OSMANLI, HAREM, HÜRREM

Emrullah Güney

Yasaklanan , saklanmış olan hep merak çeker.
Acaba, kapalı kapılar ardında neler oluyor?
Bizans denilince akla entrika gelir. Roma’dan miras almışlardır.
1453 sonrasında, Bizans’ın deneyim varsıllığı Osmanlı’yı da etkiledi.
Entrika, hile, desise, pusu, öc alma duygusu…Katmerlendi.
Topkapı sarayı’nda olanları düşündükçe insanın tüyleri diken diken oluyor.
Hamamda yıkanmak ölüme çağrı çıkarmak; gözler sabunlu  iken öldürülebilir cariyeler.
Görünüşü ağız sulandıran bir tatlı, öldürücü bir ağuyla kaplı.
Her geçit, satın alınmış bir hadımın, bir nedimenin tuzaklarıyla dolu. Ortalık çaşıt (ulak,casus) dolu…
Padişah tohumuyla çocuk doğurmuş her kadın, valide sultan olmak istiyor. Hünkarını avucunun içine almak istiyor, onun başka bir genç kızı istemesini, halvet olmasını, üstüne kuma gelmesi olarak algılıyor.

Kösem Sultan, Valide Turhan Sultan …
Ukraynalı Rus papazın kızı, Roksolan boyundan bir afeti devran..
Roksolan ya da Roza köle olarak Topkapı Sarayı’na takdim ediliyor. İslam oluyor ve adı Hürrem yapılıyor.
Padişahın nikahlı zevcesi olacak kadar seçkin, güzide…Haseki…Güzel olduğu kadar zekidir, sinsidir, kurnazdır. Tek amacı vardır:  Oğlu Selim’i padişah tahtına oturtmak…
Bunun için yapmayacağı yoktur. Valide sultan olunca Osmanlı mülkü artık kendi malıdır.
Düşmanları çoktur. Olsun, tek tek ortadan kaldırır. Cihan padişahı Muhteşem Süleyman Han’ı avucunun içine alır. Paşaları , vezirleri, beylerbeylerini kendi yanına çeker.

………………

Nevşehir Lisesi’nde öğrenci iken ( 1961-64 )  arkadaşlar arasındaki bilinçsiz Osmanlı sevgisi  bende bir tepki yaratmıştı. “Cahilane bir hayranlık”…Yücel Ağabeyimin 1930’larda basılmış  4 ciltlik Tarih kitapları vardı evimizde. Atatürk döneminde bir yetkin kurul hazırlamıştı bu kitapları. Orada Osmanlı Tarihi’ni baştan sona okudum. Harem’in ne olduğunu anladım. Yalnızca Osman Gazi’nin eşi Şeyh Edebali’nin kızı Malhatun, Türk idi. Devlet kurucusu Osman Gazi, oğlu Orhan Bey için Bizans’tan, Yarhisar Tekfuru’nun kızı Nilüfer-Ulufer’i  gelin getirtmişti. 1922’ye değin Devlete hükmeden hanım sultanların, padişah karılarının  büyük çoğunluğu Rus, Sırp, Gürcü, Boşnak, Rus idi. Elbette, Müslümanlığı kabul ediyorlar, sonra elde ettikleri olağanüstü servetlerin bir bölümüyle bir cami , bir türbe yaptırarak adlarını tarihe yazdırıyorlardı. Ben, daha 16, 17 yaşımda iken 623 yıl süren  Cihan devletinde neden sadrazamların çoğunun  Türk olmayışının  nedenleri üzerinde düşünüyordum. Çandarlı, Köprülü, Merzifonlu  ailesinden devlet adamları dışında, sadrazamların çoğu Rum, Hırvat, Bulgar, Sırp, Boşnak, Arnavut, Gürcü vb idi. Anlı şanlı muhteşem sadrazam Sokollu Mehmet Paşa, Türk değildi ve ömrü boyunca kendi ırkı için, Sırpların  gelir kaynaklarını arttırma girişimlerini sürdürmüştü. Kuyucu Murat Paşa’nın zulmüyle Anadolu’da nerdeyse Türk kalmayacaktı. Gerekçe, Celali ayaklanmalarını bastırmaktı. Fakat, zalim sadrazam, kendi ırkının intikamını Türk ırkını yok ederek  almakistiyordu.
…………………….

Bir gün, dersten çıktık. Aydın adlı arkadaşımla çarşıya doğru yürüyorduk. Tarih Öğretmeni Hüseyin Sağdıç, Osmanlı’nın Yükselme Dönemi’ndeki Devlet örgütünü anlatmıştı. 
“ Biliyor musun Aydın,” dedim. “ Yavuz Sultan Selim’in hanımı, Süleyman’ın annesi bir Leh musevisi idi. Müslüman olunca Hafsa Sultan oldu adı.”
Arkadaş  öfkelendi. Sanki Osmanlı’nın dokunulmazlığı vardı. Eleştirilemezdi. Günahtı. Adı Aydın olan arkadaşın, aydınca değildi davranışı. Bana küstü ve okulu bitirinceye dek de konuşmadı benimle.

Peki, ben nereden biliyordum bunu?
Tarih kitapları yetersizdi. Babam,  evimize çeşitli dergiler getiriyordu. Tarih Dünyası, Tarih Konuşuyor, Tarih-Coğrafya Dünyası gibi. Ayrıca Hayat Dergisi’nde Çağatay Uluçay, Harem’in İçyüzü adıyla ilginç bilgiler veriyordu. Çerkeşli Tarih öğretmeni Uluçay iyi bir araştırman idi. Harem’de olan biteni öyküleştirerek anlatmada ustalık gösteriyordu. Hayat dergisi bir burjuva yayın organı gibi görülüyordu. Fakat, biz bu haftalık dergiyi izleyerek okuma alışkanlığı kazandık. Okulların veremediğini, eğitimcilerin  öğretemediğini bunun gibi dergilerden sağladık.  Hamdi Eniştemin dolabından birer ikişer aldığımız Hayat dergilerini , Hüseyin ile birlikte Selvili Harım’da, Oylu Bağında, Aşıklı eteklerinde, Yuvanlı’da okur ve çok şey öğrenirdik.

