'' Muhtelif sıhhat meseleleri var vücudumda. Ankara'ya geliyorum. Ekimin onunda, burada saat 7'de otobüse bineceğime göre zannediyorum saat 12'de Ankara'da olurum. Arabanla gel, beni al. ''
Höyük’ten bir köylüm.  Hemşehri olur Halil…  Öyle fazla  bir yakınlığımız da yok. Sanırım, ilkokulda birlikte okuduk. Köye vardığımda da ,yılda bir kez, hemen ortadan yiter gider. Bir kalbur dolusu çocuk. Perişanlığını görmemi istemiyor anlaşılan. Olabilir, olağandır.
Harman işleri, hasat , bağ bahçe işleri bitti mi köylünün can sıkıntısı başlar. Ne yapacaklarını, nasıl zaman geçireceklerini bilemezler. Niğde'ye gidip çarşı pazar gezsen masraf demektir. Köyde kahvehanede uyuklar dururlar.
Bir bahaneyle yolculuk icad eden de olur. Niğde' de yapabileceği bir iş için Kayseri'ye, Konya'ya, Ankara'ya gitmeyi göze alırlar.
Diyelim, devletten alacakları 10TL vardır. 100 TL’ye malolacak bir yolculuğa çıkanlar da olur.
Halil...Mektubunda yazdığı tarihte geldi. Gittim, arabamla aldım. Anacığım da bir sepet hazırlamış. Elma,armut, kuru üzüm, kuru kayısı, kavurga, domates reçeli, patlıcan reçeli… Halil’de yapmacık bir akraba içtenliği gösterisi. Belki anlar diye soğuk davranıyorum, Ama,  nerde onda anlayış.
Höyük’te  ne var, ne yok ! Kim öldü, kim kaldı ? Muhtar kim ? Belediye olma olasılığı var mı?
 İştahlı iştahlı anlatıyor.
Evdeyiz. Hanıma önceden söylemişim, birkaç çeşit yemek yapmış. Zavallı,zaten okulundan yorgun geliyor. Sınav kağıtları okunacak, not verilecek, ertesi günün programı hazırlanacak, yaklaşan Cumhuriyet Bayramı'nın konuşması  hazırlanacak.
Yemek sırasında yine ağzını şapırdata şapırdata köyden haberler veriyor. Çevreye tükrükler saçıyor. Tabağındaki yemeği sıyırıp süpürüyor. Avusturya’da iki yıl kadar çalıştıydı; demek, hiç bir şey öğrenmeden dönüp gelmiş.
'' Yav, siz bu gadar yimaanen doyuyo musunuz! ''
Gözgöze geliyoruz hanımla.  Onun tabağına tenceredeki son birkaç lokmayı da ekliyor Ayla.
Kalkıyoruz masadan. '' Benim gaavem orta şekerli olsun ! '' diyor.
İlkokul anılarına başlıyor. '' Yüksel Demirsoy vardı ya hani, dörtte okuttuydu bizi. Maacirdi. Dili biraz tuhafca,tetik. Sana matematikten zayıf virdiydi de, imtahanda bana bakarakdan gurtardıydın.''
Hiç anımsamıyorum böyle bir olayı. Gülerek anlatıyor Halil. '' Aamet Yiğitaslan hepimizden para topladıydı  da galem sivriltmek için bi çakı aldıydı. Ne günlerdi yav.''
Kahvesi geldi efendinin. Höpürdeterek içti. Hanım, hemen derslerini hazırlamağa başladı. Konuğumuz şaşırdı. '' Ayla Yinge ne yapıyor ? ''
'' Yarın vereceği dersleri hazırlıyor,'' dedim.
Güldü. '' Yav, iş mi bu şimdi. Köydeki tüm öğretmenler akşamları  gayfede kaat oynarlar.''
'' Sen görmüyorsundur. İşlerini bitirdikten sonra insan içine çıkmak için kahveye gider onlar,'' dedim.
'' Amma da safsın,'' der gibi yüzüme bakıp sinsi sinsi güldü.
Meyve çıkardı hanım...Sonra çerez. Tertemiz küçük tabaklar içinde. Akça örtüler üstünde.
Konuk ağırlamak ne denli zor. Yarın ne yapacağız bakalım.
...................
