AVUSTRALYA'DA BİR TÜRK KADINI

Dr Emrullah Güney

Bir tecim kurulu oluşturuldu.

Avustralya uzak bir ülke...Okyanusya adlı anakaranın bir büyük adası. Dünyanın bir ucu.

Şu gelimli gidimli dünyada görülecek öyle çok yer var ki...Ömür, ömürler yetmez.

Olabildiğince artık. Nereyi gezebilirsen. Akçeli gücün nasıl ? Her şey ona bağlı.

Nevşehir, Ürgüp acaba Avustralya'ya ne satabilir? O ülkeden hangi ürünlerin dışalımını yapabilir ?

Üzüm...Her salkımına Japonya talip. Sofralık olarak, kurutulmuş olarak...

Şarap...İtalya'dan, Fransa'dan, İber Yarımadası ülkelerinden, Şili'den sonra geliyordu sıralamada. Bir anda öyle bir atılım yaptı ki 1990'larda. Nitelik açısından olsun, litre olarak olsun, dünyada bir numara günümüzde...Ve her şişe ülkede kalmıyor, dünyaya satılıyor...

Araştırmaları Lise'nin bilgisayar öğretmeni Çağlar Bey yaptı. Dökümünü yaptı; çıktısını aldı; yazanak olarak sundu ilgili yerlere.

Pek de umutlu görülmüyordu tecim işleri.

Yine de karar verildi. Artık geri dönüş yok. Ethem Bey'in hanımı Zeynep de kurulda tek kadın olarak yerini aldı. Eş-dost, çevre kağıtlara yazıp Avustralya'dan getirilecek angıları, armağanları bildirdiler. Döviz birikimi nasıl? Melbourne'da, Sydney'de kimlerle ''muhatap'' olunacak? Hele oraya varılsın da...Göç yolda düzen alır...

.........................

Uzak gurbet Avustralya'ya ilk Türk göçü 1965'te oldu. Gelip geçici değil, sürekli kalıp yaşayacak yurrtaş arıyordu yönetim. Bu ülke Britanya Milletler Topluluğu Üyesi. Tam bağımsız değil. Kraliçe'nin Londra'dan atadığı Genel Vadi bir anlamda Kraliçe'nin gölgesi. Öyle yetkileri var ki, seçimde en çok oyu alan siyasi parti önderini başbakan olarak görevlendiriyor.

Ülke büyük...Nüfus daha çok Doğuda toplanmış. Yaşamağa en elverişli kesim burası. Avustralya Alpleri ile Pasifik Okyanusu arasındaki şerit...Tepelik, yer yer vadi ovaları, kıyı düzlükleri…Sydney de burada.

El yordamıyla, araya bula-kimi zaman da aramayıp bulmayarak- Sidney'de görüşmeler yapmağa başladı Tecim Kurulu. Zaman zaman tebessümle karşılandı bizimkiler. Her yerde olduğu gibi hemen rehberler, mihmandarlar, aracılar, dilmaçlar ortaya çıkmıştı. Maddi dünya. Kimse, elbette babasının hayrına iş görmüyordu. Saati şu kadar Avustralya Doları...

İlk giden Türklerden artık kimse kalmamış, öbür dünyaya göç etmiştiler. Onların çocukları, torunları ülkede varlıklarını gösteriyorlardı. Dünyanın her yerinden göç etmiş topluluklar içinde Grekler ve Ermeniler dayanışmada örnek olmuşlardı. Kendi tapınakları, okulları, gazete ve dergileri, radyo-tv

yayınları vardı. Çocuk yuvaları kadar yaşlılar için huzur evleri de açmışlardı. Kendi aralarında ingilizce değil, ana dillerini konuşmak için sık sık kampanyalar açıyorlar ve başarıyla yürütüyorlardı.

Türkler...İlk şaşkınlık geçtikten sonra örgütlü bir toplumun güçlü olabileceğini anlamışlardı. Fakat tekdüze bir anlayış yok...'' Biz Türkiye'den geldik, ama Türk değiliz,'' diyenler de var. Bizde öğretmen iken orada işçi olanların başlattığı 1915 , 18 Mart Çanakkale Zaferi törenleri, büyük şaşkınlık yarattı Türkler arasında, en çok ilgiyi yerli halktan gördü. Türk olmadıklarını ileri sürenler bocaladı. ANZAC torunları duygusallıkla yeni Türk toplumunun yanında yer aldılar, anılarını paylaştılar, sergiler açarak destek verdiler. 1965'te hala yaşayan ANZAC gazileri de vardı. Bir kolu olmayan, takma bacakla yürüyen. Fakat beyni sağlam insanlar.

Zeynep Hanım'ı kaldıkları otelde 1965'te ilk giden kümeden eski bir öğretmen ziyaret etti. Muzaffer Bey. Yaşlı bir adam. Gelip kalmış bu koca ülkede. Çocukları, torunları burada doğmuş. Dilimizi, kültürümüzü unutmamak için, yoksul bir ailenin kızını Türkiye'den gelin getirmişler. '' Bir uçak yolculuğu 4-5 yılın tüm birikimini alıp götürüyor. Bu nedenle memlekete bir daha gidemedik Çok özlüyorum.'' diyor. Gözleri yaşarıyor...Ağlamamak için kendini zor tutuyor.

