Aşure pişirilen evlerde bir sene boyunca bolluk bereket olacağı, yoksulluk görülmeyeceği, yiyenlerin şifa bulacağına inanılır. Aşure pişerken karıştırmak için kullanılan kepçeye ibrişimle delikli gümüş paralar bağlamak, daha sonra bunları yıkayıp yine bereket olsun diye keseye koymak, aşurenin geleneklerden. Aşure rivayetlerinden en çok bilineni Nuh Tufanı ile ilgili olanı. Tufanın sona erdiği, Muharrem ayının 10. günü sular çekilmiş ve gemi Cudi Dağı eteklerinde karaya oturmuştur. Müminler kurtuldukları için bir gün şükür orucu tutmuşlar ve ellerinde az miktarda kalan bütün erzakları birleştirip aşure çorbası yapmışlardır.

 

Tekkede aşure geleneği

 

Tekke yaşantısında aşure pişirilmesi ve yenilmesi bir nevi ibadettir. Aşure içine konan her malzeme birer esmaya işarettir. Çiğ olarak kazana girerler, pişerler, olgunlaşırlar, ve en sonunda durulur, teslimiyet haline gelirler. Onun için bir zerresi dahi bir Fatiha'dır, yere düşürülmez, zayi edilmez. Osmanlı Sarayı'nda ise pişirilen aşureler saray mensuplarına ve ileri gelenlere "saksonya" adı verilen porselen sürahilerle, halka ise kazanlarla dağıtılırdı. Padişah kızları da kendi saraylarında aşure pişirtip semt halkına ve yoksullara dağıttırırlardı. Saray mensuplarının karşılıklı olarak birbirlerine gönderdikleri aşureler, çok değerli porselen, kristal, bakır, gümüş veya pirinç aşureliklere konulurdu. Evlerde ise evin en yaşlı olanı aşure kazanını Yasin-i Şerif okuyarak karıştırır, kazanın ağzını kalaylı bir tepsi, onun üstünü de beyaz bir örtü ile örterdi. Aşure yenilirken de salâvat getirilirdi.

 

Saray aşuresi

 

Malzemeler (5-6 Kişilik)

 

800 gr su / 300 gr aşurelik buğday / 150 gr toz şeker / 1 yemek kaşığı gülsuyu / 5 gr misk / 100 gr kuş üzümü / 30 gr fındık içi / 30 gr fıstık / 30 gr badem

 

Yapılışı:

 

Buğdayı bir gece öncesinden ıslatın. Ertesi gün buğdayı iyice yıkayıp tencereye koyun ve üzerine suyu ilave edip kaynamaya bırakın. Üzerinde biriken köpüğü alın ve buğdayların pişmesini bekleyin. İyice piştikten sonra süzgeçten geçirin. Süzülmüş buğdayı tencere ile ocağa koyup içine kuş üzümü ve şeker ilave edip bir taşım daha kaynatın. Misk ile gül suyunu ezip süzme aşurenin içine karıştırın. Kâselere sıcak olarak aşureyi dökün ve süsleyin.

 

Hz. Nuh'un Büyük Tufan sonrasında gemisinde kalan son bakliyat ve kuru meyvelerle pişirdiği aşure tatlısı, İslam kültüründe Muharrem ayında yapılan geleneksel bir lezzet haline gelmiş. Bu ayda her evde en az bir kez aşure pişiyor; konu-komşuya, eşe dosta dağıtılıyor. Tüm mahalleli bir tencerede kaynayan aşureyi tatmanın hazzını yaşıyor. Biz de Muharrem ayının girmesiyle ilk aşurenin piştiği evlerden birine konuk olduk. Caferî, Sünnî, Alevî, Laz, Türk, Kürt farklı kültürden insanların bir arada olduğu Bağcılar Göztepe Mahallesi'nde oturan Sultan Hanım'ın meşhur aşuresini hem tattık, hem işin püf noktalarını öğrendik hem de mahallede aşureyle birlikte dağılan hoşgörüye tanık olduk.

 

Hazırlıklar akşamdan

 

Ev hanımları bilir, aşurenin hazırlıkları akşamdan başlar. Sultan Güzeller de öyle yapmış; nohut, fasulye, buğdayı akşamdan sıcak suya ıslatmış. Biz sabah bakliyatların haşlanma aşamasına yetişiyoruz. Burada bir ayrıntıdan bahsediyor Sultan Hanım. Akşamdan ıslatılan su dökülmeli, bakliyatlar haşlanmadan önce iyice yıkanmalıymış. Böylece içlerindeki asidi alınırmış. Bir sonraki aşama ise ayrı ayrı haşlanan nohut, fasulye, buğday ve pirincin büyük bir kapta birleştirilmesi. Malzemeler bir süre birlikte kaynadıktan sonra ince kıyılmış incir, kayısı kurusu, sarı üzüm ve kuş üzümünü ilave ediyor ve 15-20 dakika pişiriyor Sultan Hanım. Tabii içine biraz da karanfil koymalı. Karanfilleri olduğu gibi atmak yerine, dilimlemeden kabuğunu soyduğu bir elmaya batırıp koyuyor. Aşure piştikten sonra elmanın çıkarılmasıyla karanfiller de çıkacağından, pişen karanfiller tatlıyı yiyenlerin ağzına gelip rahatsız etmiyormuş bu yöntemle. Hem de elma aşureye lezzetini bırakıyormuş. Son aşama, sütün ve şekerin eklenmesi. Tüm malzemeler eklendikten sonra şeker ve süt karıştırılarak tatlıya ekleniyor. Pişmesi ise kullandığınız malzemenin çabuk veya geç pişmesine göre değişiyor, onu ayarlaması artık size kalmış. Özellikle sütü döktükten sonra dibinin tutmasını istemiyorsanız sık sık karıştırmanızda yarar var. Sultan Hanım'ın aşuresi de yaklaşık yarım saatte pişiyor.

