç Konuştu (!)

Beni bu kadar iyi anlayabiliyorlarken nasıl oluyordu da bir o kadar da anlayamıyorlardı bilemiyorum. Annem, babam, diğer insanlardan bahsediyorum...

Merhaba, biraz kendimden de bahsedeyim. Ben Kamil, 3 yaşlarında bir çocuğum. Bir ablam var. Bazen oyun oynarız onunla. O, okul diye bir yere gidiyor sabahları. Ben evdeyim. En sevdiğim şey televizyon dedikleri şeyden adamları, hayvanları izlemek.

Annem sabah bir şeyler verir ağzıma. Sonra gürültülü sesler çıkaran o kocaman hortumlu makineyi peşinden koşturur durur. Ben de koşmak isterim kalkarım ayağa, hatta biraz zıplarım koltuğun üstünde. Rahat zıplayım diye koltuğun üstünde ne varsa yere atarım. Annem de benimle oynamaya geliyor sanırım her seferinde ama yanılırım. Gelir beni oturtur "Daha yeni düzelttim yavrum etrafı bi dur artık. Karnın doydu kudurdun yine" der ve ekler. "Hadi gel Niloya açayım sana, Niloya izler misin?" Ahh! En sevdiğim, izlerim izlerim. Sonrası sessizlik. Annem mutlu gibi.

Yine böyle bir sabaha uyandım. Televizyonun başında kaç saat geçti bilmiyorum. Neyse bir kapı çaldı. Koş Kamil koş! dedim kendime, bir ses geldi bak dışardan. Hemen koştum. Tam kapıya yaklaşmıştım ki ayağımın altındaki halı kaydı, yandan tutunayım derken de şeker dolu tabağı döktüm. Annem geldi hemen yanıma " Ah ahh! kalk bakıyım, bi rahat durmadın ne yapıyorsun be oğlum!" Nasıl rahat durmadım sabahtan beri yoktum ya ortada! Sinirlendi annem. Neyse, bir şeker alayım bari dedim. Şekere yöneldim aslında ama annem anlamadı benim ne istediğimi. Çekti kenara koydu. Anne! Dedim. Sayılı söyleyebildiğim şeylerden birisiydi, anne. Genelde anne derim bir yere çekiştiririm onu, istediğimi gösteririm beni anlar. Ama şimdi oralı olmadı. Şekere bakıyorum ya işte neden anlamıyorsun, şeker istiyorum ben diyemedim. Anne... Başladım ağlamaya. Annem "Bir yerin mi ağrıdı?" dedi. Dizime baktı öptü. Ya hayır hayır toplama işte şekerleri ben yiyeceğim. Şeker ver bana! Diyemedim bas bas bağırdım. Sinirlendim bir tane vurdum tabağa, yine döküldü şekerler. Annem kızdı ama elinden bir tane kapmıştım. Sonra anladı. "Haa! Tamam, sen şeker istiyormuşsun."

Tak tak tak... Kapıya vurdular, kalkıp açtım. Dışarıda bekleşen bir kalabalık vardı. Tanıyordum bazılarını, girdiler içeri. Annem yaramazlık yapma bak arkadaşlar geldi, güzelce oynayın dedi. Evet, ben çok yaramazmışım, babam gibi de sinirliymişim. Annem söyler, ne demek ister anlamam ama babam tarafına çekmişim. Babam da dayıma benzetir aslında onun gibi yerimde durmazmışım. Neyse, bir gayretle koştum içeri. Arkamdan dişlerini birbirine kenetleyerek seslenen annem "Oğlumm..!"

