Türk Milleti; kökleri Orta Asya’ya uzanan, kadim bir millettir / tarih sayfalarına, yön veren bir ulustur. Yaklaşık iki asır önce insanlığa doğan “teslimiyet inanışını” 751’de muharebe sürecinde tanıma imkânı bulmuştur. Mertliğine, cengaverliğine bir de gazilik, şehitlik maneviyatını eklemiştir. Bundan sonra her şey daha nurlu, daha onurlu, daha gururlu olmuştur. Bu sinerji ile birçok Türk kavmi, bu teslimiyetin öncülüğünü yapmaya başlamıştır.

Milletimiz; coğrafyamıza temellerimizi atalı bin yıl geçmiştir / gazilerimiz zaferleriyle topraklarımızın tapusu, şehitlerimizin nurlu mühürleriyle tescillemiştir. Vatan toprağı üstünde yaşayanlarımız, bunu toprağın altında yatanlarımızın sayesinde olduğunun bilincindedir. Milletimizin bu vasıfları; milli ve manevi geleneklerine ve değerlerine olan bağının ve inancının bir nişanesidir.  

Bulunduğumuz coğrafya, eski dünyanın merkezi / yeni dünyanın hayalidir. Bunun göstergesi, yakın coğrafyamızdaki vekalet mücadeleleridir. Milletimizin vaktiyle yardım ettiği mazlumlar, şimdi sorun çıkarmaktadır. Bu vatanın temelini atan atalarımızın torunları “yapay sebeplerle, karşı karşıya getirilmek” istenmektedir. Milli / manevi / kültürel geleneklerimiz ve değerlerimiz; Bilge Tonyukuk’un onüç asır öncesinden “Ey koca ve yüce Türk; Devşirmeler seni devşirmeden, sen aklını başına devşir” öğüdüne rağmen; dost gibi görünenlerin kurguladığı milli ve manevi görünümlü ayrıştırıcı sahte içerikler, geleneklerimizi ve değerlerimizi sıradanlaştırmada ve etkisizleştirmede kullanılmaktadır.

Zor döneminde, Ülkemizde kalmasına müsaade edilen akademisyenlerden Fritz Neumark’ın “Türkler pek farkında değil ama Avrupalılar şu gerçeğin farkındadır; tarihten Türkler çıkarılırsa ortada tarih diye bir şey kalmaz” samimi itirafı; Cemil Meriç'in “Haçlıların en büyük zaferi tarih kitaplarımızdır” tespitiyle desteklenmektedir. Zira Türk’ün gücünü fark eden batı, Türk’ün yazdığı kahramanlık destanını, tarih kitaplarına kendi kaleminden yansıtarak; ata ile torun arasındaki bağı zayıflatma çabasındadır.

İlkel ego içerikli verilerle beslenen belleklerde, edep ve adap gibi insani kavramlar zihinlerde etkisizleştirilmeye çalışılmaktadır. Saygı ve vicdan blokeli, dominant etkili süper egolar, gelenekleri ve değerleri, dünyevi yeni paradigmalarla güncellemeye çalışmaktadır.

Sonuç olarak; her türden sesli, yazılı, görsel vb. etkileşim ve iletişim kanalı ile milli, manevi ve kültürel değerlere, alenen aykırı davranışlar servis edilmektedir. Hacı Bektaş Veli’nin ifadesiyle “Bir olmamız, iri olmamız, diri olmamız” çok önemlidir. Zira değerlerimiz, azar azar kavramsal erozyona maruz bırakılmaya; ötekileştirici “sen dili” ifadeler ile yorumlanmaya başlanmıştır.

Biz; millet bedenli maneviyat ruhlu insanların yaşadığı vatan topraklarımızdaki milletiz, göklerde dalgalanan şanlı bayrağız. Milli geleneklerimizi / manevi değerlerimizi; bilmek, saygı göstermek, gerektiği şekilde yerine getirmek zorundayız. Ata kültürümüzü çocuklarımıza doğru aktarmak, buna uygun davranış ve tutumla iyi örnek olmak zorundayız. Bu doğrultuda, yeni nesillerimizi “maddi doygunluk kadar manevi doygunluk yönüyle de iyi yetiştirmek” zorundayız. Kadim millet geleneğine, tahkiki inanca, yani fıtri ayarlara dönmek zorundayız.

Bayramlarımızı, hep birlikte sevinçle, ziyaretlerle, ikramlarla kutlamak zorundayız. Sanal yakınlık yerine, büyüklerimizi küçüklerimizi, saygı ve sevgiyle aynı doğal ortamda, imkanlar dahilinde buluşturmak zorundayız. Günler, bayramlar hepimizin ortak değerleridir, kardeşlik ve huzur ortamında, birlik ve beraberlik içerisinde kutlamalıyız.

Toplumsal sahiplenme kapsamlı, “biz dili” içerikli ifadeler kullanmalıyız. Başkalarınınmış gibi bayramı(n)ız değil! Hepimizin bayramı olarak, birlikteliğimizi vurgulayarak “Bayramımız Kutlu Olsun”.

Bu satırlar; M. TUNCEL, Toplumsal Farkındalık, Nevşehir - 2024; çalışmasından yararlanılarak hazırlanmıştır.