ALDATMADA HÜNER, ZEKA...
Kış ortasında güneşli bir gün.
Güneş portakal gibi gömgök gökyüzünde; ısıtmıyor.
Fakat, görüntüsü bile güzel...
Memur evlerinde bir pazar günü nasıl geçer ?
Öğretmen sıradan memur değildir; gelecek haftanın izlencesini hazırlar; vereceği dersin kitaplarını açar,okur. Çünkü öğretmenlik sonsuz bir öğrenciliktir.
Ve elbet o gün ortalık toz dumandır; haftalık temizleme işleri de pazar günü yapılır.
...................
Umut o gün, dedesini, anneannesini de göremeyeceği için huzursuz.
Annesi acıyor : '' Bari, al çocuğu, biraz gezin, hem gelirken ekmekle gazeteleri de getirirsin.''
Giydiriyor sıkıca; ilahne (*) gibi.
Çocuk sevinçli. Hafta içinde Kız Meslek Lisesi'ndeki Ana Okulu'na gidiyor. Gezmeyi özlüyor.
Tam o sırada kapının zili çalıyor.
Açıyorum . Sinsi bakışlı iki kişi. Dik dik, sorgulayıcı bakıyorlar adama.
'' Hocam'' diyor genç-orta yaş arası adam,'' Duyduk ki Murat 124'ü satacakmışsınız,''
'' Evet, öyle bir düşüncemiz vardı ama, şimdilik kalsın dedik.''
'' Biz talibiz hocam...''  Sesinin tınısında yavşaklık sezdim.
'' ..................''
'' Şöyle Sinason yolunda bi denesek...Olur mu? Motoruna da bakarız hem,''
İstemeye istemeye ''olur'' diyorum.
Umut da seviniyor, otomobile bineceği için.
Çıkıp arabanın yanına varıyoruz. Adamlar çevresini dolanıyorlar. Beğendiklerini anlıyorum.
'' Temiz kullanmışsınız hocam. İyi, güzel. Buyurun çalıştırın, gidelim.''
Neden Sinason yolu! O anda aklıma gelmiyor...Ulaşlı yolunu da önerebilirdim...
Biniyoruz. Çalıştırıyorum. İsviçre saati gibi. Güya kulak veriyorlar motor sesine.
'' İyi! Hemen çalıştı...Marş motorunda bir arıza yok...Gözel! ''
Sinason yoluna dönüyoruz. Çevre karlı. Yol kıyıları da kürtüklü...Umut'a bakıyorum. Mutlu...Çocuklar severler babalarıyla  geziye çıkmayı...
'' Hocam hiç kaza yaptınız mı arabayla ?''
''  Hocam sanki kaloriferi zayıf gibi geldi bana.''
'' Hocam rot, balans, egzantirik düzeninde arıza mı var; sola çekiyor da.''
Biri bırakıp biri alıyor. Bu arada ikisi de sigara tüttürüyor. Camı indiriyorum. '' Üşüdük'' diyorlar ; kapatıyorum. Umut öksürüyor.
Otomobilin içinde , dün aldığım, eve götürmeyi unuttuğum şiir kitapları, romanlar var. Adamlardan genç olanı tek tek bakıyor. Suratını buruşturuyor.
'' Hocalığını bunlarla mı yapıyorsun,'' diyor.'' Okuyacaksan din kitaplarını, ilahiyat mecmualarını oku!''
Bak hele! Bir de ders veriyor  altı yıllık öğretmene...Dikiz aynasından yakalıyorum, yaşı daha ileri olan göz kırpıyor ''yapma''  anlamında...
Sinason'a varıyoruz. Ingıl ıkış yollar yokuş. Alnı işlemeli güzel bir evin önünde durmamı söylüyorlar. İki otomobil daha var  kapının önünde. Bir adam evin kapısını yeşil boyaklı yapıyor fırçayla. Anlıyorum, bu adamlar , arabama müşteri (!) olan bu kişiler  hacı kutlamaya geldiler.'' Hacılığın hayırlı uğurlu olsun!''
İniyorlar.
'' Hocam, sen dön Ürgüp'e,'' diyor yaşı ileri olan. Sırıtıyor.
Şaşırarak soruyorum...'' Arabaya binmeyecek misiniz? Birlikte dönmeyecek miyiz ?''
Yanıt vermeden kapıdan avluya geçiyorlar. Direksiyonu tutan ellerim titriyor. Donup kalıyorum. Adamlar kazançlı çıktı. Taksi tutmak yerine, araba almak, denemek bahanesiyle 7 kilometrelik yolu bedavaya getirdiler. Kısa günün karı...
Dönüş yolunda kendi kendimle kavgaya tutuşmuşum...
'' Saf mısın nesin? Aptal mısın nesin? İki sahtekarın sözüne güvenip...Ya senin, oğlunun başına bir bela gelseydi! Bir de biz deneyelim deyip, direksiyona geçip kaza yapsalardı, uçurumdan aşağı atsalardı !..''
Umut önde, ayakta duruyor.. İnce, uzun parmaklarıyla tutunmuş (O zaman kemer takma zorunlu değil). Yüzüme bakamıyor. Hisli çocuk. Dokunsam ağlayacak. Anladı ne denli üzüldüğümü...
Ürgüp'e değin alıp alıp veriyorum. Fırından ekmek, dağıtıcıdan gazeteler...Eve varıyoruz. Hanım, temizliği bitirmiş. Köşe bucak tertemiz. Sobamız yanıyor. Üstünde ıhlamur demleniyor. Evimize güneş giriyor...
'' Gelin bakalııım! Umutcuğum  sevdin mi babanla yaptığın araba gezisini? ''
Yanıtlamadan içeri geçiyor Umut. Montunu çıkarmış. Oradan sesleniyor. '' O iki adam babamı  üzdü anne!'' diyor.
Anlatıyorum.  Donup kalıyor. İçim buruk. Pazar gününün yarısı böyle geçmiş.
Zekanın sahtekarlıkta kullanılması.
Yıl 1975 idi...
( * Nevşehir'de köylüler lahanaya ''ilahne'' der.)
                                                                                                       Ürgüp. 6 Kasım 1977
....................................