FİB Haber Köşe yazarlarımızdan emekli öğretmen şair Türk ve Dünya Ozanları Ocağı Genel Başkanı Sadi Teltik, yaptığı röportaj ve kaleme aldığı yazıları ile Nevşehir'in hafızasını tutuyor.

FİB Haber'de yayınlanan üçüncü yazı dizisinde köşe yazarımız Sadi Teltik, Nevşehir'de emekli öğretmen Halit Döşeyen (86) ile yapmış olduğu keyifli sohbeti sizlerle paylaşıyoruz.

İşte Sadi Teltik hocamızın kaleminden, Halit Döşeyen ile mülakat...

UZUN HALİT DİYE MÂRUF, DEĞERLİ EĞİTİMCİ, MÜSTESNA İNSAN, EMEKLİ ÖĞRETMEN SAYIN HALİT DÖŞEYEN İLE MÜLÂKAT :

Yer: MİLLET KIRAATHANESİ

Tarih ve Saat : 15 MART 2024/ CUMA 13:30

Rasim Uzer Camii'nde Cuma namazı çıkışı, bu mübarek Ramazan'da Meslektaşım, Değerli Ağabeyim, Sayın Halit Döşeyen'i Millet Kıraathanesi'nde gördüm. Her zamanki gibi elinde bastonuyla o vakûr duruşuyla tek başına oturuyor. Selâm verdim, yanına iliştim. Sarı ciltli mülâkat defterimi açarak kendisiyle mülâkat yapmak istediğimi beyân ettim. Sağolsun müspet karşıladı. Öncelikle Tahta diye nitelendirdiğim Kıraathanemizin mu'tad misafiri Ertuğrul'dan ikimizin birlikte bir fotoğrafını çekmesini istedim. Fotoğraflar çekildi. Yanımızdaki dostlardan başka bir yere oturmalarını istirham ettim. Kaldık Sayın Hoca'mla başbaşa.Mülâkata başlayabiliriz artık.

-Ne soracaksan hazırım. Tamam Hoca'm.

-Doğum yeriniz ve yılınız?

-Nevşehir/ 1938

-Halit Hoca'm Dere Mahalle'de mûkimdi. Biliyordum. Teyzem Feride Yükselbaba ile komşulardı. Eniştemiz de Uzun Ahmet( Yükselbaba ) bakkaldı, Tekel Bayii idi...

Her neyse konuya dönelim. Dere Mahalle'nin adı Susa diye geçerdi ve Cicili Yol'du. Neden Susa, niye Cicili Yol?

Bunu orada yaşayan bilebilirdi.

-Sayın Hoca'm başladı anlatmaya.

Susa: Cadde

Cicili Yol ise kalbur üstü tâbir edilen, saygın insanların oturduğu bir mahaldi. Eskiden malûmunuz Niğde Yolu idi.

Seyirlik bir alan, gezilip görülmeye değer, piknik yeriydi.

-O hâlde buradaki evler ve insanlardan bahsedelim.Kimler vardı, şimdi yıkık dökük bu virane yapılar kimlere âit?

-İstiklâl İlkokulu (Şimdi yerinde yeller esiyor) O sapasağlam binayı yerle yeksân eylediler. İçim yanıyor. Okulun yanında Kemal ve Ömer Güneş'in tarihî evi. Hasbelkader koruma altında. Az ileride Avukat Dilâver Özay'ın evi, kesme sarı taştan 4 katlı bahçeli, zamanın en güzel yapılarından biri...

-Hoca'm sırayla evlerden ve oranın tarihî dokusundan bahset. Ben de daha sonra size Nevşehir'im Târumâr şiirimi arz edeceğim.

-Ellialtı'nın Mustaf'endi'nin evi, Ahmet Yükselbaba, Mehmet Öğretmen, Topal Abdullah( Ellialtı), Akıllı Ömer, Yusuf Ün, Mahmut Yeşilöz, Palancı İbrahim, Hazım Ellialtı, Arzuhalci Paşa, Leblebicilerin Tevfik, Hayri Bey (Nevşehir'in tek doktoru), Arabî Muallimi, Ziver Efendi, Hacı Abbas Ağa, Kayserili Ahmet, Tahsin Döşeyen, Tat Necipler, Tablekârın Hafız Ağa'nın oğlu (KBB.Mütehassısı)...ve daha nicelerine ait olan bu evler iki veya 3 katlı bahçeli evlerdi. Kimileri villa tipi, kimileri saray görünümlü sağlam yapılardı. Oraları gördükçe ve eskileri düşündükçe içim yanıyor. Günde üç öğün ağıdım var. Bu evleri yıkmakla kalsalar ya... Hızlarını alamadılar, camiler hariç önlerine ne geldiyse yıktılar. Hele ki Camilere dokunmamışlar. Özellikle Kaya ve Kara Camiler tarihî bir özellik taşıyorlar. Gerçi Cami var ama Cemaat yok. O halde eliniz değmişken yıksaydınız(!)

