Hop! Bir Dakika Kardeşim.

            Hop! bir dakika. Dur kardeşim, bir nefeslen, kendine gel, nereden gelip nereye gidiyorsun? Kendine bir bak ne haldesin? dur bir düşün! sen kimsin?

Bir telaş, bir acele, bitmek tükenmek bilmeyen koşuşturmalar. Hatalar, pişmanlıklar, ah keşkeler, kaygılar, korkular! Bu hengâme ile gelip geçen nice ömürler.

 Koşuşturma; günümüz dünyasını tanımlayan tarif bence.

Avını yakalamak için koşturan yırtıcı hayvan, avı yakalayınca duruyor, karnını doyurup telaşsız sakin bir şekilde yaşıyor.

Tabiat sakin, yavaş ve mükemmel bir şekilde akışını sürdürüyor. Dünya kendi etrafındaki bir turunu 24 saatte tamamlıyor, bugün 20 saatte döneyim demiyor, mevsimler zamana riayet ediyor.

İnsan dışında koşuşturarak yaşayan başka bir canlıya rastlayamazsın. Yaşam bizlere sunulmuş en büyük armağan ve bu armağanı koşuşturmalarla tüketmek son derece yanlış.  Hep bir şeylere yetişme telaşı. Bu durum insanı hem psikolojik hem de fizyolojik olarak tüketiyor.

Bana kalırsa koşuşturma ile geçen ömrümüzde bazen herkesten ve her şeyden elimizi eteğimizi çekelim, frene basalım, yavaşlayalım. Haftada en az birkaç kez cep telefonlarını, televizyonu, bilgisayarı kapatıp, sessiz bir odaya çekilip kendimizle baş başa kalalım, uzun zamandır ihmal ettiğimiz kendimizin bir halini hatırını soralım. Ne halde olduğumuzu gözden geçirelim. En değerli varlığımız olan kendimizi ihmal etmeyelim. Bazen sabah bir saat erken kalkıp açık temiz havada yürüyüşe çıkalım kendimize, zihnimize, bedenimize özen gösterelim. Bazen eşimizi, çocuklarımızı alıp doğada zaman geçirelim. Bazen ilkelleşelim kaçalım teknoloji denen cezaevinden.

Bu dünyada telaş koşuşturma hiç bitmedi, bundan sonrada bitmeyecek.

Acele yaşamak baktığımızı göremememize, gördüğümüzü anlayamamamıza neden oluyor.

Gelişen teknoloji ile cebimizde taşımaya başladığımız akıllı cihazlar birçok kişiyi kendisine bağımlı hale getirip aptallaştırıyor. Koşuşturma burada daha hızlı bir şekilde devam ediyor.

Yaklaşık yirmi yıl önce adını yeni duymaya başladığımız sanal alem birçok insanı içine çekip gönüllü olarak hapsetmeyi aptallaştırmayı başardı. Gönüllü hapis diyorum çünkü cezaevlerinde yatan mahkumlar zorunlu olarak oradadır ve oradan çıkamazlar. Ama sanal olan bu aleme dalanlarda bir gönüllülük söz konusu.

İnternetin dünyaya hızla yayılımıyla birlikte bu mecraya üretilen içerik inanılmaz boyutlara ulaştı. Eline telefon alan içerik üretip atıyor. Milyarlarca kişi gerçek alemden koptu. Sanal alem gerçek alemin yerini almaya başladı, her türlü bilgiye erişim kolaylaştı, bununla birlikte bu mecralarda geçirilen zaman inanılmaz derecede artmaya başladı. Bilgi Güvenliği Derneği Başkanı Ahmet Hamdi Atalay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "İnternette geçirilen sürenin dünya ortalaması günlük 6 saat 43 dakika, Türkiye'de ise bu süre 7 saat 29 dakikayı buluyor." şeklinde.

Sanal aleme bir çoğumuz konuk oluyor, saatlerce gerçek alemle olan irtibatlarımızı koparıyoruz. YouTube, Facebook, Instagram, sanal oyun siteleri, film ve dizi kanalları. Artık birçok kişi gerçek dostluklara, arkadaşlıklara daha az zaman ayırıyor. Bu durum ilişkilerimizin azalmasına ve bitmesine sebep oluyor.  

Özellikle yeni nesil bu araçların içerisinde büyüdü, cep telefonu, internet onların bir organı gibi. Ellerinden hiç düşürmüyorlar. Geçenlerde ellerinden cep telefonu düşmeyen bu gençlere şakayla karışık, bu cep telefonu olmadan yaşayabilir misiniz? diye sordum. Bir tanesi ciddi ciddi asla yaşayamam diye cevap verdi. Bağımlılığın geldiği noktaya bakar mısınız?

Bana öğle geliyor ki bu bağımlılık insanoğlunun en tehlikeli bağımlılığı ve eğer tedbir almazsak insanları götüreceği felaketleri daha ilerde acı bir şekilde tecrübe edeceğiz. Evlerde sohbetler azalmaya, bitmeye başladı. Herkes kendi sanal dünyasında yaşamaya başladı. Sabah ne zaman oluyor, akşam ne zaman oluyor anlayamaz hale geldik maalesef.  

Yazımı Mevlana’nın Acelecilik ile ilgili sözleriyle bitireceğim:

“Şüphe yok ki yavaş iş Allah'tan, acele iş de şeytandandır. Köpek bile önüne bir lokma atılınca önce koklar sonra yer, o burnu ile biz de aklımızda koklarız. 

Allah insanı yavaş yavaş tam 40 yılda Kemal sahibi yapar, olgunlaştırır.  Senin istediğin şeyi yavaş yavaş, fakat sağlam bir şekilde yapman lazım! İşte bu yavaşlık, sana o işi iyice öğretmek içindir. 

Yavaşlık, Allah’ın ışığıdır, çabukluk ise Şeytan’ın dürtmesinden meydana gelir. 

Hilal, gerçekten noksanlık kabul etmez. Görünüşteki bu noksanlık, yavaş yavaş dolunay haline gelmek, olgunluk kazanmak içindir.

            Ay geceye yavaş olmak konusunda ders verir, sıkıntının yavaş yavaş aşılacağını işaret eder ve şöyle der: "Ey ham, aceleci kişi!  Dama dayanan merdiven basamak basamak çıkılır. Ey tencere yavaş yavaş, ustaca kayna! delice kaynayan yemek, lezzetli olmaz.”

15.11.2023