Sabah geç kalktı muhterem misafirimiz. Geç kaldım bankama. Müdürle aram zaten limoni. Fırsat kolluyor beni ücra bir şubeye sürdürmek için. İçim içimi yiyor. Ne yapabilirim ?
Hanım, erkence okuluna gitmişti.  Masaya her şeyi koymuş . Oturup  kahvaltı yaptık. Yine aynı söz. '' Yav siz bu gayfaltıyınan doyuyo musunuz?''  Tabağına bir yumurta daha koydum. O daha uyurken , gidip fırından taze somun almıştım. Önüne koydum. İştahla yedi. Reçelleri sildi, süpürdü.Zeytin bırakmadı, tereyağı, peynir...Tertemiz etti ...
Evi merak etti. Küçük bir daire...Gezdi,baktı köşe bucağa. Beğendi. Bir odada beşik hazırlamıştık. Daha çocuğumuz yoktu oysa. Çürük dişini göstere göstere güldü: '' Yav bizim avrat altıncıya gebe...Giç galmışsınız. Gabahat  sende mi, Ayla yingede mi ?''
Yanıt vermedim.
Kitaplığıma baktı. '' Hepsi hikaye. Okuyup da ne olacaan? Mebus mu, vekil mi ?'' Küçümsüyordu kitapları, okumayı. Orta birden terk idi kendisi...
Gittikçe artıyordu huzursuzluğum. Şu anda bankamda, müdür, kesinkes gelmediğimi  anlayıp, savunmamı almak için belgeyi hazırlamıştır...
'' Artık çıkalım,'' dedim.
'' Acelen ne yav! Bu gadar mühüm mü pangada işler. Sen gitmeyince iflas mı ider ?
Gereksiz gördüm açıklamayı. Ne desen anlamayacak.
Yüzüme dik dik baktı. '' Yüksek İhtisas Hastanesi varmış Angara'da. Tevatür diyollar. Beni oraya bi götür. Tanıdığın profüsür, saalam hekim vardır muhakkak. Bi ciddi muayene itsinler...''
Aman aman...Ter bastı. '’ Yahu Halil, öyle yerlere hemen gidilmez. Randevu alınır önce.''
''Randevu ne yav ?''
'' Sıraya girilir. Bir tarih verirler...''
Bunu der demez de pişman oldum. Diyelim 3 ay sonrasına gün verdiler, yine çıkar gelir bu hemşehrim. İşin gücün yoksa uğraş dur.
Evden çıktık. Arabama bindik. Bir lüks lokantanın önünden geçiyorduk. '' Ben gayfaltıda doymadım yav. Dur da şurda bi çorba içiyim,'' dedi.
Arabayı parkedecek yer de yok. Bizimki indi, girdi lokantaya. İçim içimi yiyor. Keşke o mektubu hiç almasaydım. Ama, ne yapar eder,  bulurdu beni. Sinirimden direksiyonu yumrukladım. Yol kıyısına eğledim arabayı. Lokantaya girdim. Baktım, garsonlarla  laübali laübali konuşuyor. Patron, kaş göz işaretiyle uyarıyor çalışanlarını. Ben varmadan siparişini vermiş. Yalnız çorba değil, öğlen yemeği tabakları geldi. Saldırdı konuğumuz. Sildi, süpürdü.
'' Bu Angara benim iştaamı açdı valla ''...
Yüksek bir yemek bedeli ödedim. Yıllardır önünden geçerdik de bu restaurantın, cesaret edip bir kez bile girip yemek yememiştik. Sağolasın Halil gardaşım, sayende tanımış olduk…
Dışarı çıktık. Arabanın cam silgecinde bir ceza yazısı. Trafik kaçırmamış fırsatı. Hemen yanlış yere park etmenin faturasını çıkarmıştı.
Ulan Halil !..Ulan Halil !..
Bankama vardım. Bir saat gecikmişim. Müdür yüzüme bakmıyor. Kızgın...Konuk, gaayet samimi Müdürün odasına girdi. Hararetli hararetli konuşuyor. Arada sırada da bana bakıyorlar...O gülüyor, müdürün kaşları çatık... Müdürün ikram ettiği çayı içtikten sonra yanıma geldi.
'' Ben müdürüne anlattım.''
''Neyi !''
'' Bugün sana izin vermesini. Kat'i bi şiy dimedi, amma...Bu senin müdürün iyi bi adama benziyo canım.''