Zeynep Hanım bir Gelibolu Yarımadası Savaşları gazisi torunu. Eski öğretmene bunu söyleyince bir plan yapılıyor. Ertesi gün bir Türk okulunu ziyaret,programa konuluyor.

Zeynep Hanım okulda sevgiyle karşılanıyor. Gurbete sılanın kokusunu getirmiş. Özlem büyük. Herkes memleketten bir haber bekliyor. Tv kanalları Türkiye'den en çok olumsuz olaylar nedeniyle sözediyor. Artık Türk tv kanalları da var. Fakat, Avustralya halkının bakış açısını belirleyen kendi ulusal sözlü-görüntülü yayın organları...

Okulu bir Türk derneği yönetiyor. Az sayıda öğrenci var. Neden? Bazı aileler çocuklarını Mısır'dan gelmiş El Ezher Medresesi mezunu olarak reklamı iyi yapılan bir imama gönderiyormuş çocuklarını. Öğretmenler bu olayı acıyla anlatıyorlar. '' Elimizden bir şey gelmiyor. Hindli, Pakistanlı, Bengaldeşli, Filipinler, Vietnam...Her ülke göçmeni kendi ulusal diliyle eğitim veriyor. Bizde bazı aileler kurtuluşu Arapçada görüyorlar. İkna çabalarımız olsa da etkili olduğumu söylenemez.''

Eski Öğretmen Muzaffer Bey, okulun tüm çocuklarının toplandığı salonda Zeynep Hanım'ı tanıtıyor. 1915 Çanakkale Boğazı- Gelibolu Yarımadaları gazisi bir Mehmetçiğin torunu olduğunu özellikle vurguluyor. Sorulu yanıtlı olması isteniyor görüşmenin.

'' Zeynep Hanım, memleketimizden buraya, pek uzun bir yolculuk yaparak ulaştınız. Hoş geldiniz. Bize 1915 Gazisi dedenizi anlatır mısınız ?''

'' Ben pek küçüktüm. Çolak Hamdi lakabıyla bilinen dedem de pek konuşkan bir insan değildi. Hatırlamıyorum ne anlattığını. Babam demişti ki, bir gün kahvede birisi '' Sen vuruşurken değil, kaçarken yaralandın da ondan çolak kaldın,'' demiş. Ondan sonra bir daha konuşmamış, harp hatıralarını anlatmamış, soranları da susturmuş.''

'' ANZAC hakkında ne diyeceksiniz ? ''

'' Bu sözü ilk duyuyorum. Manasını vallahi bilmiyorum.''

Öğretmenler, öğrenciler, film çeken tv kameramanı, gazeteci şaşkın...

'' Siz Ürgüp'ten geldiniz buraya. Türkiye ne alabilir, ne satabilir ?''

'' Şimdi görüşmeler yapıyorlar. Herhalde iyi olacak. Bulunur alınıp satılacak şeyler.''

'' Çocuklarımızın dillerini unutmamaları için, Türkçelerini geliştirmeleri için ne düşüyorsunuz.?''

'' Valla bu işler benim düşünmemle olmaz. Sanırım iki memlekette de bir şeyler yapılıyordur.''

'' Yine 1915'e, Çanakkale Boğazı, Gelibolu Yarımadası Savaşlarına ,ANZAC'lara dönelim. Gazi torunu olduğunuza göre bu konuda okuduğunuz kitaplar, makaleler olmalı.''

'' Valla bende okuma alışkanlığı yok. Ürgüp Lisesi'nde okuyan bir kızım, bir oğlum var da, her yıl 18 Mart günü tören de yaparlar...Ben hiç gidip katılmadım da, konuşmaları dinlemedim de.''

'' Çanakkale ile Ürgüp arası kaç kilometre? Dedenizin savaştığı, bir kolunu yitirdiği o toprakları ziyaret ettiniz mi ?''

'' Valla, her yıl İstanbul'a amcamgile giderim de, Çanakkale'ye gitmişliğim yok. Kaç kilometredir, yolculuk kaç saat sürer, bilmem. Beyim de bilmez herhalde. ''

.........................

Yaşlı öğretmen Muzaffer Bey'in yüzünde derin üzüntü izleri, pişmanlığın gözde oluşturduğu sönüklük...

Polonya kökenli Yeni Zelandalı Sylvia Hanım, binlerce kilometre uzaktan gazi dedesinin savaştığı topraklara bir ziyaret gerçekleştiriyor 1978'de. Ürgüplü Zeynep Hanım, gazi dedesinin vuruştuğu Gelibolu Yarımadası'na ziyareti , 800 km kadar uzakta ( yakında ) olduğu halde, usundan bile geçirmiyor, önemsemiyor da.

..........................

11 Mayıs 2019. Ürgüp