AK Parti Nevşehir Milletvekilleri, Başbakan ve AK Parti Parti Genel Başkanı Binali Yıldırım tarafından gerçekleştirilen grup toplantısına katıldı. Başbakan Binali Yıldırım'ın duası ile başlayan grup toplantısında Tüm Milletvekilleri duaya topluca 'amin' dedi.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Nevşehir Milletvekili hemşerimiz Mustafa Açıkgöz’den Ak Parti sıralarından katıldığı TBMM 26. dönem 2. yasama yılı ilk grup toplantısı sonucunda duygu ve düşüncelerini dile getirirken, birlik ve beraberlik mesajı geldi. Milletvekili Açıkgöz, kendine ait sosyal paylaşım sitesi üzerinden duygu ve düşüncelerini aktardığı açıklamasında şu ifadelere yer verdi. TBMM Divan Katip üyesi ve AK Parti Nevşehir Milletvekili Mustafa Açıkgöz, " TBMM 26. dönem 2. yasama yılında gerçekleştirdiğimiz ve Dularla açılışını yaptığımız ilk grup toplantımızın hayırlara vesile olmasını Cenap-ı Hakk'tan niyaz ederim." dedi.

Açıkgöz, “Dünya’da ve özellikle coğrafyamızda yaşanan kritik gelişmeler, milli birlik ve kardeşlik projesi, yeni ve daha demokratik anayasa gibi önemli konuların da çözüm beklediği 26. Dönem 2. Yasama yılının ilk AK Parti grup toplantısını yaptık. AK Partimiz tarafından kurulan 64. Hükümetimizin üyelerinin de hazır bulunduğu toplantıda bakanlarımızı tebrik edip başarı dileklerimizi sunduk. Çalışmalarımızın Ülkemize, Aziz Milletimize, Alem-i İslam’a, mazlum ve mağdurlara hayırlar getirmesini Rabbimden niyaz ediyorum. Allah yar ve yardımcımız olsun.”


Açıkgöz, TBMM'nin 26. Dönem 2. yasama yılında AK Parti'nin ilk grup toplantısını gerçekleştirdiklerini belirterek, bunun partisi, ülke ve millet için hayırlı olması temennisinde bulundu. 

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Binali Yıldırım, AK Parti TBMM Grubu'nda yaptığı konuşmada, gündeme ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu. 

Başbakan Binali Yıldırım, "FETÖ'nün vücuda giren bir zehir gibi her yere ulaşabilen, her yere sızabilen, her yere nüfuz edebilen fitne söylemlerine karşı da çok dikkatli olmanızı istiyorum. Bu vesileyle AK Parti'li yol arkadaşlarıma, AK Parti teşkilatlarına da şunları söylemek istiyorum, hiç kimse FETÖ'nun oyununa gelmesin. FETÖ, diğer partilerle birlikte, AK Parti teşkilatları içinde de tereddütler ortaya çıkarmak, kendisine karşı yürütülen mücadelenin kararlılığına gölge düşürmek için her türlü hileye, yalana, dolana başvuruyor." dedi. 

TBMM'nin 1,5 aylık verilen aranın ardından, yeni ve verimli bir çalışma için hazır olduğunu ifade eden Yıldırım, "Yeni dönemde en büyük, en ağır görev Meclis'in iktidar kanadını temsil ediyor olmamız sebebiyle sizlere, yani AK Parti grubu olarak bizlere düşüyor. Tıpkı 2002 yılı kasım ayından beri bu yeni dönemde de ülkemiz için, milletimiz için en iyisini, en güzelini yapmaya gayret edeceğiz." diye konuştu. 

Mevlana'nın, "Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım." sözlerini anımsatan Başbakan Binali Yıldırım, "Biz de yeni yasama yılında yeni şeyler söyleyecek, yeni hizmetleri, çalışmaları gerçekleştireceğiz. AK Parti, milletin partisi, 14 yıldır her alanda sürekli yeni şeyler söylüyor, yeni projeler geliştiriyor, yeni başarılar ortaya koyuyor. Onun için de dimdik ayakta. Türkiye'de bunca yıldır iktidar olup da gücünü, desteğini AK Parti kadar yüksek tutan başka bir siyasi hareket, başka bir siyasi kuruluş tanımam, yok." değerlendirmesinde bulundu. 

