Siz de yolculuğunuzu, karadan değil havadan yapmayı tercih ederseniz, uçak biletini bir kaç hafta önce almanızda fayda var. Hem cam kenarı bulabilir hem de daha ekonomik olarak satın alabilirsiniz. Sezona göre fiyatlar değişse de şu günlerde 75-150 TL liraya bilet bulmanız mümkün.

Nevşehir Havalimanı’ndan şehrin belirli bölgelerine Shuttle Servisler'le ulaşabilirsiniz. Şehrin içinde istediğiniz noktaya, hatta konaklayacağınız mekanın önüne kadar 20 – 25 TL’ye gidebilirsiniz.
GÖREME’Yİ GÖRMEDEN GELME
Cumartesi sabah saat 05:40’ta İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan kalkan uçağımız, yaklaşık 50 dakikalık bir uçuşun ardından Nevşehir Havalimanı’na indi.  Havalimanından servisle Göreme’ye doğru hareket ediyoruz.
1. Gün
Göreme, kentin en önemli lokasyonlarından biri... Hatta en önemli kültür merkezi diyebiliriz Göreme için. Doğal olarak bizim de kentteki ilk durağımız Göreme... Yaklaşık 20–25 dakikalık mesafedeki kalacağımız otele ulaşmak zor olmadı.
Buradaki otellerin büyük çoğunluğu taştan yapılmış butik oteller. Seyahat tarihinizden bir kaç hafta önce, uluslararası rezervasyon sistemi üzerinden rezervasyon yaptırırsanız,  otellerde çok ucuza konaklama fırsatı yakalayabilirsiniz. Bu sayede 2 kişilik hafta sonu konaklamasını, kahvaltı dahil 70 liraya yaptık.

SIKI PAZARLIK ŞART
Otelde kısa süreli bir yorgunluk atma faslının ardından yöresel ürünlerin de olduğu kahvaltı sonrası, ilk işimiz araç kiralamak oluyor. Çünkü burada bir yerden başka bir yere ulaşmanın en ekonomik yolu bu. Günlüğü 100 liraya aracımızı kiralıyoruz. Sıkı bir pazarlıkla, fark ücreti ödemeksizin, teslim yerini havalimanı olması konusunda anlaşıyoruz. Şayet bu sıkı pazarlık faslını atlarsanız havalimanı teslimlerinde 40–60 lira gibi bir fark ödemek durumunda kalıyorsunuz.  Aracı teslim alıp direksiyon başına geçtikten sonra ilk durağımız benzin istasyonu oluyor. Çünkü araç kiralama şirketleri, çoğu yerde olduğu gibi burada da ibre dibe dayanmış halde aracı size teslim ediyor. 80 liralık benzin alıp düşüyoruz yola.
GÖREME AÇIK HAVA MÜZESİ
Göreme’nin içinde sayılabilecek Açıkhava müzesine geliyoruz. Müzenin karşısında belediyenin işlettiği, ücretinin de 5 lira olduğu bir otopark var.  Fakat biz diyoruz ki; “etrafta bu kadar boş arazi varken ne gerek var. Az yukarıdaki boş alana park edelim.” Fakat dediğimiz gibi olmuyor. Çünkü o boş araziye girmek mümkün değil. Çünkü araç girişinin yapılacağı kısım kazılmış. Bunu, belediyenin insanları otoparka park ettirme zorlaması olarak algılıyoruz ve paşa paşa otoparka çekiyoruz aracı.  - Otoparktaki görevli amca da bizim gibi düşünüyor. – 

Müzeye giriş ücretli, 20 TL. Bölgede gezilecek çok fazla müze olduğunu düşünürseniz, müze kart almak çok daha hesaplı. İki müze ziyareti yaptığınızda  kendisini amorti ediyor. Ziyaretlerimizi müze kartla yapıyoruz. 

KAYALARA OYULMUŞ TARİH
Göreme Açıkhava Müzesi, kaya bloklarının içerisine oyulan kliseler, şapeller, yemekhaneler ve oturma mekanlarına ev sahipliği yapan, M.S. IV. yüzyıldan XIII. yüzyıla kadar yoğun bir şekilde manastır hayatının yaşandığı bir yer.

