Damsa Koyağı yanıyor.

Alabulut sıcağı öyle çullanmış ki Ürgüp'e; asfaltı eritiyor.

Avanos caddesinde gördüm onları...Bir baba ile oğul...Suriyeli didergin, göçgün ailenin iki bireyi...

Almanya'dan gelmiş yurttaş evinin önüne taş döşetiyor. Baba, kendini beğendirmek için büyük gayret gösteriyor. Yaşı ellinin üzerinde. Kırçıl sakalı esmer yüzünü kaplamış, terden burnu, alnı ışıl ışıl. Ve bir an gözgöze geliyoruz; burnundan ter damladığını görüyorum.

O sırada komşu pastanenin önünde üç çocuk birikiverdi. Sevinçle içeri girdiler, kısa süre sonra ellerinde külah içinde dondurmalarını yalaya yalaya dışarı çıktılar.Güle oynaya uzaklaştılar.

Çocuk, babasının gömleğini çekiştirerek, arapça bir söz söyledi. Küçük parmağıyla o çocukları gösterdi. Anladım; canı dondurma istemişti. Adam aldırmadı, çocuğu itti, yere düşen çocuk ağlamağa başladı. Güzel ceylan gözlerindeki yaşları ufacık yumruğu ile silerek gitti biraz uzakta, akasya gölgesine oturdu. Babasına bakmıyordu artık, küsmüştü, dargındı anlaşılan.

Adam canla başla çalışıyor, taş döşüyordu. Ağlayan oğluna bakmıyordu.

Belki o gün hava kararmadan yaptığı işi bitirmesi gerekiyordu.

Emeğinin karşılığını aldığı zaman, oğluna dondurma alabilecek miydi acaba?

Dondurmaya sıra gelir miydi ?

Ben, yurttan ayrı kalmanın acısını, komşu ülkeye sığınmanın ıstırabını o gün, o an

Suriyeli babanın damlayan terinde, göçgün olmanın acısını küçük bir çocuğun gözyaşında yaşadım.

O güzel ülkeyi içsavaşa sürükleyen, milyonlarca insanı yerinden yurdundan eden vuruşmaların nedenini de , sonuçlarını da derinden duyumsadım.

Ürgüp.16 Temmuz 2018.