BALKAN YARIMADASININ TÜRKSÜZLEŞTİRİLMESİ ve EVLADI FATİHANIN KADERİ

Tarihte Balkan Yarımadası’nda hangi devletler kuruldu ?

Makedonya Krallığı,

Rum ( Grek ) Despotluğu,

Bulgar Krallığı,

Sırp Despotluğu,

Bosna Krallığı…

Osmanlı Beyliği devletleşme evresinde Bizans’tan kaleleri alarak, toprakları fethederek büyüdü. Bir yandan Anadolu Türk-Türkmen Beyliklerini ortadan kaldırıp genişlerken Rumeli fetihleriyle de Avrupa’da geniş alanlara sahip oldu.

Emeviler (Araplar) , Osmanlılar kadar Bulgarlar ve Sırplar da Bizans’a egemen olmak istiyorlardı Bir çok kez kuşattılar bu Avrasya kentini. Bulgarların Bizans için Çargrad ( İmparator kenti )  demeleri anlamlıdır.

Balkan diyarında Osmanlı egemenliği genişledikçe Anadolu’dan Türk aileler göçürülerek yerleştirildi. Giderek birçok kent Türkleşti. En çok da Karaman’dan, Konya’dan Türk aileler yerleştirilmişti Balkan kentlerine. Onlara Evlad-ı Fatihan denir.

Filibe, Üsküp, Saraybosna , Selanik, Manastır, İşkodra, Şumnu, Niğbolu , Kavala  birer Osmanlı kültür merkezi olarak gelişti. Türk yönetiminde rahat yaşamağa başlayan bazı topluluklar islamiyeti seçtiler. Müslüman olan Bosna halkına Boşnak denildi.  , Pomaklar  da Balkanların kadim bir halkıydı; toptan Müslüman oldular…Kiliselerin, sinagogların ( 2.Bayezid’in sultanlığı döneminde Endülüs kaçkını Museviler de en çok adalara ve liman kentlerine yerleştirilmişti ) yanında camiler açıldı, tekkeler, dergahlar, medreseler eğitim veren kurumlar olarak önem kazandı.

Rönesans’a ilgi göstermeyen Osmanlı, sanayi ihtilalini de önemsemedi. Ordular değişiyordu. Kılıç kalkan değil, ateşli silahlar taşıyordu Avrupa devletlerinin ordularındaki askerler. Osmanlı’nın dökme topları hala ünlüydü, fakat artık çağdışı kalmıştı. Geliştirilmeyen silahlar , savaşlarda ganimet aldıkları Türk harp malzemesi imparator saraylarında, müzelerde sergileniyordu.

Balkanlar tarih boyunca hiçbir dönemde huzur içinde yaşamamıştı.

Osmanlı orduları Edirne’den hareketle Orta Avrupa’ya, Tuna boylarına ilerlerken karşısına kimler çıkıyordu ?

Arnavutlar çoğunlukla müslümanlığı benimsemiş olsalar da hala Grek etkisi altında Katolik olan kümeler vardı ve onlar Osmanlı egemenliğinden kurtulmak istiyorlar, sık sık ayaklanıyorlardı. Oysa İstanbul saray ve konaklarında Arnavutlar daima takdir ediliyordu ( Risalesi ünlü Koçi Bey gibi ) .

Daha XVI. Yüzyılda Osmanlıya karşı ayaklananlara Bulgarlar da katılmıştı. Rus Çarlığı sürekli olarak Tuna kıyılarını ele geçirmek için saldırıyordu. Orta Avrupa’daki en güçlü devlet Avusturya idi. Osmanlı’nın Adriyatik Denizi kıyılarındaki kaleleri sürekli tehdit altındaydı.

Avusturya, Macar halkını egemenliği altına almak istiyordu. Osmanlıya karşı isyan eden ve eski Macar Krallığı’nı yeniden diriltmek isteyen Pustza ulusu bu kez Viyana İmparatorlarına karşı sık sık ayaklandılar ve başarısız olunca da  kurtuluşu Osmanlı topraklarına sığınmakta buldular.Birçok asi  Macar asilzadesi Tekirdağ ve Kütahya gibi Türk kentlerinde yıllarca konuk olarak ağırlandılar.

