AZERBAYCAN HASRETİ

1950 ortalarında evimizdeki radyo benim en güzel ,en yararlı eğitim aracım, eğlencemdi. Markası Bonus Gastor…Made in Hungary yazıyordu arkasında.  Bu ne demekti, radyo nerede üretilmişti; öğrenemedim. (  Lisede coğrafya öğretmenimiz Hungary’nin Magyar, Macar diyarı olduğunu söyleyene dek.)

Bağ bahçe gezip dolaştıktan sonra, duvardaki oyuk takada duran radyomuzun düğmeleriyle oynamak bana büyük tad veriyordu. Fakat bir silindir, bir dikdörtgen prizması 2 pille çalışan ‘’bataryalı’’ harika aygıtımızı kullanmakta, ajans haberlerini , şarkı ve türküleri, incesaz eserlerini, çocuk oyunlarını dinlemede dikkatli olmalıydık. Çünkü o piller kolayca bulunamıyordu; karaborsada yüksek fiyatlarla satılıyordu.

Sıcak bir yaz günü, tarlalardan koşa koşa gelmişim. Ter su içinde. Yine sevgili radyomla baş başayım. Düğmeleri döndürürken birden duraladım. Sevgili Türkçem…Uzun dalga Ankara Radyosu değil, değişik bir söyleyiş. Dinledikçe anladım ki, bu istasyon Türkiye’de değil; ülke dışında. Fakat şiirli, müzikal bir Türkçeyle konuşuyor spiker. Biraz sonra , o istasyonun Bakı Radyosu olduğunu anlıyorum.

Araz üste buz üste

Kebab yanar köz üste.

Goy meni öldüreler balam

Bir ela göz gız üste

Ay Laçin, can Laçin.

Can sana gurban Laçin.

 

Pencereden daş gelir

Humar gözden yaş gelir

Srni mene verseler balam

Allah’a da hoş gelir.

O gün, o an  başladı Azerbaycan sevdam. Akşam, bahçelerden gelen babama sordum. Bu Bakı nerededir? Neden farkli bir şive kullanıyorlar?

‘’ Biz Baku diyoruz. Sovyetler Birliği dahilinde bir cumhuriyet var: Azerbaycan. İşte o senin radyoda  bulduğun istasyon o cumhuriyetin başşehrindedir. Azerbaycan halkı Türktür. Kıbrıs’tan sonra en kolay anlaşabileceğim kardeşlerimiz orada yaşarlar. Gence de efsanevi, tarihi bir şehirdir.’’

Öğretmen babam, Azerbaycan hakkında bildiklerini bana anlattı. Fakat susuzluğum geçmedi. Evimizde ansiklopedi yoktu. Tarih-Coğrafya Dünyası dergileri vardı. İran hakkında birçok yazı yeralıyordu da, Azerbaycan hakkında tek bir makale yoktu onlarda.

Artık öğrendim ya, her gün radyoda o istasyonu bulup haberleri, türküleri dinliyordum.

Ertesi hafta ,iki kalem,defter alarak Nevşehir’e gidip Damat İbrahim Paşa Külliyesi’nde yeralan hayli zengin kütüphanede araştırdım. Azerbaycan’ı anlatan bir kitap aradım, yok…Ne yapmalı? Eski İnönü Ansiklopedisi ciltleri raflarda duruyordu. Yeni ciltleri Türk Ansiklopedisi olarak yayımlanmıştı. Azerbaycan maddesini bulunca sevindim. İçercesine okudum. Güzel, renkli bir haritası da vardı. Bizim Kars ilimizin bir ilçesi olan Iğdır’ın hemen doğusunda Nahcivan Muhtar Vilayeti ifadesi vardı. Zaten haritalara düşkündüm. Onu da tad alarak inceledim.Yanımdaki  harita metod defterine de bakarak o haritayı çizdim. Hazar Denizi üzerinde iki ad yazılıydı: Kaspi Denizi, Kuzgun Denizi…Kim bilir ne güzel şehirdir…Gözlerimle okşadım Kafkas Dağlarını, güneye doğru İran sınırındaki Astara, Lenkeran şehirlerini, Talış Dağlarını…

        …………….

Ortaokullarda 1971-78 arasında sosyal bilgiler; liselerde jeoloji-cografya dersleri verdim. Programda olmasa da ben ders yılı içinde, ne yapıp edip Azerbaycan’ı anlatıyordum. Ona sevgim, mehebbetim sonsuzdu.

