MADEN ARARKEN DERS VERMEK

Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü'nün açtığı Yüksek Prospektörlük sınavını kazanmışız. Yıl 1969,Ocak ayının 2'si. Dersler başlıyor. Bildiğimiz konular...Örneğin Jeoloji dersimiz var. Fen Fakültesinde bu dersi bize Dr Zati Ternek vermişti. Yine var o ders  ve aynı kişi anlatıyor. Ord Prof Dr Hamid Nafiz Pamir’in Dinamik Jeoloji kitabını tümce tümce aktarıyor. O 2 cilt kitap var bende. Karatahtaya çizimleri ben yapıyorum. Çizimlerimi ( kesit, blokdiyagram)  Hocamın beğendiğini anlıyorum . Bu, beni mutlu ediyor.

Haziran ortalarında bizi Anadolu'ya dağıtmağa başladılar. Pratik-uygulama dönemi … Arkadaşlarımın tümü Hazar Gölü Prospeksiyon Kampı'na ayrıldı. Ben Siirt Bölge Müdürlüğü'nü istedim. Kabul edildi.

Hazırlığımı yaptım. Sümerbank Satış Mağazası'ndan sağlam bir arazi botu aldım. Yazlık giysiler...Kitaplarım olmadan olmaz. Bavulumda onların yeri ayrı. Tamamdır. Yola çıkmağa hazırım.

Köyüme, Göre’ye  gittim önce. Ailemle vedalaştım. Anamın gözlerinde derin endişeler. Yaşım 21...O bizi hala çocuk görüyor. Sonra yola çıktım. Otobüsle Kayseri, oradan trenle Tatvan. Van Gölü batısındaki güzel beldenin Deniz İşletmeciliği Oteli'nde bir gece kaldım. Çevreyi gezdim. Fotograflar çektim. Doğuda çağdaş bir kent. Gezi yazılarından  (Fikret Otyam’ın Gide Gide kitapları vd ) az çok tanıyordum buraları.

Bir sabah Diyarbakır'a giden otobüse bindim. Bitlis'te beş minare. Suların gürül gürül aktığı, çağlayanların kıyısında bir kır aşevinde kebap yedim. Tadı damağımda kaldı. Akşam karanlığında, Baykan'a varmadan MTA'nın flamasını görünce, indim. Bavulumu alıp yürüdüm. Kamp Şefi Sait'le tanıştım. Genel Direktörlük’ ün yazısını verdim. Çadırlı ordugah. Maden Mühendisi-Jeolog Halit Arvas ile aynı çadırı paylaşacaktım.

Ertesi gün  kampı tanımağa başladım.  Bitlis Çayı akıyordu yanından. Suları temiz görünüyordu. Baykan'a giden bir kümeye katıldım. Küçük ilçe merkezini gezdim. Çeyrek saatte bitti o da. Yol üzeri durağı. Kasabayı ulaşım hizmetleri yaşatıyordu. Caddenin iki geçesinde çayevleri, aşevleri sıralanmıştı.Bir plak aynı türküyü çalıyordu:

Bu yoldan çoklar gider

Aç gelen toklar gider.

Bir gün sonra da,  Siirt'e giden bir jeepe bindim. Bölge Müdürü Maden Yüksek Mühendisi Alaaddin Hamamcıoğlu ile görüşmem gerekiyordu. Konuştuk. Beni Sason Tizi Kampına göndermek istiyordu. Bavulumun Baykan'da olduğunu söyleyince razı oldu. O gün de Siirt'i gezdik. Büryan kebabı yedik. Kalaylı bakır tastan ayran içtik. Akşam geç vakit yorgun argın döndük Baykan Kampı'na.

Ertesi gün çadırımın dışında , bir ağaç altında İngilizce bir ders kitabı gördüm. Kitabı incelerken sahibi geldi. İnce, dal gibi bir ortaokul öğrencisi Şehmus. Kampımızın getir götür işlerini yapan çocuk. Bütünlemeye kalmış İngilizceden . Kaymakam girmiş derslerine '' Doğru dürüst ders görmedik. Kaymakam bey sık sık toplantım var, diyerek okuldan çıkar giderdi.'' diye söyledi. Ağustos sonunda bütünleme sınavında başarılı olursa okul bitecekmiş. '' Ortaokul mezunu olunca memur olma hakkını kazanırım,'' diyordu.