Mora’da, Tesalya’da ayaklanmalar daima Rus Çarlığı’nın teşvikleriyle oldu. Mora ve asıl Yunan yarımadalarında birçok kent yoğun Türk nüfusuna sahipti. İsyanlarda Yunan komitacılar çok kan döktüler; birçok kent, kasaba, köy Türksüzleştirildi.

Osmanlı yönetimi isyanları bastırmakta zorlandıkça Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan yardım istiyordu. Devlet, eski bir eyaletinin valisine muhtaç duruma düşmüştü. O Vali’nin de istekleri,huysuzlukları bitmiyordu.

Balkan Yarımadası’nda yalnız Rusların değil, Fransız, İngilizlerin de gözü vardı. Küçük kasabalarda bile Rus, Fransız, Britanya elçilikleri yanyana hizmet (!) veriyordu.

Rus Çarlığı, ırk olarak slav olmasa da Grek halkına her türlü yardımı yapıyordu. Ortodoks mezhebinde olmaları nedeniyle sempati duymaları olağandı.

Kiliselerde yalnız ibadet edilmiyor; bağımsızlık için, Osmanlı egemenliğinden kurtulmak için silah eğitimi de veriliyordu.

Rusların Bulgarlara ve Romanya Ortodoks halkına da sevgisi, ilgisi, yardımı yüksek düzeyde idi.

1789 Fransız Devrimi sonrasında Balkan Yarımadası dünyanın en huzursuz bölgelerinden birisi oldu. Kaos egemendi.

Macarlar Avusturya yönetimine karşı ayaklanıyordu.

Bulgarlar Türk yönetimine karşı isyandaydı.

Yunanlar Türk egemenliğinden kurtulmak için silaha sarılıyordu.

Karadağ ( Monte Negro ) , Avusturya yönetimine karşı savaşıyordu.

Sırplar hem Türk yönetimine hem de Avusturya yönetimine karşı ayaklanmıştılar ; Sırp Krallığı’nı diriltmek istiyorlardı.

Rus tahriklerine, vaadlerine kanmayan tek topluluk, Ortodoks olmakla birlikte Gagauz halkı idi. Çünkü onlar Türk idi ve ırkdaşlarına , Osmanlı yönetimine ihanet etmeği asla düşünmediler. Ruslar onlardan da nefret ediyordu ; çünkü oyunlarına alet edememişlerdi…

Türk egemenliğinin sürmesini isteyen Sancak Türkleri Karadağ-Sırbistan arasındaki bölgede savunmasız durumdaydılar.

Yarımadanın her bölgesinde XIV. Yüzyıldan beri yaşayan Türk toplulukları büyük tehlike altındaydı. Acımasız Sırp, Bulgar, Makedon çeteler katliamlar yapıyorlar; Türkleri tünüyle yoketmek istiyorlardı.

2. Mahmut’un padişahlığı döneminde ayaklanmalar Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünü tehdit edecek boyutlara varmıştı. Donanmamız Navarin’de yakılmış, Bahriye bir anda harp gemilerinden yoksun kalmıştı. Osmanlı Ordusu , öz topraklarını korumakta aciz kalmıştı. Ayaklanmalarda kışkırtıcı ajanlar ( provakatörler, ajitatörler) daima Rus, Fransız, Britanya tarafından yetiştirilmiş kişilerden çıkıyordu. Devlet, bu olayları bastırmada zorlanıyordu. Yakalanan asiler hemen konsolosluklara sığınarak kurtarılıyordu. Üstelik, Osmanlı’ya bir de ültimatom veriyorlardı.

…………………………

Bütün çabalarına karşın, Balkan Yarımadası’nda etnik temizlik asilerin istediği gibi gitmiyordu.

