DİNGİN BİR HAYAT
  Huzurlu bir hayatı düşleyenlerin olmazsa olmazı dingin bir hayattır. Öyle bir hayat tarzıdır ki bu, şimdiki huzursuzluk  çağı insanının  ilacı gibidir. Bu  ilaçla şifa bulanlar  içlerinde  depreşen huzur özleminin çığlıklarını daha bir duyarlar.  İç seslerine daha bir kulak kabartırlar. Ardından da yorulup örselenen gönüllerini ve zihinlerini  dinlendirmenin  zevk veren yolculuğuna çıkarlar. Yüzyıllar önce Mevlana ‘’ Yaşadıkça artan ömrü yaşa ‘’ diyerek  insanları dingin bir hayata çağırmıştır.
  Geçmişteki insanlar dingin bir  hayata kavuşabilmek için, hayat kavgasına sık sık ara vermişlerdir. Sonu  gelmeyen koşturmacalardan ve maddi doyumlardan kendilerini geri çekerek dinginliğe yönelmişlerdir. Günümüz insanı ise, kendisini kaptırdığı acımaz bu yarış çarklardan kurtulmak bir yana bu  çarkın yörüngesinden  dahi çıkamamaktadır. Kurtulmak için çareyi hep dışarılarda aramaktadır. Oysa ki , dinginliğe ulaşmadan yaşanan stresli hayat onları her köşede beklemektedir. Stresli hayat ise yaşam kalitesini  en aza indirmekte ve huzursuzluğu zirvelere çıkarmaktadır. Bu yüzden günümüz insanı için dingin bir hayat  daha büyük önem taşımaktadır.
  Dinginliğin belli bir biçimi yoktur. Gün sonunda balkonda içilen bir çayda, okunan kitabın sayfalarında, gökyüzünün maviliğinde, tesbihin boncuklarında, secdede ve suyun şırıltısında hep dinginlik saklıdır. Bu dinginlik noktalarını kullanıp, bedeni ve ruhi her türlü didişmelere  bir anlık paydos demek  insana yeniden güç verir. Az bir dinginlik kısa  bir süre sonra yerini tazeliğe ve canlılığa bırakır.  Gemicinin istediği rüzgarı  yakalaması gibi, yaşamın  içinde karşınıza çıkan  engelleri daha  kolay aşmayı sağlar. Bu yüzdendir ki , her tür başarı  dinginliğe ulaşmış hayatların içinden çıkmaktadır.
  Bir gün  Şeyh ve müridi ormanda dolaşırken mürit, zihninin sürekli huzursuzluk ve karmaşa içinde olduğundan yakınmış. Şeyhine “Neden sakin ve dingin insan sayısı çok az? Zihnimi huzura kavuşturmak için ne yapabilirim?” diye sormuş. Şeyh müride gülümseyip şöyle demiş  : Sana bir hikâye anlatayım. Bir fil, bir ağacın yapraklarını yerken küçük bir sinek filin kulağına yaklaşmış ve vızıldamaya başlamış. Fil sineği kovmak için kulaklarını sallasa da sinek her seferinde geri geliyormuş. Bu durum birkaç kez tekrarlanmış. Fil dayanamamış, sormuş sineğe: “ Neden bu kadar hareketli ve gürültülüsün?” Sinek cevaplamış : “ Gördüğüm, duyduğum ve kokladığım her şey beni kendine çeker. 5 duyum beni sürekli olarak farklı yerlere yönlendirir ve ben buna karşı çıkmam, yerimde duramam. Peki, senin sırrın nedir? Nasıl oluyor da bu kadar sessiz ve sakin kalabiliyorsun?” Fil ise şöyle yanıtlamış : “5 duyum, dikkatime hâkim olamaz. Ne iş yaparsam yapayım, kendimi tamamen o işe verip onda kayboluyorum. Böylece, mesela yediğim yemekten, soluduğum havadan keyif alırım. Dikkatimi ben yönlendirir ve kontrol ederim, etraftaki şeyler değil…” Bu hikâyenin ardından Şeyh sözlerini noktalamış: “ Zihnin, dikkatin nereye yönelirse oradadır. Eğer dikkatini ve duyularını kontrol edersen, zihnin de kontrolün altında demektir. Yaptığın işe ver kendini, etrafta olup bitene değil. Böylece sakinliği ve dinginliği bulacaksın.
  Dingin bir hayatı yaşamak, son hızla akıp giden hayatın debdebelerinden bir anlıkta olsa uzaklaşmak ve kendinizle baş başa kalmaktır. Kapıldığınız hayat kavgasına yorulmadan devam edebilmek için  huzura pencere açmaktır. Git gide olgunlaşmak ve sarsılmazlığa doğru yürümektir. Dinginliği yaşayamayan insanın dakikaları bir kezzap gibidir. Her an zihni yakar kavrulur.
   O haldearada bir de olsa hayatın karmaşa ve kaosuna ara verip kendinizi dinleyin.’’Vardır her şeyde bir hayır’’ diyebilme teslimiyetini gösterin.Gerginlikten ve bezginlikten  sıyrılıp yaşamın kalbine dokunun. Çer çöpe fazla takılmadan hayatı hissedin. İnanın bunu başardığınızda  önünüze çıkan  zorluklar karşısında direnciniz daha yüksek olacak ve huzurunuz artacaktır.  Unutmayın ki ; en güzel balık durgun suda avlanır !