KONUK  AĞIRLAMAK

Netmeli neylemeli !

İnsanları mutlu etmenin bir yolunu bulmalı…

Ben Tapu Dairesi’nden emekliyim. Hanım da PTT’den.

Benim hizmetim 34 yıl…Hanımınki 28 yıl…

Bunca yıl devlet hizmetinde çalış, sonra da aynı yerde kalan  ömrünü  geçir; olur mu?

Düşündük, taşındık…Sorduk, soruşturduk…

Karapınar’dan Konya’nın içine göçmeğe karar verdik…

İyi mi ettik,  yanlış mı karar verdik. Önceleri belli olmadı. Oğlumuz, kızımız da bizi özgür bıraktı. Ne olur dediler; ne olmaz dediler…

Konya’nın kenar semtlerinden birinde, Meram Bağları’nın yukarılarında bir apartmandan 1+1 daire aldık. Gücümüz ona yetti. Toplam 45 metre kare kadar. Tek balkon. Ağrıyan sızlayan dizlerimiz için de uygun; alt kat. Kapıdan çık; dışarı, bahçe, yol…

Önceleri çevre boştu. Kocaman arsalar vardı. Zamanında el koymuşlar, şimdi müteahhide veriyorlar, 10,20,30 daire alan var. Biz bir küçük daire için  tüm ikramiyemizi vermişken, onca devlet hizmetinden sonra…Emekli ikramiyesinin de bir işe yaramadığını görmüş olduk…

Bizim aslımız Hadim kazasından…Fakat, uzun yıllar Karapınar’a yerleşmişiz.

Duyuldu elbet ev aldığımız…Yalnız Karapınar’dan değil, yalnız Hadim’den de değil; Taşkent’ten, Çumra’dan, Karaman’dan tanıdık, tanımadık bir akın başladı ki…Anlatmak zor…İçinden çıkamam.

‘’ Yasin Bey, beni eyi bi tohtura götür . Fena öksürüyom. Geçmedi bi tüllü.’’

‘’ Yasin gardaş, ağzımın içi bi harabe ki, bah! Şöyle bahalı olmayan bi diş dohduru tanıyon mu?’’

‘’ Yav, bizim tallaya Mamıdağa el goydu...Sen tapı işlerini bilin. Gurtaralım .Eyi mevkide haa!’’

‘’ Yasin Efendi, bizim oğlan İmam Mektebinin orta gısmını bitirdi. Gasabada zayıf diyolla. Sizin yanınıza gelsin de lise gısmını burda ohusun.’’

‘’ Yav sen benim çocuhlug arhadaşımsın. Gosder adamlığını, bizim oğlanı gurtar hapisaneden. Muhaggag adliye cihetinden tanıdıhların vardır. Mapusanede çürüyecek soona…’ ’

‘’ Bizim gız hafize oldu. Koy yirinde guruyup galascah. Bi iş bul da, gurtulsun garib.’’

‘’ Yav, iki maaş giriyor hanenize. Bizim oğlan Antalya’da meslek yüğsek ohulunda talebe. Şöyle ayda bi 500 gadar cep harçlığı gonder de, sıhıntı çekmesin.’’

Akrabalar da var ama…Çoğu uzak mı uzak…Belki babalarını, dedelerini tanırım. Kendilerini ilk görüyorum.  Öyleleri de var ki, hısım değil, hasım. Hiç bozuntuya vermiyorlar. Tek tek de değil, ailecek geliyorlar. Aynı gün birden çok aileyi ağırladığımız oluyor. Artık, köylünün o çok önemsediğini düşündüğümüz mahremiyete ne oluyor, siz hesaplayın…Tek bir odada…

Yakınımızdaki arsaya bir gün bir levha çaktılar. ‘’Cami inşaat sahası. Muhterem mümin kardeşlerimizin yardımları onlara cennet kapılarını açacak.’’

Kazıklar çakıldı. Temeller kazılmağa başlandı. Komşu köy Taşpınar’dan Hüsnü Ağa bizde misafirdi o gün iki hatunu, geliniyle birlikte.

Pencereden görülüyordu  cami inşaatı. Hüsnü Ağa yüzünde geniş bir gülümsemeyle elini omuzuma vurdu. Sırtımı tapışlayarak dedi ki :

‘’ Yahu Yasin , bu dünyada cenneti yaşayacahsın. Allah’ın bahtiyar gulusun. Camiye gonşu oluyorsun. Günde beş vakit Ezan-ı Muhammedi ile gulaklarının pası silinecek. Amma seni yalnız bırakmam haa. Önümüzdeki ıramazanı inşallah burada geçiririz. O zamana gadar da camimiz hızmat virmeye başlar inşallah.’’

Hanımla başbaşa kalamıyoruz.

Bazen üç, dört hanım konuk oluyor. Onları bizim hanım kendi odasına, yatağına alıyor, yere de bir halı seriyor. Bereket ev iyi ısınıyor. Doğal gaz düzeneği var. Yazın gelen konukları balkonda bile ağırladığımız oluyor.

Kim söylemiş o sözü ? ‘’ Konuk on kısmetle gelir; birini yer; dokuzunu ev sahibine bırakır.’’

Doğru mu?

Gelen konukların bir armağan getirdiğini de görmedik.

Azalsa da kimi köylerde üretim var. Baklagiller, meyve, sebze  gibi.

Kimi konuklar kendi otomobilleriyle geliyorlar. Tığ teber…Eller boş…Araba yüklüğü boş…

Hanım zorlanıyor. Yaşımız da ilerledi. Onca konuk için yemek yap, kahvaltı hazırla. Çarşafları yıka. Yorgan yüzlerini değiştir. Ortalığı temizle. Zor.Konuklar gitti mi, bir baş ağrısı gelip yerleşiyor.

Erkekler benle kent merkezine gitmek isterler. Elbet onca kişinin otobüs biletini ben ödeyeceğim. Bütçemiz zorlanıyor. Ayın onunda emekli aylığım tükeniyor.

Bir sabah kahvaltıda – o gün nasıl olduysa, konuğumuz yoktu- hanıma dedim ki: ‘’ Bu böyle devam ederse bana Manisa mı olur, Bakırköy mü olur, bir yer ayırt, olur mu ?’’

Güldü. Karşılık verdi : ‘’ Ben bir yolunu buldum. ‘’

Merak ettim. Ne yaptı acaba.

Kahvaltıdan sonra, hazırlığını gösterdi. İkimiz için iki bavul hazırlamıştı.

………………….

O akşam yine Taşkent’ten bir, Hadim’den iki aile konuk gelmişti. İçeri girer girmez bavulları gördüler. Biz de yolculuğa çıkan insanlara özgü giysiler içindeydik.

‘’ Hayrola yav ? Nedir bu?’’

‘’ Biz Taşucu’na oğlumuzun yanına gidiyoruz. Siz buyurun, oturun, yatın kalkın. Yiyin için.’’

‘’ Olur mu öyle şey canım. Madem siz evde yoksunuz. Biz özleyip de gelmiştik. ‘’

Dediler mi? Hayır. Pişkinlikle içeri girdiler. Mutlu, mes’ut…

Anahtarı da verdik. Onlar kaldı evimizde. Biz düştük yollara…Akdeniz kıyısında Taşucu istikamet…