Geçmişten bir olaydır bu.

Tarikat şeyhi, ileri gelen müridleriyle bir geziye çıkıyor. Kazanç amaçlı elbette. Ya değilse, rahatını niye bozsun şeyh hazretleri ! Ekmek elden, su gölden. Uzat ayaklarını mindere; yan gel,yat. Keyfine bak.

Tarikatın üyelerinin hayli çok olduğu bir köye uğruyorlar.

Varlıklı bir ailenin, hanedan bir üyenin evine konuk oluyorlar.

Aile bireyleri saygıyla karşılıyor şeyhi ve ilerigelenleri. Atlar avluya çekiliyor, yem torbaları boyunlarına geçiriliyor. Müridler de sedirlere seriliyorlar. Hemen kahveler geliyor,kedibatmaz...Evin becerikli hatunu dikkatle izliyor şeyhi, yardımcılarını...Belli ki, birşeylerden kuşkulanmış...

Şeyhimiz uzun yolculuktan sarsılmış. Kahveden sonra gözkapakları kapanıyor. Hemen konuk odası hazırlanıyor. Tarikat ulusu efendi hazretleri istirahate çekiliyor. Odanın kapısı aralık.

Aradan beş dakika geçiyor. Şeyhin yattığı odadan sesler geliyor.

'' Hoşt ! Hoşt ! Çekilin bre mundarlar, günahtır, ayıptır .''

Hatun dinliyor bu sesleri. Anlamıyor. On dakika sonra yine aynı sesler.

'' Hoşt ! Hoşt ! Gidin ordan! Uzaklaşın!Sizi gidinin mendeburları ! ''

Evin hanımının merakı artınca, Efendi'nin yardımcıları açıklama gereği duyuyorlar.

'' Şeyh hazretleri, yakınımızdaki türbenin çevresine toplanmış itleri görüyor da,onları kovuyor.''

Hanım akıllı uslu bir köy kadını. Gülümsüyor.

Evin tüm bireyleri seferber olmuş. Kısa zamanda bir sofra hazırlanıyor ki, kuş sütü eksik...Müridler de akın akın geliyor. Herkesin elinde bir tas çorba, bir sahan kavurma, bir tepsi ballı baklava...

Şeyh hazretleri uykudan uyanıyor burnuna yemek kokuları gelince. Mest...Hemen güğümle su taşınıyor, kokulu sabunla elleri yıkanıyor, temiz yumuşak havlularla kurulanıyor, sofraya buyur ediliyor.

Tüm konuklara önce çorba ikram ediliyor. Kalaylı bakır meydan sinisinin çevresini kuşatmış müritler semiz...Şeyh hepsinden semiz. Yanaklarından kan damlıyor. İştahla içiyorlar çorbalarını. Tandır çöreği, yufka ekmeği sıcak sıcak. Bazlama, gözleme, kete, pide...Yağlısı, sadesi...

Çorbadan sonra pirinç pilavı geliyor. Üzerinde lop etler...

Fakat o da ne ! Şeyhin koca tabağının üzerinde et yok, sadece pilav görülüyor.

Şeyh müridlerinin tabaklarını gözden geçiriyor. Sebebi ne ola ki! Kendi tabağı etsiz.

Kaş göz işaretiyle evin beyine soruyor. Hanım bekliyor o anı, kocasından önce kendisi öne çıkıyor. Gülümseyerek, saygıyla  yanıtlıyor.

'' Şıhım,'' diyor.'' Ermişin duvarına pisleyen köpekleri görüyorsun da, önündeki sahanın altındaki etleri neden görmüyorsun !''

Meğer akıllı, uyanık  kadın, şeyhi sınamak istemiş. Eti üste değil, pilavın altına yerleştirmiş.

Şeyh bozum bozum...

Bırakıp kalkmış mıdır sofradan? Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın...Niye kalksın ki !

Halkı kandırdığını sananlar...Alemi sağır, dünyayı kör mü bellersiniz !

    ....................................... 6 Ekim 2018. Ürgüp...................