TULEKĀ
“…Hepiniz Serbestsiniz…”


Çok partili sisteme geçtiğimiz 1946’dan bugüne ülkemizde genel ve yerel seçimler yapılmaktadır. Seçimi kazananlar bizleri yöneteceği için her seçim önemli olmuştur. 14-18 Mayıs 2023 Milletvekilliği ve Cumhurbaşkanlığı seçimi de.


2018’deki anayasa değişikliğiyle Başkanlık sistemine geçildi. O tarihte yapılan Başkanlık seçimini mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kazandı.
14 Mayıs 2023’de milletvekilliği genel seçimleriyle birlikte Başkanlık seçimi de yapıldı. Sistem gereği seçime belirli ittifakla girildi. Parlamento aritmetiği 14 Mayıs’ta Cumhur İttifakının lehine sonuçlandı. Başkanlık seçiminde hiçbir aday 50+1 oranında oy alamadığı için seçim ikinci tura kaldı.


28 Mayıs’ta yapılan ikinci tur seçimine, Cumhur İttifakının adayı Recep Tayyip Erdoğan ile Millet ittifakının adayı Kemal Kılıçtaroğlu katıldı.


Seçimin galibi %52,18 oy alan Erdoğan oldu.


Hiç şüphesiz kazanan sevinir kaybeden üzülür. Bu durum son derece tabiidir. Sevinirken olsun üzülürken olsun dozajı kaçırmamak gerekir. Hayatın her alanında ve her zaman mutedil olmak esastır. Ezeli ve Ebedi Önderimiz, “aşırılar helak olmuştur” buyuruyor. O’nun böyle buyurmasına rağmen hemen her konuda maalesef aşırıya gidenler olmuştur.


Bu seçimlerde de hem propaganda sürecinde hem de seçim sonrasında aşırılıkların yaşandığı bilinmektedir. Şu iyi bilinmelidir ki, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bizler, bu ülkenin insanlarıyız. Sosyal hayatın herhangi bir yerinde yolumuz bir şekilde kesişebilir. O halde birbirimizin yüzüne bakamayacak söz ve davranıştan şiddetle uzak durmalıyız.


Galibiyetin olduğu gibi, mağlubiyetin de bir ahlakı vardır.


Seçim özelinde izah etmek gerekirse, her siyasi parti, belirli ilkeler çerçevesinde ülkeyi yönetmek ister. Yönetmek isterken de planı programı doğrultusunda insanları ikna etmeye çalışır. Belirlenen süre içerisinde koşar koşturur, kendini ifadeye çalışır. Seçim tarihi geldiğinde de seçmenler tercihini yapar. Sonunda birileri kazanır diğerleri kaybeder. Bu durum ne kazanan açısından ne de kaybeden açısından dünyanın sonu değildir. En nihayetinde kazanan, verdiği sözler gereği şayet başarılı olamazsa bir sonraki seçimde millet yönetim erkini ondan alır bir diğerine verir.


EMPATİ Mensubu olmakla gurur duyduğumuz dinimizin insanlığa kazandırdığı, en önemli ölçülerden biri, belki de birincisi empatidir. Empati, en kestirme tanımıyla kişinin, kendini ikinci şahsın yerine koymasıdır. ‘Kendin için istediğini kardeşin içinde istemek; kendin için istemediğini kardeşin için de istememektir’ bu temel düsturdan hareketle insanları kırıp dökmeden hareket etmeli söz söylenmelidir.


GALİBİN AHLAKI Hayatın hemen her alanında yegâne örneğimiz Hz. Muhammed’dir.


Mekke’nin fethinden sonra Efendimizle şehir halkı arasında şöyle bir diyalog geçer.


“(…) Mekke’ye giren Resûl-i Ekrem kendilerine yapılacak muameleyi endişe ile bekleyen Mekkelilere, “Size ne yapacağımı düşünüyorsunuz?” diye sormuş, onlar da “Senden iyilik bekliyoruz, çünkü sen hayırlı bir kardeşsin” cevabını verince, Efendimiz de; “Size Yusuf’un kardeşlerine hitap ettiği gibi hitap edeceğim” diyerek, “Bugün sizler azarlanıp kınanmayacaksınız; gidin, hepiniz serbestsiniz” (tulekā) buyurmuştur. (…) (I)


Ayrıca “Bugün artık sizler hiçbir şekilde hakir görülmeyeceksiniz. Haydi şimdi dağılın, hepiniz hür ve serbestseniz” diyerek Mekkelileri rahatlattı. O’nun bu sakinliğini ve merhametini gören Mekkeli müşrikler, yanına gelerek ona biat etmeye başladılar. (II)


Kalp kazanmanın yolu, müsamaha ve hoşgörüdür.


Seçimi kazanan parti mensupları, kendince olgunluk içinde aşırıya kaçmadan eğlenebilir. Sevinebilir. Bu da diğerlerine sövüp-saymadan, el-kol hareketi yapamadan olmalıdır. Aksi durum gayr-ı ahlakidir. Yukarda ifade ettiğim gibi, hoşlanmadığın sözü söylememelisin, hoşlanmayacağın hareketi yapmamalısın.


“Su-i misal emsal olmaz” (mecelle) 


Ama onlar olsa daha fazlasını yapar! Bunu bilmiyorsun. Hem öyle bile olsa yanlış yanlıştır. Onu yapanlar örnek alınmaz.


