AĞLAYAN  BAŞBAKAN  VE  ‘BESMELE’
 
                                                                                                                              Ömer AY
      Başbakan Erdoğan, 22 Ağustos günü Ülke tv. de katıldığı bir canlı yayın proğramında,  Mısırdaki Ihvan liderlerinden Muhammed El Biltaci’nin  öldürülen kızı Esma için yazdığı mektubun okunması sırasında, hüngür hüngür ağlamıştır. Esasen bu  olay ilk değil; Başbakan’ın ve bazı bakanlarının  sık sık ağladıkları herkes tarafından bilinmektedir.       Bülent Arınç’ın adı “ağlayan adam”a çıkmıştır.
 
     Ağlamak bir duygu halidir ve herkes ağlayabilir. Ancak Türkiye ve Dünyada ağlayan Başbakan görmeye pek alışkın değiliz. Hele Türkiye gibi, Yasama, Yargı ve Yürütme erkleri ile devlet bürokrasisini, MİT’i, Orduyu, Polisi ve Medyayı tamamen tek kişi olarak emrine almış, bu kadar gücü şahsında toplamış bir insanın, ağlamak gibi bir acizlik içine düşmüş olması, üzerinde düşünülmesi gereken bir psikolojik olaydır. Başbakan’ın Esma’nın öldürülmesine insani bir duygu ile ve üzüldüğü için ağladığına inanmak oldukça zordur. Çünki ülkemizde yüzlerce, binlerce gencimiz, asker, polis, kadın ve çocuklarımız, gencecik fidanlarımız PKK tarafından öldürülürken Başbakan’ın ağladığını görmedik. Acaba Başbakan, şehitlerimize, onların yürekleri parçalayan hatıralarına hiç üzülmemiş midir? Yine Başbakan’ın, Gezi Parkı eylemleri sırasında vurularak veya dövülerek öldürülen Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz ve Ethem Sarısülük gibi gencecik çocuklarımızla Reyhanlı’da katledilen 53 masum insanımıza ağladığı da vaki değildir. Hatta Başbakan, bir televizyon proğramında Ruşen Çakır’ın “Ama Metin Lokumcu öldü efendim” sorusuna “Ben bilmem” diyebilmiştir.
 
     O halde Başbakan niçin ağlamaktadır? Başbakan, Esma için değil, kendi derdine ağlamaktadır. Başbakan ve bakanları sadece kendileri için ve kendi dertlerine ağlamaktadırlar.
Türkiye’yi yönetilemez hale getirdikleri ve yönetemez hale geldikleri için ağlamaktadırlar.
 
     Başbakan Türkiye’yi ve Türk Milletini etnik olarak ayrıştırmış ve fikren- zihnen bölmüştür. Etnik farklılıkları ve mezhep ayrılıklarını sürekli kaşımıştır. “Yüzde elliyi evlerinde zor tutuyorum” diyerek, kendisine oy vermeyen yüzde elliyi ötekileştirmiş, toplumumuzu kamplara ayırmıştır. Komşuyu komşuya karşı kışkırtmıştır. Böyle bir yönetim anlayışının dünyada benzeri yoktur. Başbakan, kendi yönettiği toplumu, bin yıldır birlikte yaşayan toplumu param parça etmiştir. Artık ne yapacağı ‘açılım’ların ne de açıklayacağı ‘paket’lerin kendisini kurtarması ihtimali kalmamıştır. Apo’dan bir süre izin alarak, açıklamasını 30 Eylüle  ertelediği demokratikleşme paketi de kendisini kurtaramıyacaktır.
 
     Geriye bir tek ‘keramet’ ihtimali kalmaktadır  22 Haziran Cumartesi günü, Başbakan Erdoğan, Samsun Cumhuriyet meydanında yaptığı Milli İradeye Saygı Mitinglerinin dördüncüsünde, Gezi Parkı eylemcilerini kastederek “ Onlar milyonlarca tweet atsınlar, bizim bir tek ‘Besmele’miz oyunları bozar, bir tek ‘Lâ Havle’ miz oyunları bozar.” demişti…
      Başbakan’ın bu Besmele’yi henüz çekmediği anlaşılmaktadır. Halbuki bu Besmele’yi bir an evvel çekerek, kuvvetli bir Besmele çekerek, Esad’ı göndermesi, Mursi’yi tekrar Mısır’ın başına getirmesi, Mısırdaki darbecileri destekleyen Filistin dahil bütün Arap dünyasını bir anda ıslah etmesi mümkün olacaktır. Keza bu kuvvetli Besmele ile Türkiye’deki karşı yüzde elli de belki ikna edilmiş olacak, bölücü-kürtçü PKK hareketini de içine alan Sunni İslam ittifakı ile Büyük Ümmet Projesi gerçekleşecektir. Bu “Yeni Osmanlı” projesinde imamın Kureyşden olmasını savunmak, etnik Kürt ırkçılığı ve Arap kabileciliği yapmakta bir mahsur yoktur. Zaten resmi dil Kürtçe ve Arapça olacaktır. Tek yasak Türkçe ve Türk Milletinden olmaktır. Bunun için ise bir tek ‘La Havle’ yetecektir.