YOLDAN ÇIKIŞ ÖYKÜSÜ-2
   70’li yıllarda var olan sistem
   Dindar bir öğrenciden, materyalist bir genç doğurmuştu.
   Bu genç sol gurupların içinde kaldı.
   Solun ne olduğunu gördü.
   Birbirini ihanetle suçlayanları, kendinden olmayanlara ‘faşist’ etiketi yapıştıranları, din düşmanlığı yapanları, cumhuriyete ‘Kemalist Diktatörlük’ diyenleri, milli ve manevi değerlere sırt çevirenleri gördü, yaşadı.
   Toplumu bölmeye çalışanları, ülkeyi terör bataklığına itenleri, kardeş kavgasını körükleyenleri, askere, polise, öğrencilere karşı-devrimci gözüyle bakanlara tanık oldu.
   Okulların nasıl militan yuvalarına dönüştüğünü gördü.
   Halkın içinde dindar görünüp, kendi aralarında ‘din afyondur’ çığırtkanlıklarına şahit oldu.
   ‘Halklara hürriyet’ diyerek bölücülük yapanları yakından tanıdı. 
   Marks, Engels, Lenin, Stalin, Mao, Enver Hoca vb. komünist liderlerin her sözünü, her yaptığını doğru kabul eden, bunları referans alan militanların eylemlerini izledi.
   Toplumu Alevi-Sünni, Kürt-Türk, ilerici-gerici, devrimci-faşist diyerek nasıl ayırdıklarını anladı.
   Onlarca çeşit sol fraksiyon tanıdı.
   Farklı hiziplerin elebaşlarının gençleri nasıl etkilediklerini, gençleri kendilerine çekmek her çeşit provokasyona başvurabileceklerini fark etti.
   Ülkeyi ‘böl, parçala, yönet’ taktiği güden emperyalistlerin oyuncağı haline gelen sol fraksiyonların, bu düşünceye hizmet eden eylemlerini üzülerek takip etti.
   Ay yıldızlı bayrağı değil de, kızıl bayrağı tercih edenlerin varlığını kahrolarak gördü.
   Hayır!
   Bu yol, yol değil!
   Hak değil! Özgürlük ve eşitlik hiç değil!
   Ülkeme ve milletime ihanet etmeyeceğim!
   Kararını verdi, artık bu yolda yürümeyecekti.
   Sevindi, üzerinden binlerce tonluk bir yük kalkmış gibi kendini hafif hissediyor, kollarını kaldırıp koşunca uçacağını sanıyordu.
   Tekrar okumaya sarıldı.
   Her çeşit kitapları okuyordu. En çok tarih ve din temalı kitaplara öncelik veriyordu.
   Mehmet Akif’e hayran oluyor, Necip Fazıl’a bayılıyor, Cemil Meriç’i nefessiz okuyordu.
   Allah’ım bu günüme şükür!
   Bu günleri de gördüm ya…
   ‘Artık ne gam, ne keder’ sözlerini tekrar tekrar yineliyordu.