Kapadokya’nın olmazsa olmazı sıcak hava balonları... Bu balonlarla ister havalanmak, isterseniz izlemek isteyin yapmanız gereken sabah erkenden kalkmak. Çünkü bu balonların çalışma prensibi her ne kadar sıcak hava ile yükselme prensibine dayansa da güneş yüzünü göstermeden yani ortalık ısınmadan sepete binmiş olmanız gerekiyor. Aksi takdirde sıcak havada sıcak hava balonunun yükselmesi zor.

Balonlarla tur biraz tuzlu...  Şubat–Mart aylarında 80 – 90 Euro'ya yapabildiğiniz bu kuş uçuşunu, mevsim bahara ve yaza döndüğünde 150 Euro'ya (Yaklaşık 480 TL) yapabiliyorsunuz. 

Balonlara binmek yerine izlemeyi tercih ederseniz, etrafta yer alan tepelerden birine çıkabilir ve bu masalsı manzarayı doya doya seyredebilirsiniz.
ÜÇHİSAR KALESİ

Kapadokya’nın zirvesi; bölgenin en yüksek peribacası deniyor burası için. Zirvesine ulaştığınızda bütün Kapadokya ayaklarınızın altına seriliveriyor. Güvercinlik Vadisi, Ortahisar Kalesi, Avanos, Göreme, Hasan Dağları, Erciyes... Burası cennetin en rüzgârlı yeri olmalı diye düşünüyoruz.

Kale kapısını müze kart açmıyor, elimizi cebimize atıyoruz. İzlediğimiz manzara o kadar tatmin ediyor ki, girişte ödediğimiz kişi başı 6TL’lik ücret gözümüze görünmüyor. İnsanlar bin yıldan fazla sürede kalede yaşamışlar. Kale, bir yaşam alanı olduğu kadar aynı zamanda güvenli bir sığınak da olmuş.

Biz gün ortası gibi gidiyoruz kaleye, fakat gün batımının çok daha muhteşem bir manzara sunduğunu söylüyorlar.

Kapadokya gezinizde mutlaka uğramanız gereken bir nokta; Üçhisar Kalesi...
GÜVERCİNLİK VADİSİ
Eski zamanlarda burada yaşayan insanlar için  güvercinler çok önemli kuşlarmış. Vadideki oyuklarda güvercinleri besler, güvercin gübresi güherçileyi, üzüm bağlarında ve bahçelerinde kullanırlarmış.

Bölgede buldukları her alana neredeyse bir klise inşa etmeyi kendilerine görev bilmiş Hristiyanlar da güherçileyi kliselerdeki fresklerde de kullanmışlar. 
Vadi dört kilometre uzunluğuyla aynı zamanda çok iyi bir yürüyüş parkuru. Vadinin derinliklerinde bir akarsu ve yaklaşık 15 metre yüksekliğinde bir de şelale var.

Vadide bir kaç kare fotoğraf çekip, trekking macerasını atlayıp yolumuza devam ediyoruz. Daha gezecek çok yerimiz var...
KAYMAKLI YERALTI ŞEHRİ
Kaymaklı, M.Ö 3000 yılına kadar uzanan bir tarihe sahip. Hititler döneminde yapılmış bu sekiz katlı şehrin günümüzde dört katı ışıklandırılmış. Kaymaklı, Roma ve Bizans dönemlerinde de aktif olarak kullanılmış.

Bölümler arası geçişler çok dar koridorlarla sağlanmış. Şarap mahzenleri, mutfak, banyo, yemekhane, su kuyuları, ahır, bir çok oda, salon gibi bölümlerden oluşan şehir bizi kendisine hayran bırakıyor.

Nefes nefese gezdiğimiz ve hayranlığımızı gizleyemediğimiz bu şehre, müze kartla  girmek mümkün.

