1981 doğumlu Elena kendini bildi bileli yani 6-7 yaşından beri koşuyor. “O zamanlar hayalim bir atlet olmak değildi. Ancak seviyordum ve iyi de koşuyordum” diyor. Tek olayı da koşmak değil elbette. Moskova Pedagoji Devlet Üniversitesi’nde fizik ve İngilizce öğretmenliği okumuş. Sonra Türkiye’ye tatile gelmiş ve buraya yerleşmiş buluyor. İlk maratonuna da 2006’da Türkiye’de Runantalya’da koşarak katılmış. Ardından da yılda bir iki kez maraton koşar olmuş. 2011’den bu yana ise ultra maraton (42 kilometre üzeri) koşuyor: “Likya Yolu’ndaki 250 kilometrelik yarışa katıldım. Birinci oldum. Böylece ultra maratonların bana göre olduğunu düşündüm. Artık sadece ultra maraton koşuyorum. Üç yılda 20’ye yakın maraton koştum.”
İznik’te yapılan 130 kilometrelik ultra maratonda genel klasmanda üçüncü, ilk kez yapılan The North Face Kapadokya Ultra Trail’de de genel klasmanda birinci oldu. Lakin koşmak pahalı iş. Konunun bu boyutuyla nasıl baş ediyor? “Salomon’un Türkiye takımındayım. Ancak sadece malzeme desteği alıyorum. Yurtdışındaki yarışlara giderken tüm gerekli uçak, konaklama, yiyecek vb. ihtiyaçlarımı kendim karşılıyorum. Hayatımı bu işi yaparak kazanmak isterdim. Ancak şu anda bu mümkün değil.”

GÜNDE 1 SAAT 20 DAKİKA
Haftada ortalama 120 kilometre koşuyor, hafta sonları Belgrad Ormanları’nda çalışıyor, elbette düzenli besleniyor ama en büyük antrenmanını sorduğumuzda bizi şaşırtıyor: “Her gün evden işe koşuyorum.  Bahçeköy’de oturuyorum. İşyerim Göktürk’te. Ana yoldan koşmuyorum. Hafriyat kamyonları filan var. Çok tehlikeli. Ama bir orman yolu buldum oradan koşuyorum. Toplam 14 kilometre. Normalde 1 saat 20 dakika sürüyor. Ancak geç kaldığımda depar atıyorum, 1 saat 10 dakika da sürebiliyor (gülüyor)...”


Serkan OCAK/ Fotoğraflar: Brian HODES
Hürriyet Gazetesi / Kelebek