Milletin teveccühünün sorumluluklarını artırdığına dikkati çeken Yıldırım, şunları söyledi: 

"AK Parti, genel başkanından genel merkez yöneticisine, milletvekilinden en ücra köşedeki belde başkanına, mahalle temsilcisine, sandık müşahidine kadar, delegelerine kadar tüm mensuplarıyla bu sorumluluğun bilinciyle hareket etmek mecburiyetindedir. Milletimize karşı gönlünü, kulağını, gözünü, kollarını kapatmış hiçbir AK Parti'li olamaz. Ülkemizin demokrasi tarihinde, AK Parti kadar kaderi milletin kaderiyle, kaderi ülkenin kaderiyle iç içe geçmiş başka bir parti yoktur. Bu ağır sorumluluğun altından kalkmak için bize düşen tek bir görev var, o da çalışmaktır, daha çok çalışmaktır, daha çok üretmektir, daha büyük projeleri hayata geçirmektir. Daha fazla yatırım yapmaktır." 

Başbakan Yıldırım, TBMM'nin yeni yasama dönemi bu çalışmalara vesile olması temennisinde bulunarak, partisinin milletvekillerine yeni dönemde gösterecekleri gayret için teşekkür etti. 

Meclis'in yeni yasama döneminde AK Parti Grubu ile bütün siyasi partilere ve milletvekillerine önemli sorumluluklar düştüğünü vurgulayan Yıldırım, "Türkiye 15 Temmuz darbe girişiminin ardından sorunlarını ancak birlik ve beraberlik içinde hareket ederek çözebileceğini bir kez daha göstermiştir. AK Parti olarak bu konuda ortaya koyduğumuz güçlü ve samimi duruşu muhafaza etmeye devam edeceğiz. Çünkü biz, her zaman 'önce Türkiye' diyen, 'önce millet' diyen, bu anlayışla hareket eden bir partiyiz. Çünkü biz Türkiye sevdalısı Recep Tayyip Erdoğan'ın kurduğu partinin mensuplarıyız." ifadelerini kullandı. 

"FETÖ, PKK DEAŞ alayı, bütün terör örgütleriyle mücadelenin tüm hızıyla sürdüğü bu dönemde, diğer siyasi partilerimizden de aynı tavrı bekliyoruz." diyen Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü: 

"Terör örgütlerine, darbecilere, ihanet odaklarına cesaret verecek söylemlerin hiç kimseye, ülkeye, millete faydası yoktur. Bu tür söylemler sadece yürütülen bu amansız mücadeleyi baltalar. bu mücadeleye zarar verir. Hiç kimsenin ülkemize ve milletimize böyle bir kötülük yapmaya hakkı yoktur." 

Başbakan Yıldırım, "FETÖ'nün vücuda giren bir zehir gibi her yere ulaşabilen, her yere sızabilen, her yere nüfuz edebilen fitne söylemlerine karşı da çok dikkatli olmanızı istiyorum. Bu vesileyle AK Parti'li yol arkadaşlarıma, AK Parti teşkilatlarına da şunları söylemek istiyorum, hiç kimse FETÖ'nün oyununa gelmesin. FETÖ, diğer partilerle birlikte, AK Parti teşkilatları içinde de tereddütler ortaya çıkarmak, kendisine karşı yürütülen mücadelenin kararlılığına gölge düşürmek için her türlü hileye, yalana, dolana başvuruyor. Neymiş, alt düzeydeki FETÖ'cüler tasfiye edilirken, siyasi gücü ve konumu olanlar korunuyormuş. Bu ifade fitnenin ta kendisidir. Bu tür ifadelerin peşinden gidenler, FETÖ'nun kündesine geldiklerini asla unutmasınlar. Bu demek değildir ki eksikler, hatalar yoktur. Elbette insanın olduğu yerde eksik de olur, hata da olur bunların hepsi telafi edilir. Ama hainlik asla affedilmez." değerlendirmesinde bulundu. 