Manastır eğitim sisteminin temellerinin atıldığı yer olarak kabul edilen Göreme Vadisi’ndeki kiliselerde; Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde sıklıkla tercih edilen geometrik süslemeleri, fresklerde İncil ve Hz. İsa’nın hayatından sahneleri görmek mümkün. Müze, 6 Aralık 1985’te, UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınmış. Yüzyıllar öncesine uzanan tarihi ve göz kamaştıran doğal güzelliğiyle listede kendisine yer bulmuş olması hiç de sürpriz değil. 

ZAMANA MEYDAN OKUYAN KALE: ORTAHİSAR
Tarihin derinliklerine kısa bir yolculuk yaptıktan sonra bu kez ikinci durağımız Ortahisar Kalesi’ne yola koyuluyoruz. Göreme’ye 3,5, Ürgüp’e 5 Kilometre mesafedeki kale, 89 metre yüksekliğinde. Bölgenin en büyük tüf kayalarından birisi olduğunu öğrendiğimiz kale aynı zamanda en korunaklı yapı olarak da biliniyor.
Beş bin yıllık tarihi boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan kalenin ilk iki katında deve ahırı yer alıyor. Kalede deve ahırının ne işi var demeyin. Bunun sebebi bölgenin, ipek yolu üzerinde yer alan önemli bir yerleşim yeri olması. Diğer katları ise zamanında nöbetçiler ve konaklayanlar kullanıyormuş.

Ne yazık ki müze kart buralarda her kapıyı açmıyor. Müzelerde kartınızı gösterip  ziyaretinizi yapabilirken Kale kapısında , eli cebe atmak gerekiyor. Kaleye girmek için 3 TL ödüyoruz. 


Biraz temizlik, biraz özen lütfen
Yurdun birçok turistik mekanı gibi kale de restorasyondan geçmiş. Ancak gelin görün ki temizlik noktasında geçer not alması zor, ha keza bakım da öyle. Bacasız sanayiden hatrı sayılır bir gelir elde eden, turizm pastasından aldığı payla listede yer alan bir ülke için ortaya çıkan bu tablo hiç de iyi bir görüntü değil. 

Zorlu tırmanış ve muhteşem manzara
Kalenin burçlarına tırmanmak yürek istiyor açıkçası. Tarihi estetiğe uyumsuz şekilde monte edilen ve “acaba kim bu kaleye bu eziyeti layık görmüş” diye düşündüren demir merdivenlerden yukarı çıktığımızda  mükemmel bir manzara ile karşılaşıyoruz. Delice esen rüzgar insanın içini ürpertmek için elinden geleni yapıyor fakat nafile. Rüzgar da esse, fırtına da kopsa, şehrin bu eşsiz  manzarasını izlemekten kendimizi alıkoymamız mümkün değil. Bu arada şunu da belirteyim: Ortahisar Kalesi’nin en yüksek noktasına çıkmak ne kadar heyecanlıysa, inişi de bir o kadar heyecanlı. 

YOL ÜZERİNDE “ÜÇ GÜZEL”
Ortahisar Kalesi’nin ardından Ürgüp’in Temenni Tepesi’ne doğru yola çıkmaya karar veriyoruz. Yolumuz üzerinde bölgenin en önemli üç peribacası olunca, durmamak olmazdı.  Civarda “Üç Güzeller diye adlandırılan bu peribacalarıyla ilgili çeşitli efsaneler bugünlere kadar ulaşmış. Anne, baba ve çocuk olarak kabul edilen bu doğal güzelliklere hayran hayran bakıp bulundukları noktada biraz vakit geçiriyoruz. “Üç güzel” hakkında anlatılan efsanelerden burada uzun uzun anlatmak yerine küçük bir öneride bulunacağım:  Google’da kısa bir araştırma yapın.

TEMENNİ TEPESİ
Malumunuz olduğu üzere, dua etmek yerine bir yerlere çaput bağlayıp, dilek dilemeyi seven bir milletiz. Tepedeki türbeye çaput bağlayarak, dilek dileyen halkımız sayesinde bu tepenin adı Temenni Tepesi oluvermiş.

