S Ü L E Y M A N   S O Y L U

(CİHANNÜMA ANKARA DERNEĞİ)

CİHANNÜMA Derneği Ankara şubesinin her ay düzenlediği “Sabah Namazı Buluşmasının” bu ayki konusu “şehitlerimiz”, konuğu da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ydu. Programa Kuran okunarak başlandı. Okunan yüzlerce hatim şehitlerimizin ruhuna bağışlandı. Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara şube Başkanı Ahmet Akça’nın açılış konuşmasının ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu kürsüye geldi.

Bir anekdot:

Soylu bilinen bir politikacı. Üstelik bir partinin de genel başkanıydı. Hatta Demokrat Parti (DP) Genel Başkanlığını bırakıp Ak-Parti’ye geldiğinde ben ve benim gibi düşünen birçok insan; “Niçin Ak-Partiye alındı ki!” sorusunu sorduk.

Siyaseti bildiği gibi aynı zaman da iyi de bir hatiptir. Nitekim DP kongrelerinden birinde yaptığı konuşma herkes gibi beni de kendine hayran bırakmıştı.

Biz böyle düşüne duralım Süleyman Bey partiye alınmakla kalmayıp, aynı zamanda parti genel başkan yardımcısı, hem de Teşkilatlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı yapıldı. Derken yapılan ilk genel seçimlerin ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, 15 Temmuz 2016 tarihinden sonra yapılan kabine revizyonuyla da en etkin bakan olarak bilinen Efkan Ala’nın yerine İçişleri Bakanı oldu.

Ne söyleyeyim parti içindeki en etkin görevlere getirilen hatta bakan yapılan Süleyman Soylu’yu çok merak ediyordum. Bu merakımı gidermenin tam da zamanıdır diyerek Cihannüma derneğinin “Sabah Namazı Buluşması” davetine icabet edip, Kocatepe caminin yolunu tuttum. İyi ki de gitmişim. Bakan Soylu yaklaşık iki saat konuştu. Kendinden emin. Ne söylediğini, ne yapmak istediğini gayet iyi biliyor. O konuştukça; meselelere vukufiyetinden dolayı hayranlığım arttı…

Tarihi bir perspektif çizerek meseleyi günümüze öyle güzel getirdi ki, doğrusu takdire şayandı. Hatta o günlerde Başkanlık sistemi konusundaki Anayasa değişikliği hakkındaki izahı oldukça tatmin ediciydi…

PKK konusunda yaptığı açıklamaları manidardı. Yaptığı birbirinden güzel açıklamalardan sonra ümidim daha bir arttı. Bir defa terör örgütünü asla küçümsemiyor ama gereğinden fazla da büyütmüyor. Terör örgütünü kontrol altına aldıklarından bahsederek, arkasındaki güçlerin de farkında olduklarını söyledi. Her fırsatta bölgeye gittiğini, imkân buldukça da sürekli gideceğini, çünkü görmediğin hissetmedin düşmanın alt edilmesinin mümkün olmadığını, gerekli düzenlemelerin yapılamayacağını söyledi. Artık eskiye göre yöre halkının devlete eskisinden daha çok güvendiğinden bahsetti.

PKK terör hareketiyle mücadeleden ziyade “tasfiyesiyle” uğraştıklarını söyledi. Bir partinin Genel Başkanı hapse götürülürken havaalanına indiğinde “nerede bu halk” diye sitem ettiğinden bahsetti. Tıpkı II. Abdülhamit Mithat Paşa’yı Taif’e sürgüne gönderirken, Edirne’ye vardığında Mithat Paşa (kendisi adına); “İstanbul’da beklenen darbe gerçekleşmedi mi?” diye sorduğu gibi… Artık kandırdıkları halk onlardan desteğini çektiler/çekmişler…

Tarihi gerçeklik o ki, bir şey yapmak ve başarılı olmak için geçmişi iyi bilmek, hali iyi değerlendirmek ve geleceği iyi kurgulamak gerekir. Bu düsturdan hareketle Sayın Bakanı bu gerçeği bildiğini, yaptıklarını da buna göre yaptığını öğrenmekten doğrusu çok mutlu oldum.

15 Temmuz’da Bakan’ın o gece TRT’ye gitmesi ve sabaha kadar darbecilere karşı mücadele etmesinin ciddi arka planının olduğunu öğrendim. Süleyman Bey siyasi bir ailede yetişmiş, özellikle de DP, Menderes ve arkadaşlarına yapılan olumsuz olayları dinleye dinleye büyümüş.

HATIRA Söz buraya gelmişken bir hatıra anlattı. ‘Henüz Ortaokul ikinci sınıf talebesiydim bayramlardan birinde kartpostal satıyordum. Sattığım kartpostalların içinde Menderes’in de kartpostalı vardı. Bilmiyordum ama yasakmış. Yaşlı bir bayan yanıma gelerek Menderes’in resmine bakıp öyle bir iç geçirdi ki anlatamam! Ardından da “ah yavrum onu koruyamadık” dedi. O kadının bu tavrı ve çektiği “ahı…” beni çok etkiledi. Nitekim 15 Temmuz akşamı oğluma, kızıma ve eşime; ‘Ben gidiyorum. Hakkınızı helal edin. Size utanacağınız bir hal yaşatmadım. Asla ezik durmayın ve başınız eğik olmasın, dik durun’ diye tembih ettim ve dışarı çıktım dedi.

Konuşmasının son kısımlarında; 60 darbesi yapılmasaydı Boğaz Köprüsü (15 Temmuz Şehitler Köprüsü) 1963’de yapılacaktı. Dolayısıyla bu ülkede yapılmak istenen her büyük proje arifesinde büyük bir olay meydana gelmektedir. Gezi, 27 Nisan 2007 E-muhtıra, 6-7 Ekim 2014 AynüI-Arab (Kobani) olayları ve 15 Temmuz 2016 başarısız darbe girişimi gibi…

Bir gerçeği daha itiraf etmeliyim. Sivil siyasetçi ile akademik ve bürokratik siyasetçi çok farklı oluyor. Bürokrat ve akademik siyasetçiler daha bir kuralcı olurken, sivil siyasetçiler daha özgür ve daha kararlı, daha korkusuz olabilmektedir.

Süleyman Soyluyu sivil siyasetin temsilcilerinden biri olarak takdir ettim.

Süleyman Soylu gibi birini Ak-Partiye alıp bu makama getiren, ülkemizin olduğu kadar İslam dünyasının medar-ı iftiharı REİS’i de ayrıca tebrik ederim. Ahmet BELADA

---------------------0--------

NOT: İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu hakkında 14.01.2017 tarihinde yazdığım bir yazıyı güncelliğinden dolayı paylaşma gereği duydum.