Bu çerçevede gündeme getirilen hususlardan kamuyla ilgili olanların başbakanlıkta, AK Parti ile ilgili olanların genel merkez bünyesinde oluşturulan ekiplerce titizlikle incelendiğine işaret eden Yıldırım, "Eksik varsa tamamlanıyor, hata varsa düzeltiliyor. Önemli olan mücadelenini samimiyetidir, kararlığıdır. Her zaman ifade ediyoruz, 'niyet hayır, akıbet hayır.' Buna karşılık fitne çıkararak, yapılan mücadeleyi değersizleştirmeye çalışanlara da asla müsamaha göstermeyeceğiz. Diğer partilerden de aynı hassasiyet içinde davranmalarını bekliyoruz." ifadesini kullandı. 

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Binali Yıldırım, "PKK neyse, PYD de, YPG de aynıdır, sadece isimleri değişiktir ama bunların hepsi terör örgütüdür. Nasıl DEAŞ'ı bölge halkından oluşan Özgür Suriye Ordusu mensuplarıyla birlikte Cerablus'tan aşağıya doğru püskürttüysek, gerektiği anda PYD ve YPG'yi de zorla Cerablus'tan atmasını da biliriz." dedi. 

Başbakan, FETÖ konusunda AK Parti'ye ayar vermeye çalışanların dönüp, kendi içlerinde de aynı temizliği yapmaları gerektiğini belirterek, "Çünkü biz biliyoruz ki AK Parti'den yüz bulamayan FETÖ'cüler, soluğu diğer partilerde alıyor. PKK ile mücadele konusunda da benzer sıkıntılar ortaya çıkabiliyor. Ordaki tavrımız da çok nettir. Suçlu olan her kim olursa olsun mutlaka cezasını çekecek. Suçsuz olan hiç kimsenin de en küçük bir mağduriyet yaşamasına asla izin vermeyeceğiz. Bu ölçüyü muhafaza edelim." ifadesini kullandı. 

Terörden kurtuluncaya kadar mücadeleyi sürdüreceklerini, bu yoldan asla geri adım atmayacaklarını, herhangi bir zaaf göstermeyeceklerini anlatan Başbakan Yıldırım, Allah'ın izni ve milletin desteği ile terörü ve terör örgütlerini Türkiye'nin gündeminden çıkaracaklarını kaydetti. 

Millete karşı borçlarını ancak dik ve kararlı duruşu sonuna kadar muhafaza edebildikleri takdirde ödemiş olacaklarını vurgulayan Yıldırım, aksi halde şehitlerin, gazilerin ellerinin iki yakalarında olacağını ifade etti. 

Bu vebali hiçbir yol arkadaşının almayacağını belirten Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü: 

"FETÖ'nün işine gelecek söylemleri, tutumları bir kenara bırakıp, hep birlikte işimize bakalım, önümüze bakalım. Ülkemizdeki terör örgütlerinin hayat kaynağı Suriye'dir, Irak'tır. Suriye'deki, Irak'taki istikrarsızlık ortadan kalktığı, güvenlik sorunları çözüldüğü zaman Türkiye'de de terör konusunda gerçekten büyük bir mesafeyi katetmiş olacağız. Bu bakımdan Türkiye'de başlattığımız Fırat Kalkanı Harekatı çok önemlidir. Bilindiği gibi Suriye'de bir güvenli alan oluşturulmasının bölgedeki terör ve mülteci sorununun çözümü için gerekli olduğunu uzun süreden beri ifade ediyoruz. Bu teklifimize bir itiraz olmamasına rağmen, maalesef istediğimiz desteği de bugüne kadar göremedik. Bunun için iş başa düştü. Güney hudutlarımızı emniyet altına almak ve o bölgede yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlamak için Özgür Suriye Ordusu'nun öncülüğünde Fırat Kalkanı Harekatı'nı başlattık." 