Çeteler Türk köylerini basıyor; katliam yapıyorlar, ekinleri, harmanları ateşe veriyorlar, evleri, camileri, mektepleri yakıyorlar, fakat Türkleri göçe zorlasalar da istedikleri sonucu alamıyorlardı.

Ortodoks Bulgar Rahibi   Sofia Simeon                       bir çare düşünüyor, beynini zorluyor, doğru dürüst uyumuyor, şarabına afyon katıyor, dedelerinin anlattıklarını anımsamağa çalışıyordu.

Sonunda buldu…

Dağlarda baskınlar için elverişli zaman kollayan en büyük , en kalabalık, en gaddar çetelerden birinin bulunduğu ‘’ordugah’’a gitti.

Orada milisler onu coşkuyla karşıladılar.

Bilgi verdiler; planlarını anlattılar.

Bilgi aldılar; ne yapılması gerektiğini sordular.

Kara giysili kara papaz Simeon, sevinçle, coşkuyla anlatmağa başladı.

‘’ Türkler en çok hangi hayvandan nefret ederler ? ‘’

‘’ Domuzdan. Müslüman mutfağında domuza yer yoktur; etini asla yemezler.’’

‘’ Tamam. Domuza hınzır derler. ‘’

‘’ Peder, sözü nereye getireceksin? Fransız konsolos ziyaretimize gelecek. Hazırlık yapıyoruz. Söyle ! ‘’

‘’Bir köy düşünelim. Yakınlarda onlardan pek çok. Taa 300 yıl önce Anadolu’dan buraya Türk aileler gelmiş. Giderek çoğalmışlar. En bitek topraklar onların. En güzel evler onların; herbiri konak gibi. Yalnız tütüncülük değil, gül yetiştirme değil, davar ve sığır da besliyorlar. ‘’

‘’ Eeee ! ‘’

Köyün en yoksul bölümü Bulgarların. Halbuki bu toprakların asıl sahibi biziz. Türkleri bu bölgeden silahla çıkaramıyoruz. Aileden bir iki ferdi öldürsek de gitmiyorlar. Ata toprağı diyerek bu diyarda kök salmak istiyorlar. Çare nedir ? ‘’

Durdu, kesesinden enfiye çıkardı, parmağıyla burun deliklerine yerleştirdi; hapşırdı.

‘’ Çare şudur kardeşlerim. Bulgar halkımız evlerindeki domuzları ahırlarından çıkarıp Türk mahallelerine salacak. Çünkü Türkler temizliğe önem verirler. Hınzır dedikleri o hayvanın etini kesinkes yemedikleri gibi, onların çiğnediği, gezdiği, dışkısını bıraktığı yerlerde de yaşamazlar. Tiksinirler. ‘’

‘’ ……………………… ‘’

‘’ Israr edeceğiz. Elbet hemen gitmezler. Bir böyle, iki şöyle, domuz sürüleri onların evlerinin arasında dolaştıkça huzursuz olacaklar ve 300, 400  yıldır yaşadıkları bu diyarı terkedecekler. Anladınız mı ?

‘’ Anladııııık …’’

……………………………

1900’lü yılların başlarında Balkan Dağları’nın, Tuna Boyları, Meriç-Tunca-Arda boyları, Silistre’nin, Kazanluk Havzası’nın, Şipka Geçidi’nin, Rodop Dağlarının, Ruscuk’un, Razgrat’ın  Türk köylüsü hınzır denilen o murdar hayvanın kirlettiği köylerini terkederek güneydoğuya, güvenli olduğunu düşündükleri Trakya’ya , oradan da Anadolu’ya doğru göçe başladılar.

Bir kara cübbeli kara papaz Simeon, tüm Balkan Yarımadası’nı Türksüzleştirmeyi başarmıştı…

Birinci Balkan Savaşı’ndan sonra Balkanlarda Türk nüfus daha da azaldı. Müslüman olarak Boşnaklar, Torbeşler, Pomaklar kaldı.

……………………….