YAŞAMA SEVİNCİMİZ
  Dün bir haber okudum. Üç çocuk babası emekli bir öğretmen, intihardan önce yazdığı mektubun son bölümünde  "Arkamdan kimse üzülmesin bu benim kendi tercihim, yaşam sevincim kalmadı"  yazmış. Üzülmeden edemiyor insan elbette . Oysa kısacık bir hayatı  böyle bir yola (!)  başvurup  sonlandırmak  ne kadar  istenen sonuca ulaştırabilir  ? Bu yüzden üstüne basa basa diyorum ki;  hayatın anlamını kavramış bir insanın olmazsa olmazı yaşama sevincidir. Öyle bir sevinçtir ki bu, insanı kendine getirip, ‘’ evet, hayat böyle daha güzel’’ dedirtir. Yarınları yarın yapar. Bu çağın insanına enjekte edilmesi gereken en mühim ilaçlardan biridir. Yaşama sevinci olamayan bir insanın hayatı, değerini kaybetmeye başlar. İşte ‘’yaşarken ölmek’’ dedikleri hal o zaman ortaya çıkar.
  Yaşama sevinci, hayatın bütün soğuklarına  inat , yüreğinizi ısıtan bir güçtür. Bu güç insanın yaşama isteğini arttırıp, hayatı karşılıksız sevmesini ve ona sıkıca bağlanmasını sağlar. Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen güne yeni ümitlerle uyanmaya ve hayata yeniden bismillah demeye sebep olur. Bir esenlik ve hayata karşı bir dirençtir o. Bitmeyen heyecan ve enerjidir. Hayata ‘’ seni her koşulda yaşarım ‘’ diye göz dağı vermektir.  Henry Dyke  ne güzel söyler ; ‘’ Yaşama sevinci, zorlukların üstesinden gelmek değil, zorlukların üstünden gelebilecek morali hissetmektir.’’ Bu yüzden bir insan da yaşama sevinci  tükenirse  geriye bir ot gibi sadece  hayatta kalma dürtüsü kalır.
  Kimi zaman bir çocuğun mazlum bakışında, kimi zaman bir annenin okşayışındadır yaşama sevinci. Kimi zamanda bir sokak köşesinde yığılı çöpler arasında, işine yarayacak kağıtlar arayan birinin bulduğu bir tomar kartondadır. Dostlarla içilen bir bardak sıcak çayın buharında yada söylediği bir cümlenin milyonlarca anlaşılma umudunun ardındadır. Yağmur damlalarının yüzleri yalayışında ve ardından bıraktığı toprak kokusundadır. Kâh avuçlarda eriyen kar tanesinin sabrında, kâh özlenen bir  bebek kahkahasındadır. Yaşama sevinci,  kendisini görmek isteyen gözleri bekleyen aynalardadır. Görmek isteyen  herkese bir yerlerden el sallamaktadır.
  Etrafta pozitif duygularla donanmış insanlara bir bakılırsa, onların yaşama sevincini kuşanmış, coşku dolu insanlar olduğu görülecektir. Onların iç dünyaları sevinç ve heyecandan fokur  fokur  kaynamaktadır. Zihinleri hep açık ve durudur. Düşünceleri daha keskin ve üretme yetenekleri daha zirvededir. Bugün yaptıkları işten en yüksek düzeyde  haz aldıkları gibi gelecek ayda ve  yıl da yapacaklarının heyecanını da şimdiden duyarlar. Hayatın her  gününü bir çocuğun keşfetme duygusu, merakı ve oyunculuğu ile yaşarlar. Birilerinin kocaman dediği sorunlar onların gözünde küçücüktür.
  Yaşama sevincini yitirmiş insan için , güneşin doğuşu acıların başlangıç zamanıdır.  Her geçen  zaman onların bakışlarıyla beraber omuzlarını da düşürür. Çöken karanlıklar çekingenlikleri ve korkuları daha bir artırır. İçlerine kapanıp daha bir hissizleşirler. Gözlerinin feri ve dizlerinin dermanı gitmişçesine yaşar dururlar. Bir külfet olarak gördükleri gülümseme bile silinir zamanla yüzlerinden. Onlara göre yaşanan her şey siyah ve beyaz renktedir. Ne idealleri vardır ne de umutları  kalmıştır  yarına. Sadece kendilerine verilmiş görevleri yaparlar.  Hayat hızla akıp giderken onlar olduğu yerde kala kalırlar.
  Oysa ki yaşama sevinci, en zor şartlarda dahi hayattan zevk almayı sağlar. Ufacık şeylerden bile mutlu eder insanı. O yüzden bu sevince sahip olmadan yaşanan bir hayat,  ziyan edilmiş gücün gözyaşları ile ıslaktır her daim. Bu ıslaklıktan kurtulmak isteyenler kısacık ömürlerine rağmen  kelebeklerin bunca renkliliğini bir düşünmelidirler. İşte o zaman, yaşama dair sevinçlerinin  yüz seksen derece dönüş yaptıklarını göreceklerdir.