Nevşehirli arkadaşlar bu konularda bağnazlık gösteriyorlardı. Okumadıkları için. Okusalardı, Harem’in , Topkapı Sarayı’nın, Paşa konaklarının, sadrazam yalılarının  dokunulmazlığı olan yerler olmadığını, eleştirilebileceğini öğrenirlerdi. Bu, benim için hep bir üzüntü konusu olmuştur.

Daha sona ortaokul, lise ve üniversitelerde görevli iken de, meslekdaşlarımın bağnazlığı beni düşündürmüştür. Akademik unvan taşımayan tarih yazarlarını önemsemediklerini görüyordum. Reşat Ekrem Koçu, Çağatay Uluçay, Yılmaz Öztuna, Cemal Kutay vd. Oysa, tarih, bağnazlıkla öğrenilmez ve öğretilmez. Bu gerçek göz ardı ediliyordu.

………….

Son birkaç aydır bir televizyon kanalında Muhteşem Yüzyıl adıyla bir dizi dikkat çekiyor. 
Sanıyorum çarşamba günleri saat 20-23.30 arasında yaşam duruyordur. Popüler tarih…Kanuni Sultan Süleyman’ı etkilemiş bir Ukraynalı Rus kızı…Slav ırkının tüm hırslarına sahip…Roksolan, Roza… Hürrem adı veriliyor. Hurrem, sevinçli, yeşil, gönül açan,  mutlu, şen  demek.

Dizi filmlere koşut olarak yayın dünyamızda da bir canlılık ortaya çıkıyor. Bir anda piyasada bu konuda romanlar da görülüyor. Harem ile ilgili, doğrudan Hürrem ile ilgili. Kitapçı raflarında, büyük alışveriş merkezlerinde karşımıza çıkıyor: Moskof Cariye, Harem nedir, ne değildir?  vb.

Odama gelen arkadaşlarla yarenlikte, öğlen yemeği yerken, yolda yürürken söz dönüp dolaşıyor bu Hürrem Sultan’a getiriliyor. Bilerek, isteyerek. Eğer Selim değil de Mustafa padişah olsaymış Osmanlı ne olurmuş? Tarih bir laboratuar bilimi değil ki, nasıl bileceksin!. .Belki olasılıklar üzerinde durulabilir. Dikkat ediyorum, kronoloji de önemsenmiyor, bilinmiyor. Açıp da, merak edip de bir ansiklopedi maddesinden Kanuni Sultan Süleyman okunmuyor, Selim II dönemi bilinmiyor. Kıbrıs’ın Lala Mustafa Paşa komutasındaki Türk ordularınca fethedildiğini söylediğim zaman, bir arkadaş ( adının başında Doç Dr unvanı vardı) itiraz etti. Hayır, bu Doğu Akdeniz adası da Kanuni zamanında, Bağdat’ın alındığı yıl Osmanlı mülkü olmuş.

Edebiyatçı arkadaşlara da sordum, Hürrem Sultan ile ilgili bir eser var mı, Türk şiir evreninde? Kimse anımsayamadı, bilemedi. Çünkü, okullarımızda Cumhuriyet dönemi şiiri yok sayılıyor. Bu, bilinçle yapılıyor. Sordum: Horozcu soyadlı  bir şairimiz var, kimdir? Bilemediler.  Oktay Rıfat tanınmaması olağan mıdır?

Güncel bir konu olduğu için, Hürrem Sultan ortalığı kasıp kavurduğu için Rahmetli şair Oktay Rıfat Bey’in “Gazel”ini armağan edelim. Cihan Padişahı Muhteşem Süleyman Han’ın dilinden…

 Bu dünyayı seninle sevmişim Hürrem !
Öldürür diriltirsin, Mesih’im, Zührem !

Karunca mal yığsam ben neylerim sensiz,
Neylenir saltanat sensiz, gözüm, gözdem!

Allar kuşan, has bahçeden güller takın,
Bir düştür seyrettiğin aynadan madem !

Gel kavuş akşamla desinler “Ay doğmuş!”
“Dağılmış müjdeler olsun, zülf, perçem!”

Yüzgörümlük Eflak ve Buğdan, dilersen
Bir can var, esirgenmez, iste bir tanem !”

Fani dünya…Gelimli gidimli dünya…Dolup dolup boşalan, boşaldıkça dolan dünya…Roksolan  boyundan Ortodoks Roza,  tutsak alınınca kaderi  değişti , Topkapı Sarayı’na sunuldu. Müslüman Hürrem oldu. Haseki oldu. Valide Sultan olmak için nice mazlumun ahını aldı. Elleri kanlandı.Osmanlının en usta kuyumcuları İstanbul’un, Bursa’nın, Şam’ın, Kahire’nin, Halep’in, Bağdat’ın en şahane mücevheratını onun için yapardı. Musul dokumacı esnafı en üstün değerde muslin kumaşlarını onun için dokurdu.

Sonuç: Koca Sinan’ın göz kamaştıran yapısı Süleymaniye Camisi yanında ,Görkemli yüzyılın alameti farikası görkemli türbesinde sonsuz uykusunu uyumaktadır o. Hemen yanındaki türbede de, “ Canım paresi, Sultanım Padişahım” diye nameler yazdığı  Muhteşem Gazi Süleyman Han Hazretleri yatmaktadır.