Gaziantep'de çoğunluğu çocuk 56 kişinin ölümüne yol açan canlı bomba saldırısının bir anlamda bardağı taşıran son damla olduğuna işaret eden Başbakan Yıldırım, DAEŞ başta olmak üzere, tüm terör örgütlerini ülkenin sınırlarından uzaklaştırmak, Suriyeliler için güvenli bir gelecek inşa etmek için Cerablus'un terör unsurlarından temizlendiğini bildirdi. 

Operasyonlardan sonra güvenliğin sağlanmasının ardından, 3 bin kişinin Cerablus'a geri döndüğüne dikkati çeken Yıldırım, Suriyelilerin de kendi topraklarına dönmeye başladıklarını, okulların açıldığını, sağlık hizmetlerinin verilmeye başlandığını, hayatın normale döndüğünü aktardı. 

Fırat Halkanı Harekatı'nın da başarılı bir şekilde devam ettiğini belirten Başbakan Yıldırım, şunları söyledi: 

"El-Bab ve Kuzeyi'ndeki bütün bölgeyi 5 bin kilometre karelik alanı her türlü terör unsurundan DEAŞ, PYD, YPG gibi unsurlardan temizleyinceye kadar bu harekat kesintisiz devam edecek. Esasen Fırat'ın batısında bir süre önce Münbiç'te DEAŞ örgütünden temizlenmesine rağmen, maalesef orada hala diğer bir terör örgütü PYD ve YPG o boşluğu doldurmuş durumda. Amerikalı müttefiklerimizle vardığımız mutabakat gereği Münbiç'i bu terör gruplarının terk etmesi gerekiyor. Ancak bugüne kadar maalesef tam anlamıyla Münbiç, terör unsurlarından boşaltılmış değil. Binbir türlü yalanla, dolanla, kandırmacayla örgüt ismi değiştirerek maalesef ipe un seriyorlar, çekilmeyi gerçekleştirmiyorlar. Türkiye olarak biz bu konuda kararlıyız. PKK neyse, PYD de, YPG de aynıdır, sadece isimleri değişiktir ama bunların hepsi terör örgütüdür. Nasıl DEAŞ'ı bölge halkından oluşan Özgür Suriye Ordusu mensuplarıyla birlikte Cerablus'tan aşağıya doğru püskürttüysek gerektiği anda PYD ve YPG'yi de zorla Cerablus'tan atmasını da biliriz." 

Başbakan Binali Yıldırım, Suriye'de yaşanan gelişmelere karşı Türkiye'nin asla seyirci kalamayacağını vurgulayarak, şöyle konuştu: 

"Bundan sonra Suriye konusunda her ne yapılacaksa, her ne adım atılacaksa bunun bir tarafı da mutlaka Türkiye olacaktır. Çünkü Suriye sorunun yükünü çeken en önemli ülkelerin başında Türkiye geliyor. 911 kilometre hududu, 3 milyonu bulan mültecisiyle Türkiye'yi Suriye sorununun çözümünde dikkate almamak tarihi bir hatadır." 

Irak'ta, Musul ve Telafer'de bir hareketlilik göründüğünü aktaran Başbakan Binali Yıldırım, Musul'un, DAEŞ operasyonu sonrası mezhepler arası çatışmanın yeni merkezi haline dönüştürüleceği yönünde bir kaygı duyduklarına işaret etti. 

Yıldırım, "Irak merkezi yönetimi pek çok konuda olduğu gibi Musul konusunda da farklı güçlerin etkisi altında ilerlemeye devam ediyor. Bu yol Irak için de Iraklılar için de bölge için de İslam kardeşliği için de pek hayırlı yol değildir. Sünni Arap aşiretlerinin etkin olduğu Musul'u, Şii Milislere teslim etmek işin içine PYD, PKK terör örgütünü de eklemek bölgede yeni bir ateşin fitilini yakmak demektir." değerlendirmesini yaptı. 