'' Yav Halil,olmaz bu. Sen çık gez dolaş. Bu mevsim Ankara güzeldir. Gençlik Parkı'na git. Acıkınca yemek ye. Tamam mı ?''
'' Birlikte gezseydik iyiydi ya...'’
Yavşak yavşak baktı yüzüme.
‘’Baari, şu dişlerimi bi tamir itdirsen la.’’
Duymazlığa vurdum.
‘’ Sen hani hatırlar mısın, yüksek okulu bitirip de bangaya girince memur olarakdan, ‘’ Müdür ol da beni yanına hademe yap,’’ didiydim ya. Yok yav. Çekilir dert değil. Sözümü geri alıyom. Ben öyle gapalı yirde bi saat duramam argadaş.’’
Çıkıp gitti. Rahatladım. Fakat bunun akşamı var, yarını,  yarınları var...
..........................
'' Aman ne galabalık ne galabalık. Yaşanmaz bu şeerde yav. Peki, her akşam böyle evde mi oturursunuz ? Isdanbıla gidip gelenler anladırlar ; heralda Angara'da var deyil mi? Bugüne bugün misafirinizim. Beni bi pavyona, bi gazinoya götür...''
İrkildim. Bar, pavyon, gazino...Bizim mütevazı yaşam düzenimizde yeri olmayan eğlence mekanları idi. Böyle yerlerde para harcayanlara hem kızar, hem acırdım. Ankara'da üniversiteyi okuduğum halde, bankacılığa 12 yıldır burada devam ettiğim halde tek bir gece bile böyle yerlere gitmemiştim, gidenlere de imrenmemiştim.
Yemek yedikten sonra konuğumuz kötüleşti. Anlaşılan çok yer gezmiş, özünü yormuştu. Uyuklamağa başladı. Yatağını yaptım, uzandı kaldı.
............................
‘’ Gez dolaş; yoruluyom yav. Bana da bi anahdar yapdır da, siz evde yokken gelip uzanıyım şöyle, dinleniyim.’’
………………………..
Bir akşam yanında Mahmut ile geldi. Konuğun konuğu. Hergele Meydanında görüp acımış da getirmiş. Garip ,otele para vermesinmiş...  Kim bu Mahmut? Köyde bizim aile ile hep kavgalı biri. ‘’Onlar bu köyde galdıkca huzur gelmez,’’ gibi  siyasetçi ağzıyla konuşan bir asalak tip. Her şeyden haberim vardı. Dedikodumuzu yaparmış köyde. Yine de hoş geldin dedik. Yemeğe birlikte oturduk. Halil’in yatağının yanına bir yer döşeği hazırladık, iki gece orda yattı.
Havada asılı kalmış ayak kokusu. Pencereleri açsan da, ceryan yaptırsan da gitmeyen…
………………………….
Bir aksam iyi tanışlarımızdan Münir ile hanımı Feride ziyaretimize geldiler. Meslek olarak onlar bizim zıddımız. Münir ortaokul ögretmeni; Feride bankacı…Yarenliğe  Halil de katıldı. Çıplak ayaklarının parmak aralarını kaşıya kaşıya. Kulaklarının kirini parmağıyla çıkarıp sonra oturduğu koltuğun kumaşına sürüp temizleyerek…Uyarsam,konukların yanında ayıp olacak. Onlar da gözlerini kaçırıyorlar Halil’den.
O akşam ne denli cahil oldugumuz ortaya çıktı. Halil bankacılık, finans kapital konularında bize bir güzel ders verdi. Meğerse, milletin Menderes’i sevmesi banknot bolluğundan imiş. Bir gerçek ortaya çıkıyordu. Biz,enflasyonu, devalüasyonu da bilmiyorduk. Egitim alanında da bizi bir güzel suçladı Halil…İki çocuğu orta birden terk imiş, akılsız mıymışlar,hayır. Nedeni  bozuk eğitim düzeniymiş. Şehirli hocalar da köylünün adam olmasını istemiyorlarmış. Kendisinde, ailesinde, çocuklarında hiç kabahat,tembellik  yokmuş. Geceyarısına doğru konuklarımız kalktılar. İkisi de, Halil’in elini sıkmak istemedi. Bizimki bozuldu…Mahmut hiç çıkmamış, salona gelmemiş, uyumuştu odada. Halil de gitti yanına.
…………………………………..
