Bayramdan bir gün önce bir heyecan sarardı bizi

  O gece hiç uyumaz, yatağın içinde döner durur, sabah yapacaklarımızı hayal eder, tüm bunları düşünürken de dalar gider, uykuya teslim olurduk

  Sabah erkenden kalkar

  Bayramın ne zaman geleceğini azarlanıncaya kadar büyüklere sorar, sorumuzun cevabını alabilmek için bir sürü şaklabanlık yapardık.

  Biz bayramın komşu köyden geleceğini düşünür, o köyün yoluna sanki bir yolcu bekliyormuş edasıyla bakardık.

  Hiçbir şeyin gelmediğini görünce tekrar büyüklerimizi sıkıştırmaya başlar, onların; ‘bayram geldi ya’ sözlerini duyduktan sonra sanki göklerde uçardık.

  Hemen hazırlıklara başlar

  Daha önce alınan ya da yeni alınmış olan bayramlıklarımızı giyer, zar-zor kahvaltıyı yapar, evden pür neşe içinde çıkardık.

  İçimizde bir umut kabardıkça kabarır, tatlı bir ürperti sarardı tüm bedenimizi.

  Bayram gezmesine yakın çevremizden başlardık

  O zaman kapı çalma âdeti olmadığı için çat kapı evlere girer, önümüze gelen herkesin elini öper, onların ‘çok yaşayın’ sözlerini dinledikten sonra verecekleri bayram çerezlerini heyecanla beklerdik.

  Biraz sonra çerezler gelirdi.

  Çerezler genellikle; leblebi içine karıştırılmış kuru üzüm ve buğdayın kavrulmuş hali olan ‘kavurgadan’ ibaretti.

  Dağıtımı yapan kimse aldığı bir avuç çerezi ceplerimize doldururdu.

  Biraz oturduktan sonra kalkardık

  Daha biz kapıdan çıkmadan ya da içeride otururken başka çocuk grupları girer, bizim yaptığımızın aynısını yapar, çerezlerini beklemeye başlardı.

  Para verme âdeti pek yoktu

  Aldığımız çerezleri hemen yer, ceplerimizi yeni çerezler için boşaltmış olurduk.

  O gün köyü hep dolaşırdık

  Bu gezme olayı akşama kadar sürerdi

  Sonra yorgun-argın evin yolunu tutardık

  Akşam olduktan sonra sokakların hâkimi yine bizlerdik, bir araya toplanır, karar verdiğimiz çeşitli oyunları oynar, yatma zamanına kadar bu oyunlara devam ederdik.

  Sonra yavaş yavaş dağılır yorgun bir halde eve döner, kendimizi yatağa zor atardık.

  Böylece, sadece bir gün süren bayram da bitmiş olurdu

  Daha sonra köyde, günlük koşuşturmaca ve telaş kaldığı yerden devam ederdi.

  O günleri bizler yaşadık

  Mutluyduk  

  Her şeyi doyasıya yaşar, ‘yarın ne olacak?’ endişesine hiç kapılmazdık.

  Zaman, bizden sadece çocukluğumuzu değil hayallerimizi ve umutlarımızı da almış oldu…