Eski Ürgüp Belediye Başkanı ve Jeoloji Mühendisi Çok Değerli Hemşerimiz Sayın Bekir Ödemiş’ in Yeni Anayasada Kent, Çevre ve Kentli haklarına ilişkin kaleme aldığı yazısında makalesini büyük bir zevkle okuyabilirsiniz…

Kent, çevre ve kentli hakları, çevre ve yaşam kalitesi açısından birlikte değerlendirilmesi gereken kavramlardır. Kentli hakları, tüm çağdaş kent yönetimlerince referans alınan Avrupa Kentli Hakları Bildirgesinde somutlaşan ve “Avrupa Kentsel Şartı” ile Avrupa kentlerinde zorunluluk haline dönüşen temel hakları içermektedir.

Kentte yaşayanların; güvenlik, kirletilmemiş sağlıklı bir çevre, istihdam, konut, dolaşım, sağlık, spor ve dinlence, kültürlerarası kaynaşma, kaliteli bir mimari ve fiziksel çevre, işlevlerin uyumu, katılım, ekonomik kalkınma, sürdürülebilir kalkınma, mal ve hizmetler, doğal zenginlikler ve kaynaklar, kişisel bütünlük, belediyeler arası işbirliği, finansal yapı ve mekanizmalar ve eşitlik başlığı altında  20 temel hakka sahip olduğu Bildirge ile somutlaştırılmıştır.

 

Kentli hakları, kentte yaşayanların insan olarak sahip olduğu insan haklarını, hem de birey olarak o kentin,  kentsel ve çevresel değerleri üzerindeki haklarını kapsar. Kentli hakları dayanışma hakları arasındadır. Fakat, dayanışma haklarının bir parçası mı olduğu yoksa çevre hakkının bir devamı mı olduğu ile ilgili tartışmalar yaşanmaktadır.

 

Kentlilerin, yukarıda belirtilen ve kentte yaşamaktan kaynaklana temel haklarının yanında yine kentte yaşamaktan kaynaklanan sorumlulukları da vardır. Bunları, kent kurallarına saygı göstermek ve uymak, kültürel mirası ve kent olanaklarını korumak, kent yönetimine katılmak, kentin sahibi olmak şeklinde sayabiliriz. Kentte yaşayanların hak ve sorumlulukları ise kent hukukunu oluşturmaktadır.

 

            Her ülkenin hukuk sistemindeki en önemli ve hiyerarşik olarak en üstte olan düzenlemesi anayasalardır. Bu bağlamda, halen yürütülen yeni anayasa çalışmalarında kent, çevre ve kentli hakları da çağdaş, çevre ve yaşam kalitesi yüksek kentleri yaratmada önem kazanmaktadır.

 

            Mevcut Anayasamızın  “Yerleşme ve seyahat hürriyeti” başlıklı 23.üncü Maddesinde; herkesin yerleşme ve seyahat hürriyetine sahip olduğu, yerleşme hürriyetinin;  suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak amacıyla kanunla sınırlanabileceğine hükmedilmiştir. “Mülkiyet hakkı” başlıklı 35 inci Maddesinde, herkesin mülkiyet ve miras  hakkına sahip olduğu, ancak bu hakların kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği,  “Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması” başlıklı 56.ıncı Maddesinde; herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu ve çevreyi geliştirme, çevre sağlığını koruma ve çevre kirlenmesini önlemenin Devletin ve vatandaşların ödevi olduğu belirtilmektedir.

 

57.inci Maddesinde; Devletin, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alacağı ve toplu konut projelerini destekleyeceğine, 63.üncü Maddesinde ise; Devletin, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlayacağı, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alacağına hükmedilmiştir. Ayrıca, 74.üncü Maddesinde de, herkesin bilgi edinme ve kamu destekçisine başvurma hakkı olduğu belirtilmektedir.

 

 

ANAYASA'DA KENT ÇEVRE KENTLİ HAKLARI -2

 

Anayasada belirtilen hükümlere ve başta kanunlar olmak üzere diğer ilgili mevzuata  rağmen, kentlerimizde sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi sağlayamadığımız, kamu yararı kavramının açık ve net olarak tanımlanamaması veya bir anlamda kötüye kullanılması nedeniyle meydana gelen kentsel ve çevresel olumsuzlukların yanında, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşam hakkımız olmasına rağmen böyle bir çevre kalitesine yeterince sahip olmadığımız ortadadır. Diğer bir ifadeyle Devlet ve vatandaşlar bu ödevi yerine getirmekte sınıfta kalmıştır.

 

Mevcut Anayasamızda kavram olarak yer verilmeyen kentli haklarının yeni anayasa çalışmalarında mutlaka dikkate alınarak anayasal bir düzenleme ile bağlayıcı hale gelmesi, hem idarenin sorumluluğunun hukuki bir zemine oturtulması, hem de kentte yaşamaktan kaynaklanan bireysel ve toplumsal haklar bakımından önem kazanmaktadır.

 

Bir diğer konu özürlülerle ilgilidir. Kentte yaşayan herkesin kent olanaklarından eşit bir şekilde faydalanması gerekmektedir. Bilindiği üzere 01 Temmuz 2005 tarihinde yürürlüğe  giren 5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun gereğince, başta umuma açık hizmet veren yapılar ile toplu taşıma araçları olmak üzere her türlü sosyal alan ve tesisin yedi yıl içinde özürlülerin erişebilirliğine uygun hale getirilmesi gerekmektedir. 01 Temmuz 2012 de yasal süre dolacak olmasına rağmen merkezi ve yerel yönetimlerin genel olarak bu konuda tatmin edici bir noktada olduklarını söylemek imkansızdır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde bile konu ile ilgili çalışmaların tamamlanmadığı, yoğun bir çalışmanın yürütüldüğü kısa bir süre önce kamuoyuna yansıtılmıştır.

 

Kamu yararı kavramının da yeni anayasa çalışmalarında dikkate alınması gerekmektedir. Çevre ve kentli hakları ile ilgili kamu yararı kararlarının alınmasında, yapılması planlanan bir yatırımın sürdürülebilir kalkınma anlayışı ve hedefine uygun olup olmadığı ve bunun toplumsal tabanda meşruiyet kazanıp kazanmadığı hususlarının dikkate alınması gerekmektedir.

 

Halkın karar alma süreçlerine katılımı da yeni anayasa çalışmalarında göz ardı edilmemesi gereken bir diğer husustur. Kentle ilgili önemli yatırım veya uygulamaların, uygulama değişikliklerinin mutlaka halkın süzgecinden geçirilmesi gerekmektedir.  Mevcut durumda, mevzuatta olmasına rağmen uygulamada yok denecek kadar az örnek bulunmaktadır. Örneğin Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreçleri, halkın katılımını da öngörmekte, ancak bu kapsamda yapılan toplantılar prosedürün tamamlanmasında öteye geçmemektedir.

 

Kent, çevre ve kentli hakları bağlamında yeni anayasa çalışmaları,  sağlıklı, dengeli ve sürdürülebilir bir çevreyi, yaşanılabilir kentleri oluşturma anlamında bazı kavram ve değerlerin anayasal güvence altına alınması açısından önemlidir. Bundan daha önemli olanı ise hayata geçirilmesi ile ilgili bir iradenin varlığı ve bu kapsamda Devletin ve yurttaşların görev, yetki ve sorumluluklarını yerine getirmesidir.

 

Bekir Ödemiş / Jeoloji Mühendisi