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Binali Yıldırım, "Suriye ve Irak'ta demokratik yapıların bozulması, buna yönelik etnik alanların kaşınması bölgeye istikrar getirmeyeceği gibi, buradaki çatışmaları çok daha derinleştirecektir. Ortadoğu coğrafyasını istikrara kavuşturmak, bölgenin tarihine, kültürüne, hassasiyetine uygun çözümleri hayata geçirmekle mümkündür." dedi. 

Yıldırım, Fırat Kalkanı Operasyonu hakkında bilgi verdi. 

Telafer'in Sünni ve Şii nüfusun yoğun ve Türkmenlerin ağırlıklı yaşadığı bir bölge olduğunu anımsatan Yıldırım, buranın nüfus yapısının bozulmasının o bölgede büyük bir felaketin başlaması anlamına geldiğini vurguladı. 

Yıldırım, bölgede Türkmenlerin birbiriyle çatışmaya sürüklenmesinin ve yeni bir çatışma alanı oluşturmanın amaçlandığına dikkati çekerek, "Suriye ve Irak'ta demokratik yapıların bozulması, buna yönelik etnik alanların kaşınması bölgeye istikrar getirmeyeceği gibi, buradaki çatışmaları çok daha derinleştirecektir. Osmanlı'nın bu topraklardan ayrılmasından beri kandan, gözyaşından kurtulamayan Ortadoğu coğrafyasını istikrara kavuşturmak, bölgenin tarihine, kültürüne, hassasiyetine uygun çözümleri hayata geçirmekle mümkündür. Türkiye olarak bu yöndeki her çözümü bugüne kadar destekledik, desteklemeyi sürdüreceğiz." diye konuştu. 

Başbakan Yıldırım, Suriye'nin toprak bütünlüğünün Türkiye için önemli olduğunu vurgulayarak, "Suriye'de yaşayan bütün etnik grupların üniter devlet yapısı altında birlikte, kardeşçe asırlardır yaşadığı gibi, bundan sonra da yaşaması bizim en önemli önceliğimizdir. Irak'ta kardeş kanının akmasına sebep olacak tehlikeli girişimlere de asla ve asla müsamaha gösterilmemelidir. Bölgedeki devletlerin kendi hedefleri değil, bölgenin huzuru, orada yaşayan insanların geleceğini ön plana alarak eylemlerini, projelerini buna göre yapmaları gerek." dedi. 

Türkiye'ye yönelik saldırıların bir cephesinin de ekonomi alanını oluşturduğuna değinen Yıldırım, şöyle devam etti: 

"2003 öncesinde dünyada her şey yolunda giderken, Türkiye kendi siyasi ve sosyal çatışmaları nedeniye derin bir ekonomik kriz yaşadı. 1995-2001 gibi yıkıcı etkileri olan krizler, bizim kendi kendimize ürettiğimiz krizlerdir. 2003 yılından beriyse dünyada pek çok ciddi ekonomik istikrarsızlık yaşanmasına rağmen Türkiye kendi yolunda kararlılıkla ilerlemeyi sürdürüyor. Tıpkı 95-2001'deki gibi Türkiye'yi kendi dinamikleri üzerinden krize sokma çabaları hiç ama hiç eksik olmadı. 

AK Parti olarak, sağladığımız güven ve istikrar ortamı sayesinde bu hamlelerin hiçbirisi başarılı olamadı. Türkiye artık 3-5 milyar dolarlık manipülasyonlarla yerle yeksan olacak bir ülke değil. Öyle dönemler oldu ki finans piyasalarından çok kısa sürede 20 milyar dolara varan çıkışlar olduğu halde kamuoyunda zerre kadar kimsenin ruhu duymadı. Çıkış yapan paradan daha fazlası anında Türkiye'ye girdi. Dolayısıyla bu yöntem işe yaramadı. 2003 yılından beri ülkemize gelen uluslararası küresel yatırım 165 milyar doları geçti. Tüm dünyayı derinden etkileyen 2009 krizi ülkemizi teğet geçti. O zaman Başbakanımız olan Cumhurbaşkanımız 'kriz teğet geçecek' dediği zaman tiye almışlardı. Geçen yıllar, geçen zaman ne kadar isabetli ve basiretli bir tahmin yaptığını, öngörü ortaya koyduğunu bir kez daha Cumhurbaşkanımızı haklı gösterdi." 

