BİR GÜNLÜK ŞEHİNŞAH
 
1961 yılı idi. Mevsim güz…Yağmur yüklü bulutlar gökte…Yine de güneşli ,sıcak…
‘’Açık Pazar’’ … Pazar kurulduğu gün…
Ali köyden çıktı, Nevşehir’e gitti. Yürüyerek. Omuzunda heybe.
Kafasında binbir düşünce… Zaman zaman ıslık çaldı. Söğüt gölgesinde dinlendi.
Çeşmeden su içti.
Yolculuk elli dakika kadar sürdü.
Gazeteci Ahmet Ağa’nın köşedeki küçük dükkanının camında bir dergi gördü:
Hayat.
Acem diyarının melikesi Farah Diba tüm güzelliğini sergilemiş,
gizemli gülümsüyordu derginin renkli kapağında.
Hayran kaldı Ali.
Cebini yokladı. Dergiyi alabilecek parası vardı.
Ucuz da değil; tam 75 Kuruş. Aldı.
Aşevine gidip yemek yemese de olurdu. Açlıktan ölecek değildi ya.
Özenle kıl heybeye yerleştirdi  dergiyi.
………………………………………………………….
Çarşıyı gezdi. Tahinli simit aldı anasına.
 Köye döndü yine yürüyerek.
 Yoksuldu evleri.
Anasına bir gelin getirememişti daha. Askerliğini bitireli 2 yıl olduğu halde…
Sergisiz tahta sedire uzandı Ali...
Dergiyi yastığın altında saklıyordu. Kapaktaki Kraliçe (Şahiçe) resmine uzun uzun baktı.
Acem halkı ona "Melike" diyordu. Melik, Şah olduğuna göre, demeli, kadın melik.
Diba aşiretinden, Alman eğitimli kraliçeyi anlatan  yazıyı  baştan sona okudu  Ali.
Yavaş yavaş; tadına vara vara.
Tahran’daki Gülistan Sarayı’na hayran kaldı.
Rıza Şah Pehlevi’yi kıskandı, böyle güzel bir kızla evlendiği için.
O günden sonra Melike  Farah Diba’ ya aşık oldu.
…………………………………………..
Aaah ! Ne olur, benim de  Farah  gibi bir karım olsa! “ dedi durdu.
 Ertesi gün Yukarı Yazı’ ya gidip Tuluca koyağındaki ekeneğe tohum ekti.
Gönlünde, kafasında hep Melike ’nin gülümseyen yüzü.
 Aradan zaman geçti. Ali’nin adı “Acem kızına aşık”a çıktı.
Kış boyunca da hep  Farah Diba Hanım’ı düşündü, Şehinşah’ı kıskandı.
………………………………………….
Bahar geldi.
Köylü, ekeneklerini gezip  ekinlerin  ne durumda olduğunu denetledi.
Baktılar ki, Ali’nin tohum saçtığı yerde hiç ekin çıkmamış.
Her yer göğce gövertili, o bölüm kuru.                  
Şurda burda birkaç tutam ot…
……………………………………………
Dönüp geldiler; Ali’yi kahvede, dalgın dalgın,
 duvardaki Melike  Farah’ın resmine bakarken buldular.
“ Yav Ali ! ” dediler. “ Senin ekeneğin bir kısmında hiç buğday bitmemiş.”
Ali dalgın dalgın konuştu.
Gülümsemeğe çalıştı.
“ Haa ! “ dedi.” Yav, ben o gün İran Şehinşahıydım .”