Nevşehir'de Bir Bayram Kutlaması
Debboy...
Nevşehir'in kuzeyi, Gülşehir yolu dolayı. Evler bitiyor. Arada Taskobirlık yapıları var. Sonra Nar başlıyor.
Debboy geniş bir boşluk. Kumluk. Seyirci yerleri olmayan ayaktopu oyun alanı. Halk, toplanıp, ayakta izliyor maçları. Taşlara oturanlar da oluyor. Her oyun bitişinde döğüş... ''Hakem taraf duttu.'' Taşların altına saklanmış sopalar çıkarılıyor; önceden hazırlık yapılmış...Taş bol;büyüklü küçüklü...Kafalar yarılıyor, akacak kan gövdede, damarda  durmazmış.
Sonraları , Kadim Muşkara, Nevşehir kazası DP sayesinde Niğde'den ayrılarak il yapılınca, 67'den biri olunca, TBMM'nin İl Yasası'nı oayladığı tarih unutulmasın diye o günün adı verilen 20 Temmuz İlkokulu yapılınca Debboy biraz küçülüyor. Okulun avlusu geniş.
Giderek Debboy'un Gülşehir yolu yanına oturma yerleri yapılıyor da, protokol, konuklar yağışlı günlerde ıslanmadan törenleri izleme olanağına kavuşuyor.
.......................
29 Ekim törenleri...
Ömer Ağa'nın ikide birde bozulan 1940 model itfaiye  aracı yolları sulamıştı. Güneş güz güneşi olsa da ısıtıyordu. Kumlu yollarda yürümek hoşuna geliyordu insanların. Deposundan su sızdıran al boyaklı kamyon Debboy'dan içeri girdi. Oyun alanının çevresini fırdolayı suladı. Halk oturma yerlerini doldurmuştu; alkışladılar Ömer Ağa'yı. O da pos bıyıklarını sıvazlayarak, bir eliyle direksiyonu kıvırırken selama karşılık verdi.
Vali, Vali Muavini, müdürler, Belediye Reisi yerlerini almıştılar.
Esnaf sökün etti.
Nohutların kavrulduğu kazanlarda çevire çevire leblebi yapanlar...Kamyonun üstünde zenaatlarını icra ederekten. Ustanın da çırakların da yüzlerine kara boya çalınmış. Bir çırak, önceden gazete kağıtlarına sarılarak hazırlanmış küçük leblebi külahlarını halka doğru savurmağa başladı.
Bir coşku, bir sevinç...10 kuruşluk leblebi külahını kapan kendini Milli Piyangodan büyük ikramiye çıkmış gibi talihli görüyordu. Bir şamata, bir tantana...Külahları yakalayamayanlar üzgün...
Marangozlar girdi arkadan...Bir kamyona yüklenmiş hızar...Özden getirilmiş bir selvi gövdesini biçiyor. Testere ile kesiyor parçayı bir çırak. Usta pek ciddi. Kulağının arkasına sıkıştırdığı kalemle biçilmiş tahtayı çiziyor; şimdilik bu kadar, kapı ve pencere yapımı dükkanda sürecek...
Şekerci esnafı...Külahlara koydukları akide şekerlerini, cıncık şekerlerini halka doğru savuruyorlar. Seyirciler birbirini çiğneyerek şekerleri kapma yarışında.
Terzi esnafı...Usta, çırak, bir müşteri. Singer makina da hazır. Usta, gözlüğünü burnuna indirmiş, göynek dikiyor. Kalfa bir müşterinin üzerinde ceketi deniyor.
Seyirciler arasında onları tanıyanlar var. Laf atıyorlar. '' La Memmeed, bi daa çıharma o ceketi, öyle galsın, yahışıyo laa !''