Temenni Tepesi’nde bulunan kümbetteki mezarlarda Rükneddin (4.) Kılıçarslan‘ın, yanındaki mezarda da III. Aleaddin Keykubat‘ın naaşının olduğu rivayet edilse de tarihçilerin buna itirazları var.
Ürgüp tarihi boyunca güvenli bir şehir olmuş. Moğollarla savaşırken buradaki mağaraları stratejik olarak değerlendiren III. Aleaddin Keykubat da kısa bir süre Ürgüp’te yaşar. Yüzyıllar sonra da olsa Ürgüplüler, Aleaddin Keykubat’a olan saygılarını ona temsili bir mezar yaparak yaşatmak istemiş olsalar gerek.

Tepede eskiden Aziz Yeorgios Kilisesi de bulunurmuş. Şimdilerde ise sadece bir kısmını ziyaret edebilirsiniz.
Tepe, tarihi süreçte birçok defa çöküntülerle karşılaşmış. 2007 Yılının Mart Ayı’nda meydana gelen son çöküntüde Tepe’nin altında bulunan diskoteğin çalışanlarından ölenler olmuş. – Ne işi var böyle tarihi bir tepenin altında diskoteğin  düşüncesindeyiz! Bu durumun, bazı zihniyetlerin camileri ahıra çevirmesinden hiçbir farkı yok bize göre. –
Ünlü Fransız gezgin Félix Marie Charles Texier’in de bu tepeden Ürgüp’ün bazı kısımlarını resmetmişliği varmış.

Tepe’de “ÜRKÜP ESKİ FOTOĞRAFLAR SÜREKLİ SERGİSİ” diye bir tabela görüyoruz. Kapalı tarihi bir kısım burası. İçeri girelim nedir bu sergi diyoruz. Elimizde fotoğraf makinelerimiz, içeri adımımızı atıyoruz... Tamamı erkek olmak üzere, bize tuhaf tuhaf bakan bir sürü farklı sima ile karşılaşıyoruz. Tarihi mekanın içerisinde çay ocağı yanıyor. “Nedir burası?” diye soruyoruz. “Çay ocağı” diyorlar. “E dışarıda tabela farklı söylüyor” diyoruz. “İşte duvarlarda fotoğraflar da var ya ondan bu şekilde” diyorlar. Tek kelime ile saçmalıyorlar yani! Öğreniyoruz ki, dışarıda yer alan çay bahçesini içeri taşımışlar. Sergi filan kimsenin umurunda değil. Ürgüp Belediyesi’nin web sitesinde ise bu bölüm ziyaret araştırması yapanları aldatırcasına şu şekilde yazıyor. “Temenni Tepesi‘nde halka açık bir özel çay bahçesi bulunmaktadır. Çay bahçesinin kapalı mekanında Ürgüp’ün tarihi fotoğraf sergisi bulunur.” Komik...

Temenni tepesinden manzarayı izlemeye koyulduğunuzda etrafta süren inşaat faaliyetlerinin tarihi dokuyu nasıl esir aldığına şahit olacaksınız.
Biz çok fazla dayanamadık bu acımasız kültür ve tarih erozyonunu seyretmeye ve yolumuza devam ettik...

ASMALI KONAK
Temenni Tepesi’nden sonra yakın bir mesafede bulunan ve Asmalı Konak Dizisi’ne ev sahipliği yapmış olan, şimdilerde müze olarak hizmet veren konağı geziyoruz. Giriş ücretli: 2TL. Fazla oyalanmıyoruz içeride. Zaten bir çok kısım kapalı. Verdiğimiz 2 TL için düşünüyoruz açıkçası. Daha yararlı kullanabilirdik.
DEVE ŞEKLİNDEKİ PERİBACASI 
Temenni Tepesi’nden ve Asmalı Konak’tan ayrıldıktan sonra Zelve Vadisi’ne doğru yol alıyoruz. 