MAĞLUBUN AHLAKI Hiç şüphesiz her kazananın bir de kaybedeni olacaktır. Kazanan açısından olsun, kaybeden açısından olsun hayat devam etmektedir. 15 Mayıs’ta olduğu gibi 29 Mayıs’ta da güneş yine doğdu. Hepimiz o güneşten faydalanıyoruz. Yağmur yine yağıyor. Ortalık da allak bullak olmadı. Kimsenin nefesi kesilmedi. Herkes nefes alıyor. Her şey yerli yerince ve herkes işinde gücünde.


Kaybeden neden kaybettiğini, neleri yapması gerekip te yapmadığını düşünüp, kendini hesaba çekmelidir. Kaybeden için hiç şüphesiz en kolay iş, kaybedişine şu veya bu şekilde mazeret bulup ikinci şahsı suçlamaktır.


Kaybedenin yapacağı bir diğer husus da aynı ekibin içinde bu işi daha iyi yapacağına inandığı bir ekibe görevi devretmesidir.


Bu yazıyı yazmama sebep gazeteci Özlem Gürses’tir. Gürses sosyal medya hesabında canlı olarak; “CHP genel merkezinde dün gece çok kişi ağladı. Milletvekili ağladı, grup başkanvekilleri ağladı. Oldukça duygulu bir geceydi. Ben en çok gençlik kollarındaki gençlerin ağlamasına üzüldüm. Ben zaten en çok gençlere üzülüyorum” diyor. Üzülmemelidir. Üzülüyorsa bunun sebebi kendisi veya kendisi gibi tarafgir gazeteci ve yorumculardır. İnsanları kesin kazanacağız diye şartlandırıyorlar, kaybedince de ağlıyor ve ağlatıyorlar.


Bütün bunlar gösteriyor ki, özelde CHP, genelde millet ittifakı, kendilerini kazanmaya çok şartlandırmışlar. Oysa yarışa giren herkes, kazanmanın olduğu kadar kaybetmenin de mukadder olduğunu bilmelidir.


SOSYAL MEDYA Sosyal medya ve televizyon yorumcuları, seçim döneminde olsun sair zamanda olsun çok takip ediliyor. Kabul etmek gerekir ki, insanların birçoğu burada gördükleri ve duyduklarına göre hareket ediyor. Sosyal medyada güzel nükte, söz ve görüntülerin yanı sıra; ağza alınmayacak laflar da ediliyor. İnsan dinlemeye, bakmaya hicap ediyor. 


Seçim akşamı muhalif addedilen TV’deki yorumcuları dinledim. Allah aşkına nedir onların hali! O yorumcuları dinleyenler, diğerlerine nasıl bakacağını varın siz düşünün… İnsanları bu kadar şartlandırmaya, kindarlaştırmaya ne gerek var. İşler onların istediği gibi olmayınca da takipçileri gayet tabi ağlıyorlar, ağlamakla kalmayıp, diğerlerine de sövüp sayıyorlar. Kutuplaşma böyle oluşuyor.


Mahcup olmamak, taraftarlarımızı üzmemek için biraz daha realist beyanlarda, açıklamalarda bulunamayız mı? Sorumlu davranılmadığında görülüyor ki, kaybedenler ağlıyor veya üzülüyor. Yaşadıklarımız bunlar değil mi?


SANATÇILAR Bir kesimin tamamını aynı sepete koymanın doğru olmadığına inananlardanım. Bu ifademle sanatçıları kastediyorum. Bunlardan bazıları yaptığı yardımı başa kakıyor, bir kısmı galiz kelimeler kullanıyor. Bir diğeri yaşadığımız dönemi karanlık kabul ediyor. Bir başkası ülkeyi terk etmeyi düşünüyor. Birileri de nefes alamadığını söylüyor vs. Allah aşkına bunlar ne kötü ne çirkin laflar. Unutmayınız sizi herkes dinliyor/izliyor. 


Sizin dediğinizin hilafında bir durum oldu. Şimdi ne yapacaksınız? Milletin yüzüne nasıl bakacaksınız? Bu kadar ayrıştırıcı ricit davranış niye! 


Toplumun değerlerine yabancılaşmayı, tepeden bakmayı, kendiniz gibi düşünmeyenleri aşağılamayı bırakın. İşinizi yapın. Olumsuz hezeyanlar hiç kimseye bir şey kazandırmaz.


Herkes sorumlu davranmalıdır. En çok ta söylediği, bağlayıcılık özelliği taşıyan ve her daim milletin gözü önünde olanlar. Bunlar: siyasetçiler, sanatçılar, sporcular, gazeteciler ve din görevlileridir vs.


Hulasa; duyguları, hisleri olan varlıklar olarak, yeri gelir güleriz. Yeri gelir ağlarız. Yeri gelir üzülürüz, yeri gelir seviniriz. Yeri gelir severiz yeri gelir nefret ederiz. Fakat bu durum her zaman aynı olmaz.


Yukarda da değindiğim gibi Tulekâ ve empatiyi, hayatımızın olmazsa olmazı haline getirmeliyiz. Aynı ülkenin fertleri olarak, sevelim sevilelim. Dünya kimseye kalmaz.


Güzeller Güzeli Peygamberimizin ifadesiyle; “sevmeyende ve sevilmeyende hayır yoktur.”


Ahmet Belada
------------------0--------------
I-    TDV İslam ansiklopedisi
II-    Son Peygamber Hz. Muhammed (Siyer-i Nebî), Prof. Dr. Eyüp Baş, S.153