-Hoca'm işte tam sırası gelmişken yazmış olduğum şiirimi önce size okuyayım. Sonra da gelecek nesillere ibret vesikası olarak buraya yazayım? Ne dersiniz?

-Ne diyeyim? Tabii ki yaz.Adrese teslim olsun.

NEVŞEHİR’İM TÂRÛMÂR

Kentsel dönüşüm dendi, yıkıldı evim barkım

Öz yurdumdan ayrıldım, bir garipten yok farkım

Akmaz oldu kurudu, çeşmem, kanalım, arkım

Tarihim yok edildi, anılarım silindi

Bir neslin kayboluşu, yıkılınca bilindi

Çocukluk günlerimiz, ne tatlı, şen günlerdi

İskembe çevresinde, çocuk masal dinlerdi

Yarınlar belli değil, hatıramız dünlerdi

Kalenin eski hâli, hâfızamdan silindi

Bir neslin kayboluşu, yıkılınca bilindi

Bir menfaat uğruna, evleri yıkın dedik

Villa yapılacaktı, bilmedik, darbe yedik

Kalmadı Camiatik, Tahtacami ve Beddik

Memişbey, Cumhuriyet Mahallesi silindi

Bir neslin kayboluşu, yıkılınca bilindi

Sonunu düşünmeden bir hışımla daldılar

Yıkmakla kalmadılar, kimliğimi çaldılar

Tarihi, coğrafyayı elimizden aldılar

Kapucubaşı, Dere, Musapaşa silindi

Bir neslin kayboluşu, yıkılınca bilindi

Sanki atom bombası düşmüş gibi, bakınız !

Tâ yüreğim yanıyor, siz de ağıt yakınız

Kültürel mirasım yok, kalanları yıkınız

Eskili, Kayacami, Raşitbey’im silindi

Camicedit kayboldu, yıkılınca bilindi

Gökdelenler, şatolar, saray yapsan ne yazar !

Yok edildi efsanem, yüreğim oldu bîzâr

Derin bir sessizliğe bürünmüş ulu mezar…

Selçuklu, Osmanlı’nın yâdigârı silindi

Bir neslin kayboluşu, yıkılınca bilindi

29 MAYIS 2013

SADİ TELTİK

(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Mehmet Öğretmen'in evinin yanında tarihî bir köprü( Dere Mahalle Köprüsü), Tarihî Çukur Çeşme, Dere Mahalle Mescidi, Tarihî Siyah Soku, Kız Sanat Okulu olarak kullanılan büyük bir bina, Karakol( Hapishane'nin altı), Un Değirmeni, Maşatlık denilen Rum Mezarlığı, Gazhane,Halk arasında Gönnüs diye bilinen, aslında GÖRÜNÜZ demek olan görülmeye değer piknik alanı, ceviz ağaçları, çayırlar çimenler, Dizelle çalışan Un Fabrikası, Hömertı( Göre Çıkışı), Baş Çeşme,Tavacıların Çeşmesi,Kırpıkların Çeşmesi, 30 Ağustos İlkokulu(Okul Müdürü Adil Uğurlu)ki bu okul âdeta Nevşehir'in ilk Üniversitesi konumunda.

-Sayın Hoca'm burada bi araya girmek istiyorum.Adil Bey o kadar dakik bir muallim ve mürebbi imiş ki Okula yakın bir evden dışarıya baktıkları zaman Adil Bey'i görürlerse saatlerini ayarladıkları söylenir.Yani daha anlaşılır bir ifadeyle diyelim ki ders saat 8'00 de başlıyor.Adil Bey 7:55'te evlerinin önünden geçermiş.Dakiklik, dikkat ve işine bu derece bağlılık daha nasıl izah edilebilir?

Bu insanı tanımayan ve saygı duymayan yoktur.30 Ağustos denilince Adil Hoca'yı anmamak olur mu?

Ruhu şad, mekânı Cennet olsun inşaallah.