 
Mahmut gittikten sonra Halil de gider diye umutlandık. Nerdee ! Bir sabah, Neşet Ertaş türküsüyle uyandık. Ev sallanıyor. Salondaki televizyonu açmış, erken erken…Eski bir konseri var Usta’nın.
‘’ Halil. Ne yapıyorsun, komşular rahatsız olur. Burası Höyük  değil.’’
‘’ Canım ne var bunda? Nasıl olsa kalkmayacaklar mı? Ben takip ettim. Her evde en az bir kişi memur. İşlerine gidecekler ya…’’
Baktım, bayramlarda konuklara ikram için aldığım pahalı bir çikolata kutusu,ortada duruyor…Boşalmış…
…………………………..
Bir akşam yemekten sonra balkona çıktı. Sigara içiyor ardı ardına. Baktım, eğile büküle karşı evleri dikizliyor. Başımızı belaya sokacak bu adam. İçeri soktum zorla. Evli barklı kişi; kadınları, kızları  gözetliyor.
………………………………
Tam on gün kaldı konuğumuz bizim evde.
Temizlik alışkanlığı yok; tuvalet berbaat. Hanım kusuyor. Netmeli, neylemeli. Daha önce 15 günde bir gelen temizlikçi kadını günaşırı çağırmağa başladık.
Her akşam bar, pavyon, gazino isteği yinelendi. Emel Sayın'ın şarkılarını dinlemek istiyormuş. Radyodan dinleyebilir. Plağı, kaseti var piyasada...'' Gendi gözel yüzünü siyrederekten şarkı dinlemenin yirini dutar mı canım, '' diyor.
Yemek beğenmiyor. İlla et olacak. Birkaç kez, o çorba içtiği lokantayı pek beğendiğini vurguladı. Duymazlığa vurdum. Zaten masraflar arttı, bir de lokanta ...Dünyanın parası.
Hanım surat asıyor. ''Dayan, yarın gider'' diyorum. Gittiği yok.
Bu arada bir gerçek ortaya çıkıyor. Sayrılığı falan yok konuğumuzun. Kendini besletiyor. Bunalmış köyde. Tekdüze yaşamını değiştirmek için böyle bir olanak varsa, tamamdır.
Banka işleri yoruyor  beni. Akşam evimde özgürce gazetelerimi okumak isterim. Hanımımla yarenlik yapmak isterim. Altüst oldu her şey. Umutla bekliyoruz gideceği günü..
...................
Yine iyi dayandı eşim. Bir yandan okuldaki eğitim etkinliklerini aksatmadan sürdür, bir yandan konuk ağırla...Zor iş...Ağzını açıp tek bir söz etmedi. Zaman zaman surat assa da.
Gidip dönüş biletini aldık Halil'in. Elini cebine atmıyor, ödedik kuzu kuzu.  Sabah erkence arabamla götürüp Garajlar'a bıraktım. Nigde otobüsü hareket etmeden önce kucaklaştık.
‘’ Diyom ki, Yasin; bizim oglan 12 yasında. İlkokulu bitirdi. Sonrası yok. Tezgah, fabrika mı var. Senin yanına gelse de, bi sanayici tanıdığın vardır muhakkak, çırak virsen yanına. Size yük olmaz. ‘’
Duymazlığa vurdum. Kolay mı sorumluluk almak !Babasından sonra bir de Yasin ha!
Otobüsün parlayan camında silik bir portre olarak geçip gitti Halil arkadaşım… El salladım arkasından.
Bankama tam zamanında vardım. Müdürüme geniş bir gülümsemeyle '’ Günaydııııın !'' dedim.
Mutluydum.
......................
Aradan 20 gün geçti. Babamdan bir mektup geldi.
'' Oğlum, adamlık zararınan olur. Biz anlı şanlı bir aileyiz. Hanedanız.  Ankara’dan gelmiş, Halil  gözel olmayan laflar etti kahvede, herkesin içinde. Hiç ilgilenmemişsin. Lokantaya bile götürmemişsin. Senin çocukluk arkadaşın. Diyor ki, ‘yaşadıkları hayat,hayat deyil. Hele bir lafı bana çok dokandı. Senin için '' Adam değilmiş,' dedi.’’
‘’ Misafir on kısmetle gelir; birini yer, dokuzunu ev sahibine bırakır gidermiş.’’
Doğru mu ?
 
............................ ………………                                          1986 . Ankara