Panele;  Mühendislik Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nesimi Aktaş, Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tahsin Aktaş, Semra ve Vefa Küçük Sağlık Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Nimet Karataş,   üniversitemiz akademik ve idari personel ile öğrenciler katıldı.

Mühendislik Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Feyza Kıroğlu Zorlugenç, ‘Gıdalarda Dioksin Varlığı ve Sağlık Açısından Önemi’ konusunda yaptığı sunumda, endüstrinin gelişmesi ve tarımsal ilaçlamaların bilinçsizce yapılması başta olmak üzere birçok yolla çevreye yayılan dioksinli bileşiklerin ciddi oranda çevresel kontaminasyona neden olduğunu söyledi. Zorlugenç, “İnsanların ve hayvanların yağ dokularında birikerek, uzun yıllar toksik etkilerini sürdürebilmeleri nedeniyle dioksin ve benzeri bileşiklerin oluşumunun önlenmesi, eğer oluşum önlenemiyor ise, uygun teknolojiler kullanılarak bu maddelerin atmosfere salınmadan önce mutlaka giderilmesi gerekmektedir. Ayrıca, hayvan yemleri ile gıda hammaddelerinin analizlerle kontrol altında tutulması hem toplum sağlığını koruma hem de ekonomik kayıpların önlenmesi açısından önem arz etmektedir” diye konuştu.

Yerleşim yerlerinin planlanması aşamasında sert ve yumuşak zemin özellikleri, sıvılaşma, heyelan, sel baskını, kaya düşmesi gibi kriterlerin yanı sıra zeminlerin mineral dağılımı ve yer altı suyunun kalitesine de önem verilmesi gerektiğinin altını çizen Yrd. Doç. Dr. Ayşe Orhan ‘Jeomedikal Riskler’ konusunda sunumda bulundu. Özellikle kansere neden olan asbest ve zeolit içeren kayaların ve bunların aliterasyonundan oluşmuş olan zeminlerin yerleşime açılmaması gerektiğini söyleyen Orhan, “Asbest ve zeolit mineralleri içeren yerleşim yerleri saptanmalı ve ciddi tehdit altındaki yerleşim birimlerinin yerleri gerekirse değiştirilmelidir. Aspest ve zeolit mineral içeren bozunmuş toprak ve zeminlerin üzeri toprak örtü ile kaplanarak yeşillendirilmesi ve halk bu minerallerin neden olduğu hastalıklar hakkında eğitilerek bu toprakları kullanmaları engellenmelidir. Ayrıca asbeste bağlı hastalıkların geriye dönük araştırılması yapılarak arşiv oluşturulmalı ve asbeste bağlı olarak gelişebilecek hastalıkların detaylıca incelenerek klinik çalışmalar yapılmalıdır” şeklinde konuştu.

‘Ev Koşullarında Gıdaların Saklanmasında Temel Prensipler’ konusunda  sunumda bulunan Yrd. Doç. Dr. Kemal Şen, dünyada üretilen gıdaların yaklaşık yüzde 25’inin fiziksel, kimyasal, biyokimyasal ve mikroorganizmaların etkisi ile değişime uğrayarak bozulmakta olduğunu söyledi. İnsanların tükettiği hayvansal ve bitkisel gıda maddelerinden özellikle et ve et ürünlerinin evde saklanma koşulları üzerinde duran Şen, “Et ve et ürünlerinin satın alındığında reyonlarda bir süre beklemiş olduğu da unutulmayarak, özellikle kıyma alındıktan sonra buzdolabında 1 günden fazla bekletilmemelidir. Parça etlerse buzdolabında 2-3 gün bekletilebilir. Etler uzun süre saklanmak isteniyorsa, kullanacak miktarlara bölünüp, yağlı kâğıtlara veya buzdolabı poşetlerine koyularak buzluk veya dondurucuya konmalıdır. Diğer tükettiğimiz ürünlerin saklanmasına da büyük dikkat etmemiz gerekir ve unutulmalıdır ki, tüketimde alışverişler evin ihtiyacı ölçüsünde yapılmalıdır” dedi.

Arseniğin insan sağlığı üzerindeki etkilerine değinen ve  ‘Arsenik Kirliliği ve Etkileri’ konusunda sunum yapan Yrd. Doç. Dr. Serkan Şahinkaya ise, “Bilinen en toksik ve kanserojen maddelerden biri olan arseniğe uzun süre maruz kalınması sonucunda; cilt, karaciğer, akciğer, böbrek, mesane ve kolon kanserinin yanı sıra cildin kalınlaşması, diş etlerinde şiddetli kanama, damar sistemi rahatsızlıkları gibi çeşitli hastalıklara neden  olmaktadır” dedi. Arseniğin sadece suyun içinde bulunan bir tehdit olmadığını söyleyen Yrd. Doç. Dr. Serkan Şahinkaya, arsenik içeren suyun kullanıldığı zirai ve hayvansal ürünler içinde etüt çalışmalarının yapılması gerektiğini vurguladı.

Gerçekleştirilen sunumların ardından panel, soru-cevap bölümü ile son buldu.