İŞTE O ZAMAN

   Başımız daraldığı,

   İşimiz ters gittiği zaman suçlu arar,

   Hemen de buluruz;

   Suçlu biz hariç herkestir,

   İktidardır, yöneticilerdir, müdürdür, memurdur, görevlidir vb.

   Yani bizim hiç suçumuz yok,

   Tüm suç yukarıda saydıklarımızdan birinindir.

   Bu yargı değişmez,

   İsterseniz insanlarla konuşun,

   Onları izleyin,

   Gözlemleyin,

   Araştırın, hep aynı neticeye varırsınız;

   “Suçlu şudur” denir.

   Denmez ki;

   Ben bu neticenin neresindeyim?

   Benim ne kadar sorumluluğum var? Bunlar hiç söylenmez, düşünülmez, akla dahi getirilmez.

   Neden?

   Neden insanımız hep aynı sonucu ulaşıyor?

   Köylüde olsa,

   Kentli, okumuş, okumamış, cahil, entelektüel, zengin, fakir vb. hep aynı sonuca ulaşıyor.

   Neden?

   Aslında bu sorununu cevabı, binlerce yıldır, genelde Müslüman, özelde ise Türk tarihinin acı sayfalarında yatmakta, bu günkü sorunlarımızın ana kaynağını oluşturmaktadır.

   Tüm rahatsızlıklarımızın özeti bu soruda yatmaktadır.

   Evet, insanımız kolaya kaçmakta,

   Kendini geliştirmeden, yanlışı kendinde aramadan, kendi eksikliğini görmeden,

   Bahaneler uydurmakta,

   Başkalarını suçlamakta,

   Sorunu çözme bir yana, yeni sorunların oluşmasına ortam hazırlamakta,

   Tüm bunlardan sonra da,

   Bir başkasını, kurumları vb. suçlayabilmektedir.

   Olan budur!

   Olacak olan da budur!

   O halde ne yapılmalıdır?

   Cevap basit, uygulama ise zordur,

   Kişi kendini geliştirmeli, okumalı, çalışmalı, mesleğini geliştirmek için ‘kanlı terler’ akıtmalı,

   Çalışmalı, çok çalışmalı, bir Almandan, Koreliden, Amerikalı, İngiliz, Tayvanlıdan kat be kat fazla çalışmalı…

   İşte o zaman,

   Her şeyin farklı olduğunu, farklı gittiğini görülecektir…