Yaşadığımız şu tüketim çağında İnsanların nelere ihtiyacı vardır diye bir soru sorulsa, bu sorunun cevabı yazmakla bitmez. Çünkü ihtiyaç gereksinimdir. Bireylerin yaşamlarını sürdürebilmeleri için gereklidir.Tüketmeden yaşamak imkânsızıdır. En geleneksel toplumların bile tüketim alışkanlıklarını değiştiği bu zamanda, tüketim her zamankinden daha fazla kafada çözülmesi gereken zihinsel bir olgu olarak durmaktadır.
İnsanların gerçek ve sahte olmak üzere iki tür ihtiyacı vardır. Sahte olan ihtiyaçlar genelde başkaları tarafından oluşturulur. Maalesef ki günümüzde gerçek ihtiyaçlar ile sahte ihtiyaçlar arasındaki ayrımın ortadan kalkmış, bireyler, tüketim mallarını satın almanın ve bunları sergilemenin toplumsal bir ayrıcalık ve prestij getirdiğine inanmaya başlamıştır. Tüketim , ihtiyacın tatmininden çok, birey için bir zorunluluğa dönüşmüş ve toplumla bütünleşme için , genel geçer bir ahlâk olmuştur.
Benjamin Franklin ‘’ Bir insan ne kadar fazla şeye sahipse o kadar daha fazla şey ister. Para bir boşluğu doldurmak yerine, yeni bir boşluk doğurur ‘’ der. Bu gerçeğe rağmen geleneksel anlamadaki bir lokma, bir hırka anlayışı yerine sahte ihtiyaçlara duyulan sonu gelmez bir açlık tüketim ahlâkına hakim olmaya başlamıştır. Parayla sağlıksız bir ilişki kuran insanlar, gerçek ihtiyaçlarla, ihtiyaç zannettiklerinin ayrımını yapamaz hale gelmiştir. İhtiyaçlar, yalnızca vücudun gereksinimlerini doyuran basit bir süreç olmaktan çıkmış, farklılaşma ihtiyacını karşılayan bir konuma geçmiştir.
Tüketim kültüründeki bu dönüşüm sonunda ,arzular isteklere ve istekler de ihtiyaçlara dönüşmüştür. Öyle ki, insanların ihtiyaçları, tüketim kültürü ve kapitalizm duvarları ile çevrilmiştir. Kapitalizm , temel ve gerçek ihtiyaçların değil, ortaya çıkardığı sahte ihtiyaçların satın alma hevesini canlı tutarak, bu doğrultuda üretilen malların etkin bir şekilde elden çıkarılmasına hizmet etmektedir. İhtiyaçların karşılanması ,bireyin kendisini gerçekleştirme eyleminin değil, kapitalizmin istikrarının sağlanmasının bir aracı haline gelmiştir.
Kapitalizm sahte ihtiyaçları ortaya çıkarmadan en çok modayı kullanmaktadır.
Çünkü moda, topluma zerk edilen yeni alışkanlıklardır. Tüketim oluşturmak lehine çalışan liberal ekonominin bir unsurudur. Sahte ihtiyaçların üretilmesinde önemli bir yere sahiptir. Modanın hayatı işgal etmesiyle birlikte, istek kelimesi artık ihtiyacın yerine kullanılmaya başlamıştır. Global ticari firmalar insanlara sürekli sahte ihtiyaçlar ortaya çıkarmaya ve bunu bireylere her türlü iletişim araçları ile empoze etmektedir. Özellikle görüntülü medya, oluşturduğu “görüntüler” aracılığıyla, izleyicilere farklı yaşam tarzları ve imajlar sunarak bunlara herkesin sahip olması gereken, modern ve arzu edilen şeyler olduğunu vurgulamaktadır. Ardından da , insanların kendi ürünlerine ulaşabilmesi ve tüketebilmesi için yollar açmakta, onlara her tür rehberliği canı gönülden (!) yapmaktadırlar. Reklamlarda halâ ‘’annesinin margarinini kullananlar’’dışlanmakta , yeni ihtiyaçlar ve modeller sunulmakta, ‘’alayım mı ?’’ sorusunu bile sordurmadan ‘’hangisini almalıyım ? ‘’ın cevabı beklenmektedir. Her gün bir yenisini piyasaya sundukları ’’Size özel ürettik ‘’ sloganları ile oluşturdukları bu sahte ihtiyaçları tüketmenin cazibesi arttırmaya çabalamaktadırlar. Bunların alınması insanların bilinç altına iğne oyası gibi durmadan işlenmektedir
