Alaman Karısının Kölesi

Fırat Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi…
Dersler sona erdi. Sınavlar yapıldı. Tutanaklar Dekanlık'a teslim edildi.
Artık durulur mu Elazığ'da?
Yolcudur Abbas; bağlasan durmaz.
Bindik bizim Murat 124'e, düştük yollara.
Narman ailesi : Ayşa Hanım, Halil Bey, İlker...
Güney ailesi :  Hatice Hanım, Umut, Mutlu,ben.
Çocuklar küçük, oylumlu değiller; arabaya sığabiliyoruz.
100 km batıda ,Malatya'ya ulaştık.
Durmadık orada. Akşama İskenderun'a erişmemiz gerek.
Sürgü dolaylarında dağlardan gürül gürül suların geldiği,gömgök bir koyak bizi kendine çekti. Kahvaltı yapmadan çıkmıştık yola. Eğledik arabayı. Döküldük. Ooh dünya varmış. Hanımlar yüklükten, bir gün önceden hazırladıkları börekleri, sarmaları, taze sebzeleri çıkardılar. Bir çayırlık alana , ağaç dibine oturduk. Termoslardaki çayla güzel bir kahvaltı yaptık. Çocuklar da yaşamlarından memnun, mutlu idiler. Kendi aralarında şakalaşıyor, gülüşüyorlardı.
Tam kahvaltıyı bitirmiştik ki, elinde kürekle yanımıza gelen yaşlı bir kadın bağırmağa başladı bize. Şaşırdık. Almanca imiş sözleri. Halil Bey, doktorasını Almanya'da Münster Üniversitesinde yapmıştı. Aralarında konuşmağa başladılar.
Kadın titreye titreye bağırarak saldırıyordu bize.
'' Ne diyor kadın ? '' dedim.
'' İzinsiz girmişiz, derhal defolup gitmemizi istiyor,'' dedi Halil Bey.
Anladığım kadarıyla, aşağıdan alıyordu Halil Bey, gülümseyerek karşılık veriyordu. Alman kadın daha da kızmıştı. Memleketinden binlerce kilometre uzakta, Doğu Anadolu'da öz dilini iyi bilen bir insanı görmek bile onu yumuşatamamış, sinirini yatıştıramamıştı.
Biraz sonra, sayrı olduğu yüzünden belli, süklüm püklüm bir adam geldi yanımıza.
'' Kahvaltımızı yaptık, gideceğiz. Bu kadar bağırıp çağırmağa ne gerek var ,'' dedim adama.
Adam utanmıştı.
'' Sizde konuk böyle mi karşılanır?'' dedi Halil Bey.
Elindeki değneğe  dayanarak ayakta zor duran adam özür  diler gibi konuştu.
'' Ben bu Alman garısının gocasıyım. Hem de iti, kölesiyim.''
Sesi zorlukla çıkıyordu.
'' ......................''
'' Alamanya'dan kesin dönüş yaptım. Bu garı da benlen geldi. Avradım oldu.''
'' Ona öğretmedin mi Türk insanının konuğa nasıl davrandığını ? Bahçenize zarar vermedik, dut,kiraz çalmadık.'' dedim.
Halil Bey'e baktım. Derin üzüntüsü güzel yüzünü karartmıştı.
Adam daha önce söylediği sözü yineledi. '' Ben hastayım. Maaş Alamanya'dan bu garıya geliyor. Ben onun esiriyim. Ne diyem ki ?''
Bahçeden çıktık, arabamıza doğru yürüdük. Alman kadın hala bağırıyordu.
'' Ne diyor ? '' diye sordum Halil Bey'e.
'' Önemli değil,'' dedi. '’ Kötü sözler söylüyor.''
Arabada herkes yerini aldı.
Sürdüm Günbatıya doğru. Suskunlaşmıştık.
İslahiye'den aldığımız bir sepet ballı incir bile ağzımızın tadını değiştiremedi.
Akşam olmadan Doğu Akdeniz kıyısına, İskenderun’a ulaştık.
                               ...............................................  1981. Eylül. Ürgüp.