Toplantıdayız
20-25 kişiyiz
Gündemi değerlendirmek ve güncel olaylar hakkında konuşmak için toplanmıştık.
Ne gündemi değerlendirebildik
Ne de güncel olayları konuşabildik
Bunları yapamadık
Yaptığımız tek şey sürekli konuşan, kimseye söz vermeyen, her sözünün önemine kendini inandırmış birini dinlemekten ibaretti.
Hep o konuştu
Tabir caizse; o çaldı, yine o oynadı
Hem başkan, hem üye idi
Bizler sanki onun için bir görüntü, süs için oraya getirilmiş aksesuardan öte bir şey değildik.
Tek kelime söyleyemedik
O konuştukça başlar ona yöneliyor, başların ona yönelmesi onu daha da kamçılıyor, konuşuyor, konuşuyor, bir türlü de konuşması bitmiyordu.
Sosyal, siyasal, güncel tüm olaylarla ilgili ya bir anı anlatıyor, ya da yaşanmış olaylara kendi yorumunu katıyordu.
Toplantı boyunca bu durum devam edip gitti
Sorun sadece konuşması da değildi
Sanki evde, elinde TV kumandası var da televizyon izliyormuş gibi koltukta uzanması, uzanıyor gibi oturması da ayrı bir ibretlik vaka idi.
Tüm bunları bilinç dışı olarak mı yapıyordu?
Asla!
Her yaptığının farkında idi
Ona bu cesareti veren, bilgisi ve yaşadıkları değil
Voltajı yüksek özgüveniydi
O, bir çeşit özgüven zehirlenmesi yaşıyordu
Özgüveni o kadar yüksekti ki;
Hep o vardı…
Onun dışında kimse yoktu, olsa da önemsizdi…
Eğitim seviyesi ve kalitesinin sorunlu olduğu ülkelerde bu gibi örnekler görülmeyecek şeyler değildir.
Bu ülkelerde ya abartılı ya da güdük kalmış, özgüveni gelişmemiş insanlara rastlamak sıradandır.
Bu vaka da bunun bir örneğidir sanki
Özgüven kişinin kendine olan inancıdır, bu inançta sorun olduğu zaman ya özgüven zaafları ya da özgüven zehirlenmesi ortaya çıkacaktır.
Kişi ya tüm çevreyi inkâr eder, onlar yokmuş gibi davranır ya da kendini ifade etmekte sorunlar yaşar.
Yani sorun kişide
Çözüm de kişidedir…
Makul olmak, sabırlı davranmak, okumak, inanmak, nazik olmak, diğer insanları önemsemek vb. bunun panzehridir.
Bu yol çetindir
Dikenli ve meşakkatlidir
Fakat
Meyvesi tatlıdır…