Şehir, salt bir yerleşim birimi değildir, çevreyi tanımlama ve çevreye kimlik edindirme pratiğini de içeren bir girişimdir ve dahi bir kimlik oluşturma alanıdır. Her toplum veya medeniyet tasavvuru kendine bir kimlik edinirken onu birçok konuyla olduğu gibi belli bir “anavatan” idealiyle de ilişkilendirmek zorundadır. 

"Medeniyet terimi, şehir anlamına gelen medine kelimesinden doğmuştur. Şehir denilen yapı, bünyesinde farklılıkların buluştuğu bir karşılaşma mahallidir. Farklılıklarına rağmen beraber yaşama becerisini gösteren bu topluluklar için medeni sıfatını kullanırız. Zamanla bu ahenkli yapının ürettiği maddi ve manevi değerler sadece cemiyete değil bütün insanlığa hitap etmeye başlayınca medeniyet tabiriyle tavsif olunurlar.

Ramazan yeniden inşanın fırsat mevsimidir. Onu sadece direkler arasına sıkıştırmak haksızlık olur. 

 
Ramazan kendin olma dönemidir. Köklere gideceğiz, gitmeliyiz. Ama bunu zamanın ruhuna uygun bir gramerle sunmayı bilmeliyiz.
Bir düşünce karmaşası, bilgi kirliliği yaşıyoruz. Temizlenme ayı olan Ramazan'da düşünce kirliliğinden temizlenmenin, sahih bilginin peşinde koşmanın yollarını aramalıyız. Ramazan bizi bu arayışa çıkarıyor.

İtikâf, bir anlamda bu dur... zihnen / kalben arınma. Oruç, tezkiye ediyor... Arındırıyor. İtikâf ise bu arınmışlık haliyle arayışa, zihnen ve kalben restore edilme fırsatı sunuyor.
Din, bireysel ve toplumsal coşkunluğu besliyor... Şehirli olmak, kardeş olmak, bu coşkuyla evde, sokakta, statda, caddede, çadırdı, yetimhanede Ramazanı karşılamak... 
Ramazan medeniyetinin ürettiği ve tarihten günümüze uzanan pek çok dini ve hayri paylaşımlar bu ayı diğerlerinden farklılaştırmaktadır. İftar sofraları - diş kiraları - fitreler-zekatlar – Ramazaniyyeler - Tahsis ve sadakalar - taamiyye ve atiyyeler bu uygulamalara örnek olarak gösterilebilir. Yine iftariye, imsakiye ve sahurluk bedeller, idiyyeler, mukabeleler, Teravih, Buhârî-i şerif okumaları, Enderun usulü teravihler (Musiki, makam bilgisine sahip hafızlar, aşır hanlar, tesbihhanlar, müezzinler camiyi şenlendirir... Eskilerin âsûde-bâl dedikleri tarzda, huzur veren bir namaz kılınırdı) yavaş yavaş medeniyet havzamızı terk eden müstesna ritüellerdir."
Bu kadim ANADOLU topraklarının kara yağız evlatları; iman ettikleri, inandıkları, gönül verdikleri ve yaşadıklarına geri dönmelidir. Velhasılı kökümüze dönmeliyiz…….

 Saygılarımla Yrd. Doç. Dr. Özden TAŞĞIN