Bir arkadaş geldi arkamdan, oyun odama. Arabalarımı alıp birini bana verdi. " Sen kamyon sür, ben polis oldum" dedi. Arabalarla oynamaya başladı. "Düt düt çekil yoldan" dedi. Çekildim. Arkadaşım konuşuyordu... Ben de sürmeye başladım kamyonumu. Eline iki üç araba daha aldı. Siyah olanı istiyordum ben, ver dedim. Söyleyebildiğim başka bir sözcük daha. Ver! Ama diğerini uzattı. Ver! Dedim bir daha. Siyahı vermiyordu. Sinirlendim kalktım elinden hızla aldım. Bazen anlamıyorlardı beni işte. Neyse, mutfağa götürdüler bizi. Hem yoruldum hem de susadım. Bir şey de yemek istemiyordum, annemin uzattığı şeyi ittim. "Aa! Sen susamışsın" dedi. Bak şimdi de ben göstermeden ve söylemeden nasıl da anlamıştı. Bardağı tutuşturdu elime. Sonra gittim tabaktan istediğim bir şeyi aldım kendi kendime.

İçerde koyu bir sohbet vardı. Arkadaş gidip annesine araba oynadığımızı söyledi. Oradakiler:

 -“Sizin oğlan iyi konuşuyor.” dedi. Anneme bakıp. Bir teyze:

 -"Kamil geriden geliyor sanki" dediler. Babaannem atıldı ortaya:

- "Kamil'im de konuşur da babasına çekmiş işte. Benim çocukların hepsi geç konuşmaya başladı" dedi. Uzakta oturan başka bir teyze:

-"Bizim komşu terapiste götürüyor, sen de mi götürsen?" dedi anneme. Babaannem:

- "Bir şey olmaz daha küçük.” dedi. Ve ekledi “Önceden terapist mi varmış!” Annem farkındaydı aslında bir şeylerin. “Hatta ablası bunun yaşındayken hiç susmazdı,  bu yeni yeni diyor bir şeyler. Aslında bir gitsek en azından içimiz rahatlar.” dedi. Köşede oturan teyze:

-“Az daha büyüsün kreşe gönderin.” dedi. “Hem evde sıkılmaz hem orda açılır.” Herkes bir şeyler söyledi durdu. Aa! Bir çocuk daha varmış içerde, yeni fark ettim. Çok zaman oldu hiç yanımıza gelmedi. Elinde telefon var! Ona mı bakmış bu kadar uzun zaman? Gittim yanına arabayı uzattım, kafasını salladı istemedi. Yanında ki teyze “O oyun oynamayı sevmez, elinden de hiç düşürmüyor bunu.” dedi. Telefonu eline kendisi mi almıştı ki? Bilemedim. Koştum odama...

Onlar saatlerce bu konular üzerine içerde konuştular. Hakkımda ne çok şey biliyorlarmış. Ama beni bazen hiç anlamıyorlar işte.

Ve o saatler geçti, herkes gitti. Annem biraz düşünceliydi. Babaannem geldi yanına bir şey yok kızım "Babası da geç konuştu" dedi.

Dediler de dediler. Beklediler...

24-36 aylar arasında çocuklarda sözcük dağarcığının hızla artmaya başladığını bilmekteyiz. Bu sayede artık daha uzun, sürdürülebilir iletişim sergilerler. 18. Ayda 50 sözcüğü bulunan çocuk, artık bu evrede en az 300 sözcük kullanmaktadır. Aynı zamanda bu evrede ek kullanmaya da başlanır. Bu yaş çocukların konuşmalarının da yabancılar tarafından daha da anlaşılır olması beklenir. Konuşmanın anlaşılırlığı gittikçe artmaktadır. Ve dahası… Çocuklarınızda sınırlı sayıda sözcük kullanımı gözlemliyorsanız, iki sözcüklü ifadeler kullanmıyorsa, iki aşamalı yönergelere uymuyorsa, “neden” “nasıl” soruları sormuyorsa, konuşma anlaşılırlığı düşükse… Bir adım atın.

Erken girişim ve müdahale çok kıymetlidir.

Beklemeyelim!

Hatice Akdeniz

Dil ve Konuşma Terapisti