1978 yılı haziran ayında Fırat Üniversitesi’ne geçtim. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde  kimi arkadaşlar Azerbaycan Türkçesiyle ilgili çalışmalar yürütüyorlardı. Lisans derlerinde de kullanıyorlardı o lehçeyi. O yılın güz aylarında Ankara’dan kutular dolusu kitap geldi. Emekli olan cografya  profesörü Cemal Arif Alagöz, seçtiği kitapları bize armağan etmişti. Onların kayıtlarını biz genç asistanlar üstlendik. Sürprizlerle doluydu kutular. Bazı kitaplar Azerbaycan Türkçesiyle basılmıştı. Harflerin birkaçı değişik olsa da kolayca okunuyor, anlaşılıyordu. Öğrendik ki, bizden 2 yıl önce, 1926’da Azerbaycan Arap elifbasını bırakıp Latin harflerine geçmiş. 1939’a dek süren bu dönemde pek çok ders kitabı, jurnal neşredilmiş. Kiril alfabesi Stalin’in buyruğuyla resmen kullanılmağa başlandıktan sonra, Sarp Sınır Kapısı, Nahcivan Hasret Kapısı kapanmış; Türkiye ile ilişkiler kesilmiş. Yayınlar gidip gelmiyor. Çünkü yeni yetişen nesil artık Latin grafikasını kullanmaz olmuş.  ‘’Soğuk Savaş’’ yıllarında sınır kapıları duvarlarla örülmüş, bağlantılar da kesilmiş.

                         ………………

‘’ Kiril Elifbasını Öğrenmekle Neler Kazandım ? ‘’ başlıklı yazımda anlatmıştım. Burada yeniden tekrar etmeyeceğim onu. Fakat, 1985 yılı Ekim ayında Dicle Üniversitesi’ne geçince Azerbaycan hasretim yeniden depreşti. Ne yapmalı. Elde ettiğim bir adrese mektup yazdım. Kime? Baku’da yaşayan Azerbaycan Elmler Akademiyası’nın mühim şahsiyeti Prof Dr Abbas Zamanof’a. Bana ‘’Delikanlım’’ diye başlayan çok şefkatli, pek mehebbetli bir mektupla yanıt verdi. Ben ona bir tane Türkiye Karayolları haritası göndermiştim. O bana, bir bağlama (kutu, koli) içinde birçok kitap gönderdi. Mektubumu Prof Dr Hasan Aliev’e vermiş. O da bana ‘’Heyecan Tebili’’ adlı yeni çıkan harika kitabını gönderdi. AnaBritannica Ansiklopedisi’nde Kiril Alfabesi maddesini kopyaladım, birkaç kez yazdım. Bir gün içinde Aliev’in kitabını  Kiril elifbasından okur duruma geldim.

Kiril alfabesini öğrenmekle önümde yepyeni bir ufuk açılmıştı. Çünkü, Azerbaycan ziyalıları Rus dilini pek iyi öğrenmişti ve Rusca edebiyat ürünleri, bilim eserleri Azerbaycan Türkçesine çevrilmişti. Gençlik adlı magazinde Dostun Köhnesi adlı bir mektubum yer alınca Azerbaycan’dan birçok ziyalı (münevver, aydın) bana kitap, dergi, gazete, harita, sözlük göndermeğe başladı.

Bugün kitaplığımda Azerbaycan’dan gönderilen kitaplar büyük bir yer tutmakta…Cografya, jeoloji, faydalı kazıntılar (madenler) , hidrografya, bitki cografyası, klimatoloji, petrografi,  ekoloji, ekosistemler, etraf mühitin mühafizesi, çirkleme problemleri, tarih, Edebiyat, Azerbaycan Dili ve tarihi, şiirler, hekayeler, dram…iktisat, sözlükler, ansiklopediler…

Kitaplığımız , yardım isteyen üniversitelilere, yüksek lisans ve doktora tezi hazırlayan akademik personele…derde deva; hazır…

        …………….

İngilizce-Amerikanca bir dünya dili. Rusya’da, Japonya’da, Mısır’da, Fransa’da, Almanya’da, İtalya’da, Yunanistan’da, Bulgaristan’da, Gürcistan’da, Ermenistan’da  kendi dilleriyle kitap yayımlasalar da, ya tümü ya da özeti İngilizce olan bir bölüm o yayınlara  ekleniyor.

Okyanusya ülkelerinde İngilizce resmi dil…Hindistan ve Pakistan’da İngilizce bilmeyen, komşu kente gitse anlaşamaz, konuşamaz. Birçok Afrika ülkesinde, eski Britanya sömürgelerinde yan yana iki kabile halkı değişik diller konuşsalar da, anlaşabilmek için İngilizce bilmek, kullanmak zorundalar…

Londra’da yayımlanan ders kitabını Sidney’de bir öğrenci alıp okuyor. Güney Afrika’da yayımlanan kitabı Kanada’da bir öğrenci alıp okuyor. Karaçi’de, New Delhi’de İngilizce yayımlanmış bir dergiyi Anglo-Amerika ülkelerinde, Pasifik dünyasında herkes okuyabiliyor.

Lübnan’da, Mısır’da yayımlanan  İngilizce kitabı Japonya’da bir öğrenci alıp oluyor.

Marakeş’te Arapça yayımlanan ders kitabını Bağdatlı öğrenci alıp okuyor.

Paris’te yayımlanan Fransızca kitabı Senegal’de , Kanada Quebec’de, Cezayir’de  öğrenci alıp okuyor.

Belçika’da yayımlanan dergiyi Marsilya’da bir esnaf okuyup anlıyor.

Holanda’nın Vallon Bölgesinde yayımlanan gazeteyi Paris’te bir Fransız okuyor, öğreniyor.