Demircileri taşıyan kamyon giriyor. Örs ile çekiç. Demirciler demir döğer; tunç olur...Çapa, keser, orak, tırpan, bel yapıyorlar. Kamyon yavaş ilerliyor ki, seyirciler iyice görsün.  Sürücü göz ucuyla protokoldeki zevata bakıyor. Alkışlayan da oluyor. O zaman usta, kalfa, çırak pek memnun kalıyor, mutlulukla ışıldıyor yüzleri.
Üzüm satıcıları bir kamyonun üstünde çevreye bakıyorlar. Taze üzüm olsa olsa Çat Köyünde kaldı. Bir gün önce dükkanlarında kuru üzümü küçük küçük külahlara doldurmuş esnaf, çırakların yardımıyla onları yurttaşların üzerine savuruyor. Küfe, sepet,zembil, sele...Üzüm dolu. İyi bir hasat mevsimi geçirildi. Esnaf cömert...
Nalbantları taşıyan kamyon Debboy'dan içeri giriyor. At, eşek, katır, sıpa olması gerekir; yok. Hemen bir söz yayılıyor seyirciler arasında. '' Gamyona bindirmişler eşşeği; amma velakin, ürkmüş de gaçıp gitmiş ahırına.''
Nal çakar gibi yapıyorlar bir garibanın ayağına. Beldenin en yoksul, biraz da akıl yoksunu delikanlısı bu. Anlaşıldı; cebine ücretini koymuşlar. Halk gülüşüyor, acıyanlar da çıkıyor.
Nevşehir'in tavası ünlü...Tavacı esnaf kamyonun üstüne ocak kurmuş, tava yapıyor. Daha öğlene iki saat olsa da, halk yutkunarak seyrediyor. Sarmısaklı bir tava, yanında has ekmek, üstüne helva...Ne hoş olurdu...
Kalaycılar giriyor kamyonun üstünde. Çırak ocağı harlı tutuyor körükle. Usta, dudakları arasında cigara, gözlerini çizgileştirmiş; bakır kapları kalaylıyor. Halk alkışlıyor. Her evde bakır sahan, tencere, kazan var. Bakır cengi ağuludur; öldürür...Usta, gördüğü ilgiden mutlu, işini ciddiyetle yapıyor.
İki ayaktopu takımı var beldenin. Birbirine rakip. Lise öğrencileri ama, çoğunluğu il dışından. Üzerlerinde takımlarının formaları...Her zaman böyle bulunmazlar birarada. Zaman zaman döğüşler de olur. Kamyonun yan kapakları açık ; topa vuruş denemeleri...Kaleci şutları yakalıyor. Fotograflardaki gibi cuğ çökmüş halde poz da veriyorlar. Protokol önüne geldiği zaman kamyon, futbolcular tüm ciddiyetleriyle dinelip selama duruyorlar. Tam o anda birisi bağırıyor : '' Damat İbrahim Paşa'nın torunları sizden gonşu şehirlerden galibiyetle gelmenizi bekleriz.'' Bir başka seyirci bağırıyor: '' Ne torunu yav! Hemen hepsi uzaklardan gelmiş, transfer bunlar...'' Kavga çıkabilir. Reis arkaya dönüp Belediye zabıtalarına sert sert bakıyor. Mesaj alınmıştır : Kavgaya izin yok.
Yapı taşı yontanları taşıyan kamyon giriyor. Taş ocaklarından koparılmış yamrı yumru halapaları ustalar yontuyor. Üstleri, başları, yüzleri apak...Belediye Reisi'nin yanında Karadenizli bir konuğu var, deniliyor. Adam, yanında hanımıyla izliyor yontucuları. Belli ki, ilk görüyor bu eylemi...
.....................
O gün bayram töreni sona erdikten sonra evli evine, köylü köyüne...
Birçok kişinin cebinde bir külah leblebi, bir külah şeker ya da üzüm...
Birçok kişinin belleğinde de gördüğü, izlediği esnaf gösterisi ; köy kahvesinde bire on katarak anlatacağı...
                                            ....................................... 8 Ekim 2017. Ürgüp