Yıldırım, Türkiye'nin son yıllarda çok daha yoğun, sistematik, ekonomik, sosyal ve siyasi saldırılara maruz kaldığını belirterek, 2013 yılındaki Gezi olaylarından beri Türkiye'ye yönelik her hamlenin bir tarafında ülkede ekonomiyi bozma hesabı olduğunu söyledi. 

Gezi olaylarının söylemlerinden birinin de "ekonomiyi durdurma" çağrısı olduğunu hatırlatan Yıldırım, "Oradan aradıklarını bulamayınca bu sefer 17-25 Aralık emniyet-yargı darbe girişiminin bir parçası olarak ekonomimizi bozmaya, çökertmeye gayret ettiler. 17-25 Aralık hedefleri arasında Türkiye'nin büyük projelerini yürüten yatırımcıların, finans kuruluşu yöneticilerinin bulunması bir rastlantı değildir." dedi. 

Bu girişimlerle amacına ulaşamayan çevrelerin umutlarını üst üste yaşanan seçimlere bağladığını, mahalli seçimler, cumhurbaşkanlığı seçimi ve iki genel seçimin de milletin engin sağduyusu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dirayetli duruşu sayesinde kazasız belasız atlattıldığını anlattı. 

Yıldırım, seçimlerle de Türkiye'yi sarsamayanların bölücü terör örgütünü piyasaya sürdüklerine dikkati çekerek, "20 Temmuz 2015 tarihinden itibaren bölücü terör örgütü alçakça eylemlerine hız verdi. Bölge halkının desteği, güvenlik güçlerimizin kahramanca mücadelesi sayesinde bu proje de akamete uğradı, bu proje de çöktü. 15 Temmuz'da altın vuruşlarını denediler. FETÖ neredeyse 40 yıl boyunca büyük bir gizlilik, emeklerle ordu içinde yerleştirdiği kadrolarını o gece darbe için harekete geçirdi. Milletimizin cesareti, kahramanlığı, Cumhurbaşkanımızın liderliğiyle bu ihanet girişiminin de üstesinden gelmeyi başardık." diye konuştu. 

Başbakan Yıldırım, 15 Temmuz gecesi verilen 241 şehit ve 2 bin 194 gazinin, ülke ve millet olarak şeref beratı ve baştacı olduğunu söyledi. Yıldırım, şöyle konuştu: 

"Türkiye 15 Temmuz darbe girişimiyle yıkılmayınca yine boş durmadılar, yeniden eski yöntemlere başvurdular, bel altı vuruşlarını devreye soktular. Önce değerlendirme kuruluşlarını sahaya sürdüler. Hiç bir gerekçesi yokken, objektif izahı yokken tamamen siyasi saiklerle, zorlama gerekçelerle Türkiye'nin kredi notunu düşürdüler. Ancak bu not indirimlerini ne piyasa ne de uluslararası camia ciddiye almadı. Neden? Söyleyim. Not düştükten sonra enflasyon düşmeye başladı, şu anda enflasyon 7,28, öngörülenden daha düşük. İhracat yüzde 8 arttı, güven endeksi yüzde 21 arttı. Senin notun buysa, bizim notumuz da bu. 3- 5 tane değerlendirme kuruluşu bize not veremez, bize notu millet verir millet." 

Notu milletten aldıklarını, hesabı da millete verdiklerini belirten Yıldırım, "O hesabı da 10 sandık kuruldu, 10'unda da verdik, alnımızın akıyla verdik. Bu kuruluşlar Türkiye'ye karşı sergiledikleri haksız tutumla, aslında kendi notlarını kırmış oldular. Türkiye'nin notunu değil, kendi güvenilirliklerini kırmış oldular." diye konuştu. 