Sadece deve görünümündeki peri bacalarını fotoğraflamak için duraksıyoruz. Gerçekten de deveyi andıran görünümü ile bu peribacaları turistlerin bir hayli ilgisini çekiyor. Yolumuzun üzerinde Dervent Vadisi var. Fakat biz burada çok durmayacağız...

ZELVE VADİSİ
Zelve, Kapadokya Bölgesi’nin en eski ve en uzun süre kullanılmış yerleşim yeriymiş. 9. ve 13. Yüzyılda Hristiyanlar için önemli bir bölge olmuş.  Hristiyanlığın ilk yayılmaya başladığı yer olarak biliniyor. Burada da diğer bölgelerde olduğu gibi Klise yoğunluğu göze çarpıyor. Rahiplere ilk dini seminerlerin bu bölgede verildiği de günümüze ulaşan bilgiler arasında.

Zelve Açık Hava Müzesi’ne giriş ücretli. Bu noktada yine müze kartımız devreye giriyor. Müze bir gün içerisinde gezerek bitirebileceğiniz bir yer değil. Akşam olmak üzere zaten. Hızlı hareket ediyoruz. Müzedeki yerleşim yerlerini hayranlıkla geziyoruz. “O dağı taşı nasıl oydunuz, nasıl çıktınız oralara ey tarihtekiler” diye kendi kendimize sorarak müzeyi geziyoruz.

Müzeden çıkıp yol alıyoruz. Zelve vadisi içerisinde bir çok yerleşim yeri, peri bacaları karşımıza çıkıyor. Kısa kısa uğrayıp, yolumuza devam ediyoruz.

AVANOS
Avanos’a ulaştığımızda artık hava kararmak üzere. Fark ettiyseniz henüz yemek yemeye fırsat bulamadık. Olabildiğince açız desek yeridir. Avanos’da ne yenir diye düşünüp internetten araştırmakla vakit kaybetmedik. Önümüze çıkan bir çaycıya soruverdik. Buralarda en iyi testi kebap yenilir cevabını aldıktan sonra, en iyi ve en temiz şekilde nerede yenir diye de sorduk. Sağolsun mihmandarlık edip bizi bir Topkapı Restorant adında bir mekana götürdü. Testi kebabı ile birlikte, o anki açlık ile bir çok sipariş daha verdik. Pidesinden salatasına kadar. Gelen yemekler o kadar hafifti ki, masada bir şey bırakmadık desek yalan olmaz. Testi Kebap ise gerçekten testi içerisinde masaya getiriliyor. Ve masada testi kırılarak servis ediliyor. Hesabı istediğimizde ise tam bir şok yaşadık. Biz 100 – 120 TL gibi bir hesap ekstresi beklerken 32 TL’lik bir hesap geldi. Bir yanlışlık mı var diye sorduğumuzda, güzel ülkemizin güzel insanlarının misavirperverliğine bir kez daha şahit olduk. Aldığımız cevap “siz Avanos’a ilk defa gelmişsiniz. Bazıları bizim ikramımız. Buralardaysanız yine bekleriz” oldu.

Lokantadan ayrıldığımızda hava iyice kararmıştı. İlk işimiz Avanos’un Asma Köprüsü’ne gitmek oldu. Bu köprü 1973 yılında yapılmış ve Türkiye’nin 2. Asma köprüsü olduğu iddiasında. Üzerinden geçerken biraz sallanıyor. Korkmak ile korkmamak arasında size gelgitler yaşatabilir.

Sonra Kızılırmak kıyısında ve şehirde kısa bir gezinti yaptık.
Avanos çömlekçi dolu. Yol üzerinde de durup çömlekçilere girip bizzat kendi çömleğinizi yapabilme şansınız var. 4000 yıl öncesine uzanan tarihi ile Avanos’da hangi taşa dokunsanız, tarih size bir şeyler söylüyor.

Kapadokya’da bir güne biz ancak bu kadarını sığdırabildik.
Gezi notlarında yarınki rota
  • Sıcak Hava Balonları
  • Üçhisar Kalesi
  • Güvercinlik Vadisi
  • Kaymaklı Yeraltı Şehri
  • Derinkuyu Yeraltı Şehri
  • Ihlara Vadisi

Kaynak: Haber10