ZAHMET OLUR MU ?

Tatlarinli Hikmet Hanoğlu…Nevşehir Lisesi’nde öğrenci.

1972-73 Ders Yılı…

6. sınıfın (son) iki ayrı şubesinde coğrafya, jeoloji dersleri veriyorum.

Hikmet benim girdiğim sınıflarda değil.  Babasının bakkal dükkanından tanıyorum onu.

Otomobilimden inip okulun kapısına doğru yürüyorum

Otuziki dişini göstererek yanıma geliyor Hikmet.

“ Hocam, keşke bizim sınıfta da derse girseydiniz. Coğrafyayı pek güzel anlatıyormuşsunuz.”

Anladım; arkası  gelecek.

“Sağol ! “.

Sıkıntısı var gibi. Kıvranıyor.

 “ Hocam, bir isteğim var, amma…Nasıl söylesem, bilmem ki !”

Elini ceketinin iç cebine atıp bir mektup çıkarıyor.

 “ Bu mektubu Fransa’daki gız arkadaş yazmış…”

“ Güzeeel ! Demek, pen-friend’in var. ”

 “ O ne dimek öyle hocam ?.”

“ Mektup arkadaşı. Yabancı dili öğrenmek, geliştirmek için iyi bir yöntem.””

“Haa…İyi…Temel yok yav hocam. Neyse…İsteğim şu…”

“ Hikmet, dersim biraz sonra başlayacak. Ben dakik öğretmenim. Dersten sonra konuşalım.”

“ Peki hocam. Dersten sonra sizi bulurum.”

……………

Dersten çıkıyorum, kapıda bekliyormuş. Yine otuziki dişini gösteriyor; şirin.

Fakat,utangaç da. Acaba ne isteyecek ?

“ Hocam, benim bu gız arkadaşımın adı Marcelle Derune ( Yazıldığı gibi okuyor ).

Mektuba göz atıyorum:  “Mahsel Derün diye okuyacaksın.” diyorum.

“ Peki. Hocam, bu mektubu okuyun !”

“Kolay, evet, sonra!”

“, Sonra buna güzel bi karşılık yazın.  Siz de genç oldunuz. 17 yaşında bir gencin duygularını bilirsiniz. Bu yaz tatilinde ben bu gızı Türkiye’ye davet edeceğim. İşde, bunları yazın.”

 “ Kolaymış canım, başka bir isteğin var mı? “

“ Dersine girdiğiniz arkadaşlar anlattı. Çantanızda fotoğraf makinesi taşıyormuşsunuz.

Şöyle havalı bir fotoğrafımı çekin, karta bastırın. Zarfın içine onu da goyun. Haa unutmayım, kartın arkasına da şöyle romantik bir iki cümle yazın. Sizin yazınız da güzelmiş.””

“ Elbette canım. Lafı mı olur? Bahçede mi çekeyim resmini?”

“ Hocam bi tane olmaz. Tek başıma, arkadaşlarla…Nigar ile de çek de gısgansın biraz.”

“ Nigar kim ?”

“ Defderdarın  gızı. Anlarsınız ya !”

Gülüyor, eliyle ağzını kapatıp.

“ Haa, dur bakiyim. Zarfın üzerinde bu  gızın adresi var.”

“ Sonra…”

“ Yurtiçi mektup gibi değil hocam, Fransa’ya 130 guruşa gidiyormuş mektup, öğrendim.”

 “Anladım, senin paran da yok.”

“ ……….”

“ Başka!”

“ Sağlığın  hocam. Daha ne olsun !”

“ Bişey değil, canım, çok bişey istemedin ki. Kolaymış.”

“ ………….”

Rahatlamış…Kostak kostak yürüyüp, bize bakıp gülüşen  arkadaşlarının yanına gidiyor.