İsviçre en şanslı ülkelerden biri. Fransızca konuşan halk  Bordeaux gazetelerini alıp okuyor. Almanca konuşan halk Berlin’den gelen kitapları alıp okuyor. İtalyanca konuşan öğrenci Roma’dan, Milano’dan, Palermo’dan gelen dergileri okuyor, bilgileniyor.

Zürich’te Almanca çıkmış bir kitabı Viyana’da, Strasbourg’da bir üniversite öğrencisi alıp yararlanabiliyor.

Manchester’te çıkan gazeteyi Nijerya’da , Gambia’da bir öğrenci alıp okuyor.

Lizbon’da yayınlanan kitabı Angola’da, Brezilya’da, Mozambik’te, Goa’da öğrenciler, öğretim üyeleri  alıp okuyabiliyor.

Barselona’da yayımlanan kitabı Şili’de, Filipinler’de  Arjantin’de, Venezüella’da, Meksika’da eğitimciler, halktan insanlar, öğrenciler  alıp okuyabiliyor.

Kongo’da Fransızca yayımlanmış dergiyi bir Marsilyalı alıp okuyabiliyor.

İslam dünyasında Arapçanın da başat bir yönü var. Şam’da çıkan kitabı Fas’ta, Yemen’de, Bağdat’ta bir medrese talebesi, bir müderris alıp yararlanabiliyor. Ahvaz (İran) ‘da çıkmış Arapça gazeteyi Sudan’da, Moritanya’da bir talebe okuyabiliyor. Arapça için bu pek önemli bir değer, ‘’cihanşümul bir kıymet’’ sayılmaktadır.

Ve sorular…

İstanbul’da yayımlanan kitabı Urumçi’de okuyup anlayan var mı? ( Uygur Sincan-Sin Kiang- Özerk Cumhuriyeti’nde Arap elifbası resmi yazıdır).

Ankara’da yayımlanan bir ders kitabını Semerkant’ta bir öğrenci ,bir eğitimci kolayca alıp okuyabiliyor mu ?

İzmir’de yayımlanan kitabı Astana’da bir şakird, bir muallim  alıp yararlanabiliyor mu ?

Diyarbakır’da yayımlanan kitabı Kırım’da bir Türk-Tatar gencinin, Bosna Hersek’te bir Boşnak eğitimcinin, Bulgaristan’da bir pomak köylüsünün  okuyup anlaması mümkün oluyor mu ?

Üsküp’te Türkçe yayımlanan bir dergiyi Türkiye’de bulup okuma imkanına sahip miyiz ?

Yakutski kentinde Yakutistan Türkçesiyle ( Yakutça )  çıkmış bir ders kitabını bizde bir üniversite öğrencisi alıp okuyabilir mi?

Özlemim, hasretim, umudum, beklentim  derin ve büyük…

Yıllardır yazıp duyuruyorum. Yararı yok. Sussam gönül razı değil.

O denli zor mu? Valilikler bir kitap satış yeri açabilir.

Ne olacak orada ? Azerbaycan, Balkanlar, Hazar Doğusu Türk ülkelerinden, Kerkük’ten, Tebriz’den kitap getirtilecek ve isteyen kişi, onları alıp değerlendirecek.

Bunu İl Eğitim Müdürlüğü , Kültür Müdürlüğü de  yapabilir.

Her ilimizde üniversite var. Sayısı 220. Büyük ilçelerde de açılıyor. Hemen her ilçede bir, iki yüksek okul,  fakülte var. Yayın canlılığı var mı; yok. Hemen her üniversitenin Türk Dili ve Edebiyatı, Çağdaş Türk Lehçeleri bölümü bulunuyor. Oralarda kim ders veriyor, kim o derslerden ‘’müstefid’’ oluyor? Belli mi ? Azerbaycan’da Kutadgu Bilig, Divanü Lügat it-Türk, Dede Korkut araştırmaları yapılıyor; bizim öğretim elemanlarımız, öğrencilerimiz ilgi gösteriyor mu ?

Rektörlükler, yerleşke-kampus içinde bir kitap satış birimi oluşturabilirler. Üniversite için fuzuli bir meşgale midir bu? Hayır. Fakat önce inanmak gerek. Canlılık için bir adım atmak gerek. Yarı uykulu-yarı uyanık yönetimlerden bir ‘’hayır’’ çıkmayacağını 45 yıl süren eğitimciliğim bana öğretmiştir. Günü kurtarma anlayışsıyla yaşayanlardan bir ilerleme, gelişme olmuyor.

            ………….

Bir özlemim de havayolu ulaşımı.

Diyarbakır’dayız. Erbil ile havayolu bağlantısı var, sanırım 4 yıldır işliyor. Böyle bir bağlantı neden Diyarbakır-Baku arasında olmasın.

Erzurum-Gence arasında havayolu bağlantısı olsa, gidiş geliş kolaylaşsa…

Elazığ-Nahcivan arasında uçak seferleri olsa ne hoş olur.

Bunun iktisadi, eğitim, kültür alışverişinde sayısız yarar sağlayacağı açık.

Özlemlerimiz hiç bitmiyor, tükenmiyor…

          …………………