Günaydın Ne Demek
1972-73 Ders yılı.
Nevşehir Merkez Ortaokulu...
Sosyal Bilgiler öğretmeni olarak görev yapıyorum o okulda.
Dersimi seviyorum. Değişik kaynaklardan yararlanarak hazırlanıyorum. Dergilerdeki konuyla ilgili bölümleri  ses alma aygıtına okuyoruz. Dersin tekdüzeliğini önlemek, çekici kılmak için eşimin seini de arada kullanıyorum. Gerçekten, gözlüyorum, ses çeşitliliği derse ilgiyi arttırıyor.
Benden başka iki sosyal bilgiler öğretmeni daha var. Eğitim enstitüsü çıkışlı öğretmenler doğrudan sosyal bilgiler öğretmeni olarak eğitim görmüşler. Öyle olunca insanın beklentileri de büyük oluyor. Ne var ki, daha öğretmenliklerinin ilk yıllarında olan meslekdaşlarımda anlaşılmaz bir bıkkınlık, isteksizlik var. Sanki unlarını eleyip eleklerini duvara asmışlar.
......................
Sabah erken saatte dersim var. Göre'den yürüyerek gelmişim. Dersliğe girdim.
'' Günaydın çocuklar,''
Daha önceki günlerde gürül gürül karşılık verirlerdi. Bu kez tutuk,çekingen  bir iki ses çıktı.
Baktım, birkaç öğrenci sırıtıyor.  Kimi çocuklar da tahtaya bakıyor.
Ne var, ne oluyor! Bir tuhaflık var bugün havada.
Bir de tahtaya döndüm ki...
'' Hocam, bundan sonra bize 'Günaydın' diye selam verirseniz cevap vermeyeceğiz. Müslüman selamı verirseniz karşılık vereceğiz.''
Demek, böyle bir eyleme girişildi,
Tahtayı boydan boya dolduran , iri harflerle bir yazı.
Muhtıra vermiş bir küme öğrenci. Tek bir kişinin işi olamaz bu.
Aah ah, yanımda fotograf makinam yok. Olsa da resmini çekseydim yazının.
Başımdan aşağı kaynar sular döküldü.
Demek öyle...Yazana değil yazdırana bak.
Kimin buyruğuyla böyle bir eylem başlatıldı, biliyorum.
Üzüldüğümü anladı kimi öğrenciler. Hemen sildiler. Hiç bir şey olmamış gibi dersimi işledim. Zil çalınca Öğretmenler Odasına yürüdüm. Hacıbektaşlı aydın bir öğrencim vardı ,Veysel Bektaş adında. Yaklaştı. Kimsenin duymasını istemediğinden alçak sesle konuştu:
'' Hocam,'' dedi,'' Üzüldüğünüzü anladım. Bu eylemi başlatan Din Dersi hocası İhtişam Yağır...''
Demek öyle...
Öğretmenlerin arasında baktım, İY da var. Bir köşeye çekilmiş, dışarıya bakıyor.
Doğrudan ona seslendim.
'' Bay Yağır, bugün derste öğrenciler selam konusunda bir eyleme giriştiler, sen emir vermişsin.'' dedim.
Birden yüzü apal oldu Yağır'ın.
'' Siz de müslüman selamı verin, talebe ona göre karşılık versin.''
'' Laik ülkede öğretmenin derslikte nasıl selam vereceği bellidir. Cumhuriyetin 50. yılında hala Arap usulü mü selam verecek öğretmen.''
'' Laiklik diyorsun. Ben tanımam öyle şeyi. Sen biliyor musun laiklik nedir?''
'' Sosyal Bilgiler öğretmeni olarak , laikliği ben bilmeyeceğim de kim bilecek!''
'' Müslüman ülkede halk laik olamaz. Bu kadar kesin konuşuyorum.''
'' Ben bu durumu İl Eğitim Müdürlüğü'ne bildireceğim. Bakalım, onlar ne karar verecek!''
Yelkenleri suya indirdi İY. Yüzünden pişmanlığın gölgesi geçti. Gözlerini kaçırdı. O sırada zil çaldı. Masanın üzerinde alüminyum sürahi vardı. Ben içmiyordum ondan su. İçen arkadaşlar vardı. Niye alıp götürdü İY o sürahiyi. Anladım ki, uygulamalı olarak abdest almayı gösterecek.
'' Aferin yahu,'' dedim. '' Hijyen kurallarına iyi uyuyorsunuz. Sizin su içtiğiniz sürahiye ayak topuğu, parmak değiyor. Mübarek bir sürahi oluyor. İşe yarıyor. Abdest onun suyu ile alınıyor. Ve siz o suyu içiyorsunuz.''
Odada onbir öğretmen var. Kimse İY'ı eleştirmedi, kimse beni savunmadı, desteklemedi.
..............
Turan Ergül Boğazlıyanlı aydın bir öğretmen. Öğretmenler Odası'nda geçen bu tartışmayı Müdür Şaban Diken'e (Matematikçi) anlatmış. Gelip bana  söyledi. Ülkede hala 12 Mart’ın etkisi vardı. Sanılıyordu ki, yönetim gerici eylemleri bastırır, irticaya izin vermez. Şaban Diken demiş ki '' Eğer Emrullah Bey, Eğitim Müdürlüğü'ne bildirirse bu hadiseyi, kendisi de zararlı çıkar.'' Bakın hele. Adam, kendi okulunun öğretmenini savunmuyor da, dışardan gelen bir mürteciyi destekliyor.
Sürahi konusunu da açmış Ergül. Müdür'ün yanıtı : '' Ne var ki bunda. Aranızda olduğum zaman ben de o sürahiden su içiyorum.''
ŞD ,hijyen nedir, iyi biliyormuş demek ki...
Selam konusundaki tartışma orada kaldı. Ben İl Eğitim Müdürlüğü'ne götürmedim konuyu. Neler oldu bilmiyorum, ŞD Müdürlükten alındı, Yatağan’dan gelmiş Sadri Körhan (Gercüşlü, Türkçe Öğretmeni) müdür yapıldı.
Öğrenciler de anlamış olmalılar ki yaptıkları hatayı, belki Hacıbektaşlı Veysel Bektaş'ın etkisi de olmuştur, ''Günaydın çocuklar,'' diye selam verince gürül gürül aynı sözle karşılık vermeyi sürdürdüler.
Bu olayda  beni en çok üzen de Gülşehirli , İvriz Köy Enstitüsü çıkışlı pek sevdiğim bir ağabeyimin iki kızının da '' muhtıra verenler '' arasında yer alması oldu.
MA adlı din dersi öğretmeni de, sanırım,  bir süre sonra bizim okulda ders veremez oldu. Kendisini bir daha da görmedim.
                                   …………. 29 Ekim 1973,Göre