AŞIK HABİB

Bünyanlı Aşık Habib Nevşehir’e gelmiş.
Nevşehir, Aksaray, Niğde yörelerinde tanınmış bir aşık.
Öyle ki, birisi ‘dilotu yemiş gibi dillenirse’, ezberden güzel, uyaklı sözler ederse
’Aşık Habib ile kaşık değiştirmiş sanki’’ denilir. Bu bir övgüdür.
Aşığımızı Nevşehir kazası halkı sevgiyle karşılar. Yarenlik tadlıdır.
Fakat, savaş sonrasının yoksul Türk halkının ağzının tadı da pek yoktur.
Şundan ki, o günlerde Sovyetler Birliği'nde Stalin, Kars, Ardahan, Ağrı bölgemizi istiyor.
Tehditkar. “Ben almasını bilirim,” diyor.
Savaştan yengili çıkmış ya.
Şımarmış. Çörçil, Ruzvelt zayıf kalmışlar. Onlardan istediğini koparmış.
93 Harbi’ne değin bizim Çıldır Beylerbeyliğimize bağlı Ahıska, Ahilkelek Türklerini de bir gece içinde Sibirya’ya, OrtaAsya çöllerine sürüp o güzel  toprakları  insansız bırakmış, Ermenilerin gelip yerleşmesine göz yummuş.
  Fakat  neden korkmalı ki? Başımızda İnönü var. Ordularımızı Savaş’ın cehenneminden uzak tutmayı başarmış büyük diplomat, zeki satranç ustası.
Stalin basit bir onbaşı. Gürcü Mujikten asker olsa ne olur?
İnönü kim? O, Mareşal Atatürk’ün rahlei tedrisinden geçmiş bir Orgeneral.
……………….
Aşık, Memurlar kulübünde oturuyor, muallimlerle sohbet ediyor.
Göreli Muallim Şükrü Bey soruyor.
“ Eee, Aşık, sen ne diyorsun bu işlere?”
Kastettiği, Sovyetler’in şımarıklığı.
Aşık , gülerek yanıtlıyor:
Buna derler bitmedik çalı dibinde doğmadık tavşan yavrusu,
Keçi kığından saçma, yol tozundan barut…Doldur doldur domulat.”