 

***

 

Mahallede bu senenin ilk aşuresini dağıtan Sultan Hanım'ın ilk uğrak yeri evlerinin yanındaki, Allahu Ekber Camii. Bu esnada tam bir hoşgörü ve birlik örneği yaşanıyor mahallede. Caferiler, Muharrem ayını yas tutarak geçiriyor ve Aşure pişirilmesine sıcak bakmıyorlar. Onlara göre sahih olmayan hadislere dayanılarak bu yas günü bayram ilan edilmek istenmiş. Muharrem ayında aşure pişirilmesi böyle meydana gelmiş bir gelenek onlara göre. Allahu Ekber Camii'nin imamı Seyyid Behlül Çiçek, Şiilerin Muharrem ayına bakışını şöyle anlatıyor: "Şia toplumu olarak biz deriz ki: Hz. Muhammed (sav) ve evlatları; Fatımatüzzehra, damadı Hz. Ali, torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin masumdur. Her kim onları şehit ederse en büyük suçlu onlardır. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de Azhap Sûresi'nde ayet bunu söylüyor. Başka birçok ayet de 'Peygamber'in yakınlarını sevin diyor. Biz buradan yola çıkarak diyoruz ki bütün peygamberin evlatları sevilmeli. Nasıl onların doğum günlerinde seviniyorsak ölüm günlerinde de yas tutuyoruz. Hz. Hüseyin de Muharrem'in onunda Kerbela'da şehit edildi. Bize göre de bunun adı aşure. Aşura zaten kelime anlamı olarak Arapça 10 demek. Şia toplumunda görüş budur." Camide cemaate ihsan yemekleri verip 10 gün yas tutuyorlar ama komşudan gelen bir tabak aşureyi de geri çevirmiyorlar.

 

Aleviler Muharrem'i nasıl geçirir?

 

Muharrem Ercan (Karacaahmet Sultan Kültürünü Tanıtma Derneği Başkanı, Alevi Dedesi): Muharrem ayının 10'u Hz. Hüseyin'in Kerbela'da şehadetine denk geldiğinden Aleviler olarak 12 gün oruç tutarız. Bu orucun adı 'yas orucu'dur. 12. günden sonra İmam Hüseyin'in oğlu Zeynel Abidin sağ kurtulduğu için hem aşure kaynatır hem de kurbanlar keseriz. "Şükürler olsun Ehli Beyt'in sonu kesilmedi." diye. Kerbela'da İmam Hüseyin'e su verilmediği için su içmiyoruz. Muharrem orucunda 12 gün boyunca su ihtiyacı başka sulu gıdalardan alınıyor. Et yenilmiyor.

 

Lezzetler farklı olsa da alışılmış

 

Aşure pişiyor, sıra ikram aşamasında. Tatlı kaselere dökülüp üzerine tarçın, fındık eklendikten sonra tabaklar tepsiye özenle diziliyor. Sultan Hanım'ın leziz aşuresini ilk biz tadıyoruz tabii. Bizden sonraki ikram 14 yıllık apartman komşusu Sivaslı Nazmiye Hanım'a. Sonra birbirine karışan aşure ve tarçın kokusu tüm mahalleyi sarıyor ve Türk, Kürt, Laz, Caferî komşuların kapısı tek tek çalınıyor.

 

 

Karşı komşu Rabia Hanım Adıyamanlı. 7 yıl önce Adana'dan gelmiş mahalleye. Kültürleri farklı olsa da aşure ayını İstanbul'da da aynı güzellikte geçirdiklerini söylüyor. "Memlekette biz Aşure Günü'nde Kur'an okuturduk, burada onu her zaman yapamasak da aşure yapıp komşularla paylaşıyoruz." diyor Rabia Hanım. Sultan Hanım'ın bir sonraki durağı yan apartmandan komşusu Sevim Hanım. O da elinde tepsiyle gelen komşusunu "Allah kabul etsin." nidalarıyla karşılıyor. Aşure tatlısı her yörede farklı yapılsa da onlar birbirilerinin damak tadına o kadar alışmış ki "Her komşu farklı yapıyor, ama hepsinin de ayrı bir lezzeti oluyor." diyorlar. Sevim Hanım Giresunlu. 12 yıl önce taşınmış Bağcılar'a. Oğlunu geçen hafta evlendiren Sevim Hanım, "Bu sene düğün telaşıyla oruç tutamadım ama normalde komşularla aynı gün oruç tutar, birlikte Kur'an-ı Kerim okuruz." diyor.