Çünkü moda, topluma zerk edilen yeni alışkanlıklardır. Tüketim oluşturmak lehine çalışan liberal ekonominin bir unsurudur. Sahte ihtiyaçların üretilmesinde önemli bir yere sahiptir. Modanın hayatı işgal etmesiyle birlikte, istek kelimesi artık ihtiyacın yerine kullanılmaya başlamıştır. Global ticari firmalar insanlara sürekli sahte ihtiyaçlar ortaya çıkarmaya ve bunu bireylere her türlü iletişim araçları ile empoze etmektedir. Özellikle görüntülü medya, oluşturduğu “görüntüler” aracılığıyla, izleyicilere farklı yaşam tarzları ve imajlar sunarak bunlara herkesin sahip olması gereken, modern ve arzu edilen şeyler olduğunu vurgulamaktadır. Ardından da , insanların kendi ürünlerine ulaşabilmesi ve tüketebilmesi için yollar açmakta, onlara her tür rehberliği canı gönülden (!) yapmaktadırlar. Reklamlarda halâ ‘’annesinin margarinini kullananlar’’dışlanmakta , yeni ihtiyaçlar ve modeller sunulmakta, ‘’alayım mı ?’’ sorusunu bile sordurmadan ‘’hangisini almalıyım ? ‘’ın cevabı beklenmektedir. Her gün bir yenisini piyasaya sundukları ’’Size özel ürettik ‘’ sloganları ile oluşturdukları bu sahte ihtiyaçları tüketmenin cazibesi arttırmaya çabalamaktadırlar. Bunların alınması insanların bilinç altına iğne oyası gibi durmadan işlenmektedir
Sahte ihtiyaçlar gerçek ihtiyaçların önüne geçmiştir. Öyle ki, insanlar , ihtiyaçları olmasa da her yeni çıkan yada çıkacak olanı merak ve sahip olma arzusuyla yaşamaktadırlar. Fiziksel olarak pasif olsalar da, zihinsel olarak çok meşgul bir hayat sürmektedirler. Ne kadar çok çeşit ürün, ne kadar çok tüketim , o kadar huzur anlayışı kök salmaktadır. Bu genel geçer tüketim ahlakına göre , sadece gerçek gereksinimlerini karşılayan ve sahta ihtiyaçlara kulak asmayan insanlarda bir eziklik duygusu vardır. Öyle ki eğer iphone 4’ünüz varsa ve 5 çıktığı halde almıyorsanız, mutlu bir insan olmanız zordur.
Osho ‘’ Sahte ihtiyaçlarla yaşıyoruz. Hiç giderilememesinin nedir budur ‘’ der. Gerçek bir gereksinim olmayan bu sahte ihtiyaçlar insanın kendinden uzaklaşmasına ve yabancılaşmaya sebep olur. Hatta insanî ilişkiler yerini maddelerle ilişkiye bırakan ve sürekli empoze edilen sahte ihtiyaçların tüketimi, insanların özgürlüğünü ellerinden alarak, onları bağımlı kılar. Bireyleri etkin bir şekilde üretilen sahte ihtiyaçları tüketmeye yöneltir. Aksi halde toplum dışı kalmak tehlikesiyle karşılaşacaklarını düşündürür. Karnı aç ama Iphone 5 kullanan ve caddelerde ihtişamla(!) yürüyen yurdum insanı buna güzel bir örnektir.
Bilinçsiz tüketim hayatın kendisinin tüketimidir. Tüketmeyi ana gaye edinmiş, markalara gönül bağlamış ve değerlerini kaybetmiş bireylerin oluşturduğu toplum elbette sömürülüp gerçek kimliğini kaybetmeye mahkumdur. Bu yüzden başkaları tarafından kurgulanmış, senaryosunu "öteki"lerin yazdığı bir tüketim düzeninin figüranlığından kurtulmak gerekir. Bu da ekonomik bilinçlenme ve dayatılan sahte ihtiyaçlara rest çekmekle mümkündür.