-Sayın Hoca'm bir dokundum, bin âh işittim.Soruların yerini de şaşırdım.Şimdi ne soracağımı bilemez oldum.Öyle güzel öyle duygulu anlatıyorsunuz ki ne ağlayacağımı ne söyleyeceğimi bildim.Daha öğretmenliğe dönemedik.

-Hangi okulu bitirip nasıl öğretmen oldunuz?

-İlkokula kayıtsız gittim.O zamanki adı 29 Teşrin İlkokulu idi.Yani 29 Ekim Asmalı Çeşme İlkokulu.Yaşımı büyüttükten sonra okula aldılar.Okuma yazmayı öğrenmiştim direkt 2.sınıfa kaydoldum.3.sınfı da burada okudum.Sonrası 4.ve 5.sınıfları 30 Ağustos'ta okuyup mezun oldum.Nevşehir Ortaokulu'na gittim ( Yetiştirme Yurdu olarak kullanılan Susa girişinde sağdaki bina), daha sonra 1952'de Nevşehir Lisesi Ortaokulu'na nakledildim.Buradan mezun oldum.1961'de Nevşehir Lisesi'ni bitirdim.Lise Müdürü Necdet Onur'du.Fark derslerini verip Öğretmen oldum.Daha sonra da Eskişehir Açık Öğretim Fakültesi'nde lisans eğitimi aldım.

-Dönelim artık Öğretmenliğinize...

Nerelerde görev yaptınız?

-Uçhisar'da Vekil Öğretmenlik, 1963'te Genel Kurmay Başkanlığı'nda Askerlik yaptım. Dönüşte Tuzköy, Yüksekli, Çat, Boğaz (7 yıl) İstiklâl (Md.Mustafa Sıloğlu 10 yıl) Mihriban Emin Günel (Md.Fevzi Karaca 12 yıl) öğretmenlik yaptım. 1965'te askerlik dönüşü Otelci Hasan Yurtbeğendi'nin kızı İsmet Hanım ile görücü usûlü evlendim. Bu evlilikten 3 çocuğum ( Zehra, Zeki ve Adil )oldu. Zehra Avukat, Zeki Genel Cerrahi Uzmanı, Adil de Kuveyt Türk Genel Müdürlüğü'nde Grup Müdürü olarak görev yapmaktadır. Bu 3 çocuğu okutmak kolay değildi. Ek iş yapmalıydım. 10 yaşımdan beri Arıcılıkla uğraşıyordum. Görgünler Pasajı'nda Kuş Cenneti adıyla dükkan açtım. Akvaryum ve Kuş alım satımı yaptım. 18 yıl bu işe devam ettim. 1988'de emekli oldum.

-Öğrencilerinizden ve Öğretmen arkadaşlarınızdan hatırladıklarınız kimlerdi?

-Öğrencilerim; Şükrü Dölalan ( Antalya'da Hekim), Yaşar Taşkesen ( Emekli İmam Hatip, T.C.Kültür Bakanlığı Halk Şairi-Ozanlar Ocağı Genel Başkan Vekili-Hac ve Umre Organizatörü), Sevim Nalbantoğlu, Teksen Özer, Nurdan Tavacı, Köksal Elma, Nurgül Doğanay, Birgül Çay, Behiye Tarım ( Öğretmen),Göksel Bahadır (Anestezi Doktoru), Ayşe Kocatmaz ve Sevim Kocatmaz (Doktor), Halil Uluer ve Zafer İnanır (İş adamı), Demet Arı (Danıştay Üyesi- Hâkim), Bihter Özyaşlı( Mühendis)...

-Öğretmen arkadaşlarım; Mehmet İnan, Ahmet Şanlıbaba, Gönül Tunç, Adem Bahtı, Yusuf Doğanay,Yahya Altundal, Ali Irmak, Cevdet Ertaş, Bahtişen Kolukısa, Meryem Tuncay, Fatma İlbars, Ayşe Ünüvar, Sevim Tamer, Kadir ve Aysel Kent, Münire Tavacı, Yılmaz İşgören, Naci Durusoy, Selâhaddin Davarcı, Şahin Bayram, Sefa Demirbilek ile uyumlu bir şekilde birlikte çalıştık.Çok iyi dostluğumuz oldu.Ölenlere rahmet, hayatta olanlara da sağlıklı ömürler diliyorum.

-Sınıf arkadaşlarınız...?

-Faik Çakıllı, Nejat Önügören( Mühendis)...