DERİNKUYU YERALTI ŞEHRİ
Bölgenin sekiz katlı bir başka yer altı şehri; Derinkuyu. Kaymaklı yeraltı şehrinde yer alan bölümlerin dışında burada; bir misyonerler okulu, günah çıkartma yeri, vaftiz havuzu gibi bölümler de bulunuyor.
Derin Kuyu’nun tarihi Asur Medeniyeti’ne kadar uzanıyor. Roma’lıların zulmüne maruz kalan ilk Hristiyanlar, çeşitli bölgelerden buraya göçüp yerleşmişler.
Girişleri fark edilmeyecek şekilde yapılmış olan bu şehir, Hristiyanlar için bir sığınak olmuş.

Derinkuyu yeraltı şehrinde uzun süre yaşamak için ihtiyaç duyulabilecek her şey var. Biz şehri gezerken zaman zaman ürperdik. O zamanlar bu şehirlerde yaşayanların zorluklarını ve cesaretlerini düşününce hayret etmemek mümkün değil.
DERİNKUYU’DA BİR MAZLUM: THEODOROS TRİON KİLİSESİ
Yeraltı Şehri’nden çıktığımızda bölgedeki bir kilise dikkatimizi çekiyor. Girmek için yöneldiğimizde bir satıcı teyze sesleniyor. - “Girmeyin oraya tinerciler var bahçesinde. Zaten kilise de kapalı, pislik götürüyor bahçesini.” Teyzenin bu sözlerini duyunca, daha da merakla yöneliyoruz içeriye doğru.

19. YY’da Osmanlılar tarafından inşa edilen bu klisenin hali gerçekten içler acısı. Bizi uyaran teyzenin de söylediği gibi, bahçeyi pislik götürüyor ve bölgenin ayyaşları, tinercileri için bir mekan olmuş halde... Yazık...




IHLARA VADİSİ
Kapadokya’dan biraz uzaklaşıyor ve Aksaray’a yol alıyoruz. Ihlara vadisi Hristiyanlığın ilk yıllarında önemli bir dini merkez olarak karşımıza çıkıyor. Dördüncü yüzyılın önemli mezhep kurucularının da burada yetiştikleri söyleniyor.


Ihlara Vadisi, kayalara oyulmuş kiliseleri ile günümüze ulaşan çok önemli bir turizm alanı. Kayalar oyularak yapılmış, duvarları fresklerle bezeli bu kliseler, 14 km boyunca uzanan bu vadinin en önemli yapıları.


NE YAPTIN MAHMUT!
Vadideki kliselerin çoğu resmen katledilmiş. Kliselerin içindeki fresklere zarar verilmiş, tavanlarındaki resimlerde yer alan simalar kazınmış, aşk sözcükleri yazılmış. Bazı kiliselerin içi ciddi anlamda hasar verilmiş. Klisenin çoğunda ise zamana meydan okuyan resimlerin üzerine isimler yazılmış. Adam klisede binlerce yıllık zamana meydan okuyan resmin üzerine gidip “Mahmut” yazmış, aklınız alabiliyor mu? Allah ıslah etsin demekten başka bir şey gelmiyor elimizden. İçimiz acıyor, kanıyor; Allah ıslah etsin demekten başka bir şey gelmiyor elimizden.

YOK OLUNCA MI KIYMETLENECEK?
Gezdiğimiz müzeleri kısaca değerlendirmemiz gerekirse; hiç birine gerekli özenin gösterilmediğini ve sadece bir kazanç kapısı olarak değerlendirildiğini söyleyebiliriz. Bir çoğunda bakımsızlık diz boyu. Her gün yüzlerce misafirin ziyaret ettiği bu tarihi alanların bir çok noktasında ne güvenlik var ne de başka bir güvenlik sistemi. Dolayısı ile tarihi eserlerdeki tahribat gayet doğal. Umarız ki bu yazı gezimiz çerçevesinde anlattıklarımız ve yansıttıklarımız, bir şeylerin iyileştirilmesine vesile olur.

GİDİN, GÖRÜN, YAŞAYIN...

İki güne ancak bu kadarını sığdırabildiğimiz Kapadokya, gidilmesi, gezilmesi, görülmesi ve yakından yaşanarak öğrenilmesi gereken bir yer.  En kısa sürede bir Kapadokya planı yaparak ziyaret etmeniz dileğiyle... 

Kaynak: Haber10