YERİNİ BULAMAMAK

Kız Öğretmen Okulu'nda öğrenciyken  en yüksek notları almasıyla tanınmıştı. Parmakla gösterilen bir genç kızdı. Ezberleme yeteneği yüksek. Bir sayfadan digerine geçerken başını titretirdi. Bu bir tik gibi kalmıştı onda. 9 aldığı zaman ağlardı; illa 10 olacak. Arkadaşları onun pek başarılı bir öğretmen olacağını düşünüyorlardı. Öğretmenler arasında beğenen de vardı, eleştiren de.

Okul birincilikle bitti. Yoksul bir ailenin kızıydı. Yakındaki bir köye atanması için milletvekilleri de görülmüştü. Maaşa bağlanınca rahatlayacaktı ana baba,kardeşler. Buna fırsat kalmadı. Bir kuyumcu , zaten daha öğrenciyken o, sokakta, sağa sola bakmadan okuluna gidip gelmesini beğeniyor, askerdeki oğluna almayı düşünüyordu. Tamam, artık zamanıdır. Oğul izne geldiği zaman nişan, askerlik bitince de düğün.

Atanıp da köy öğretmeni olan genç kızlar, bir hafta sonunda arayıp buldular eski okul arkadaşlarını. Özlemle kucaklaştılar, şıngırtılar arasında. Kollar hasır bilezikli...Parmakların herbirinde tektaş yüzükler...Gerdan ağır takılarla bezeli...Işıl ışıl...

Fakat ne o eski şevk, ne o eski öğretmenlik ülküsü. Hiç bir şey kalmamış.

Artık bebek bekliyor.

'' Ne yapıyorsun, nasıl değerlendiriyorsun vaktini ?''

'' Ne değerlendirmesi ayol! Kaynanamla pencerenin önüne oturup sabahtan akşama kadar caddeyi seyrediyoruz. Gelen, giden...Renkli renkli otomobiller, kamyonlar, otobüsler...İyi geçiyor valla vakit...''

.....................

Liseyi bitirdiği zaman, tercih konusunda konuşmuştuk. Sonra İstanbul Üniversitesi'nde öğrenci iken birkaç kez karşılaşmış, yarenlik etmiştik. İdealleri vardı. İyi bir tarih öğretmeni olarak, atanacağı lisenin düşlerini kuruyordu. Ne öğretmen tarih biliyordu, ne de öğrenci gerçek tarihi öğreniyordu. Yalnız ders vermekle kalmayacak,verdiği derslerin kitaplarını da yazacaktı. İstanbul'da ilk girişimlerde bulunmuş, destek sözü de almıştı.

Okulunun bittiğini öğrendim. Artık MEB, arkadaşımı  tarih öğretmeni olarak atayacak, o da görev yerine gidip çalışmağa başlayacaktı.

Aile, çocuklarının uzak bir yerde görevlendirileceği endişesiyle ivedilikle kasabadan bir  ailenin işsiz güçsüz kızıyla evlendiriverdi.

Öğretmenlik ülküsü giderek yokoldu.

Yakın bir akrabanın eczanesinde çalışıp para kazanmağa da başladı. Eczacı kalfasının yaptığı işi yapıyordu.

Liseden sonra neden 4 yıl daha okumuştu ki  ?

Neden ailesine , bağcılık ürünleriyle zor geçinen ana babasına, 4 yıl boyunca maddi sıkıntı yaşatmıştı ki ?

İlaç kokuları arasında, artık ne tarih bilimi, ne tarih öğretimi, ne tarih kitabı yazımı !

Her şey unutuldu...Günde bir aspirin satılırsa iyi...İlçede 28 eczane var...

                                 ............................................. 7 Ağustos 2018. Ürgüp.