-Unutamadığınız hâtıralardan naklediniz biraz da...

-Boğazköy'de öğretmenim. Öncesi baraka, sonra 3 derslikli bir okul. Köyde içme suyu yok. Hâliyle tuvaletler temiz olmalıydı. Su olmayınca bunu nasıl sağlayalım?

İş, başa düştü. Soğuk bir gündü. Önüme bir çuval tuttum. Ağzımı kapattım. Kazma kürekle temizliğe başladım. Bu arada okula müfettiş gelmiş. Çocuklar, öğretmeniniz nerde? Onlar da tuvalette demişler. Müfettiş, bekle bekle gelen yok. Ne bilsin oranın temizliğini yaptığımı. Zaman uzayınca dur bi bakayım... Kafamı kaldırınca müfettişle göz göze geldik. Adam hiçbir kelâm etmeden, yani teftişe mahâl yok. Teftiş tamam sana notum 100 dedi. Böylece yüznumarada, 100 puanı almış oldum.

Gülşehir Yüksekli'de çalışırken eskiden Beden Eğitimi Öğretmeni olan bir müfettiş teftişe geldi.O zaman vasıta yok. Salanda'ya( Gümüşkent) gitmek için at arabası bulabilir misin?.Mevsim kış.At arabası da yok.O zaman iki öğrenci ver dedi.Ben de bu mes'uliyeti alabilmesi için kendisinden belge istedim.O belgeyi nasıl vereyim dedi.Netice rapor tam not.Yani görevimdeki titizliğimin bir delili olarak yine müfettişlerden yırtmıştım.

-Eğitim hk.birkaç söz edelim isterseniz...

-Resim dersinde kırlara çıkarak resim yapmak tabiatla iç içe yaşamanın verdiği bir zevkti.Matematik dersinde KERRAT çok mühimdi.Şimdi üniversite talebesi maalesef kerratı bilemez.Eskiden sağlam ve köklü bir eğitim vardı.

Deney yapmasını severdim.Dinî konulara meylim vardı.Din Kültürü derslerini vermekten zevk duyardım.

-Sayın Hoca'm benim İlkokul 4.ve 5.sınıf öğretmenim de Dere Mahallesi'nde otururdu Aslan Yıldırım.Tanır mısınız?

-Tat Necip( Azılı)lerin evinde otururdu.Bitişik komşumuzdu.

-Başka diyecekleriniz var mı Sayın Hoca'm?

-Kara Cami, Camiî Kebir(Kurşunlu Cami)'den daha önce yapılmıştı.Damat İbrahim Paşa teftişe bir hey'et gönderir.Hey'et, Devletlûm bu Cami sizin şanınıza yakışmamış deyince Padişah Kurşunlu Camii ve Külliyesi'ni yaptırmaya karar vermiş.Yer yerinden oynasa bu Cami yıkılmaz.Zira taşların arasına harç yerine kurşun kullanılmıştır.Malûmunuz üzre Cami'nin kubbesi de kurşundur.Onun için halk arasında Kurşunlu Cami diye bilinir.Caminin kalorifer sisteminde de Hamam'ın sıcak suyundan istifade edildiği bilinmektedir.Burada namaz kılmanın apayrı bir lezzeti vardır.Hemen hemen her ilin bir Ulu Camii vardır.Bizim de Ulu Cami'miz burasıdır.

-Yeri gelmişken ben de şunu söylemek isterim. Mâdem ki Camii Kebir Külliyesi( Han, hamam, kervansaray, aşevi, sıbyan mektebi,kütüphane,cami,şadırvan...) Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından imâr ve inşa edilmiş.Neden Heykel'ine bir yer bulunamadı? Caminin sağ yanındaki köşeye, yeşil alana konulması gerekmez mi? Bu vesileyle belki dikkate alırlar? Kim bilir...

-Sayın Hoca'm sizi bu mülâkata dahil etmekten büyük keyif aldım ve sizinle gurur duydum.Bilgi ve birikimlerinizi benimle paylaştığınız için teşekkür ediyorum.Allah size hayırlı ömürler versin.Ramazan Orucunuz mübârek olsun.Ellerinizden öpüyorum.Kalın sağlıcakla..

-Bu hassas davranışınızdan ve beni de konuk olarak mülâkata dâhil ettiğiniz için gerçekten mütehassis oldum.Şükranlarımı sunar, size bu yararlı çalışmalarınızda başarılar dilerim." dedi.