Son not indiriminin gerekçesinin, "dış kaynak ihtiyacı, kurumsal zayıflık" olduğunu ifade eden Yıldırım, "Ne anlıyorsunuz? Anladınız mı, zırva. Daha bunların açıklamalarının mürekkebi kurumadan Hazine'nin yaptığı ihaleye 3,5 kat talep geldi, o taleplerdeki faiz oranı da beklenenden düşük oldu. Yine o günden bugüne ekonomik güven endeksi yükseldi, kapasite kullanım oranı arttı, enflasyon 7'ye doğru yaklaştı." değerlendirmesini yaptı. 

Başbakan Yıldırım, grup toplantısından önce Orta Vadeli Planı açıkladığını anımsattı. 

Planın her 3 yıl için açıklandığını dile getiren Yıldırım, "2017-2018-2019'da nasıl bir Türkiye hayal ediyoruz, neleri yapacağız, hangi yatırımları yapacağız, hangi reformları gerçekleştireceğiz, hangi alanda ülkeyi büyüteceğiz" konularını içeren kapsamlı bir reform hazırlandığını söyledi. 

Binali Yıldırım, 2017 bütçesini 16 Ekim'de Meclis'e teslim edeceklerini belirtti. 

Bütçede ekonomi ile ilgili bütün göstergeler ve planların olacağını aktaran Yıldırım, "Büyüme vazgeçilmez, büyümeye, enflasyonla mücadeleye, istihdam oluşturmaya, yeni iş alanları açmaya devam. Büyümeden, enflasyonu düşürmekten, yeni iş ve aş alanları oluşturmaktan taviz yok." dedi. 

Bunları çıkarılacak yasalarla yapacaklarını anlatan Yıldırım, şöyle konuştu: 

"Bir kısmı Meclis'te, bir kısmı gelecek, iş hayatını, eğitimi, yargıyı, adaleti, sanayi ve teknolojiyi ilgilendiren yasalar var; alt yapıyı geliştirmeye yönelik yasalar var. Mali sistemin iyileştirilmesini öngören yasalar var. Bunların hepsi teker teker gelecek. Milli eğitimde ne yapacağız? 2019'a kadar artık sabahçı-öğlenci yok. Sabah-öğlen tam gün eğitime geçeceğiz, hiç bir yerde ikili eğitim kalmayacak. Niye? Çocuklarımız, gençlerimiz daha iyi yetişsin, donanımlı hale gelsin diye. Bir başka yapacağımız şey, bir lisan bir insan. Lisan eğitimini 5. sınıfta bir yıl boyunca bütün okullarda mecburi hale getiriyoruz." 

Başbakan Yıldırım, yargıdaki bilirkişilik müessesini yeni baştan ele alacaklarını bildirdi. 

Yargı sisteminde, soruşturmanın kollukta kovuşturmanın ise bilirkişide olduğuna dikkati çeken Yıldırım, böyle bir yargı sistemiyle bir yere varılamayacağının altını çizdi. 

Binali Yıldırım, "Kolluk kendi işini yapacak, mahkemeler de hakimler de kendi işini yapacak; diğer konular destek hizmetleridir. Bilirkişilik yargılamanın esası haline gelirse, orada adalet tecelli etmez. Ne oluyor? Bilirkişiye dosya gidiyor. O bir rapor hazırlıyor, getiriyor, veriyor, diğeri itiraz ediyor. Yeni bir bilirkişi atanıyor. O da bir rapor hazırlıyor. Bu sefer ikisi birden itiraz ediyor, bir bilirkişi daha atıyor. Yıllar geçiyor, dava uzuyor, uzuyor; bilirkişiler kazanıyor, vatandaş kaybediyor. Böyle bir yargılama olmaz. Bunu özünden değiştireceğiz." ifadesini kullandı.