Kararımı verdim. Bu çocuğa İngilizce dersi vereceğim. Söyleyince gözleri ışıldadı. Hemen o gün ilk dersimizi işledik. Gerçekten pek zayıf olduğunu gördüm Şehmus'un. Üç yıl bu dersi görmüştü de, en küçük cümleleri bile anlamıyordu; söz dağarcığı  tümüyle boştu.

Çevre dağlarda bakır-kurşun-çinko araştırılıyordu. Bakır çağımızın altını. Amerikan Ibbitson firması ile MTA arasında bir protokol imzalanmıştı. Kampta Amerikan, İngiliz, İtalyan, Yugoslav yerbilimciler vardı. Her sabah jeeplerle çevre arazilere dağılıyorduk. Ellerimizde haritalar...

İkindi vakti, toz toprak içinde dönüyorduk kampa. Bitlis Çayı'nın kar soğuğu sularında yıkanıyor, kumluk yerde güneşleniyorduk. O günlerde MTA'nın Akçakoca Kampında da düz memurlar tatil yapıyorlardı. Bizim plajımız da burasıydı. Gürül gürül akan çay suları tüm yorgunluğumuzu alıp götürüyordu. Bir arkadaş bağırıyordu keyifle : ''Akçakoca tatilcileri, size imrenmiyoruz, bizim de plajımız var ! ''

Sonra bir ağaç altına bir portatif masa çekip Şehmus ile İngilizce çalışıyorduk. Yavaş yavaş gelişme olduğunu gözlüyordum. Bildiğim yabancı dili öğretme çabamın 15 yaşında bir çocukça anlaşılmasından mutluluk duyuyordum. Gururlu, övünçlüydüm.  Şehmus'un söylediğine göre, Kamp'ta staj yapan, iyi İngilizce bilen kolej çıkışlı Üniversite öğrencilerinin hiçbiri ders vermeğe yanaşmamış. Onları görüyordum. Her gün toplanıp ''seminer'' yapıyorlardı. Halktan bir çocuğa ders vermeyi bireysel çaba olarak ''gereksiz'' görüyorlardı anlaşılan. İdealleri yüksekti.

Temmuz, Ağustos...Arazi çalışmaları sürdü. O sıcaklarda derslerimizi de hiç aksatmadan ilerlettik . Ağustosun son günü Şehmus İngilizce bütünleme sınavına girecekti. Sanki bendim  bütünlemeye kalan. O gün, rastlantı bu ya, Siirt'ten bir haber geldi, Bölge Müdürü kampımızı ziyaret edecekmiş. Araziye çıkmadık. Ben de gidip Baykan Ortaokulu kapısında bekledim. Şehmus geldi. Temiz bir giysi üzerinde, ıslak saçlarını arkaya taramış. Fakat yüzünde derin bir endişe. O sıcakta titrediğini gördüm. ''Kendine güven !'' dedim. ''Sakın telaşlanma, başaracaksın !''

Çarşıya inip gezdim. Kamyonlar parketmiş,  arkalarındaki özlem yazılarını okudum. Yarım  saat geçmişti. Yine okula gittim. Baktım, Şehmus arkadaşlarıyla konuşuyor. Beni görünce bir hamleyle koştu. Ellerime sarıldı. Gözlerinde sevinç ışıltıları. Başardığı muştusunu verdi. Mutlu oldum. O sırada okuldan  bir öğretmen çıktı.  Güzel  bir kadın; havalı. Yürüyüşü, gülümsemesi…''Mümeyyiz'' imiş. Sınav yapmak için Siirt'ten gelmiş. Tanıştık : Dilara Hanım. İngilizce öğretmeni, Savcı eşi. Şehmus'a sormuş kimden ders aldığını. O da beni  anlatmış.

'' Kutlarım sizi,'' dedi 'Hem MTA'da çalışıp, özveriyle , İngilizceyi anahatlarıyla öğrettiğiniz için...'' Nereli olduğumu, İngilizceyi nasıl öğrendiğimi sordu. Anlattım. Gülümseyerek dinledi.  Dersin asıl öğretmeni Kaymakam Bey yokmuş  sınavda. İlkokuldan gelen öğretmenlerle bir sınav kurulu , komisyon oluşturulmuş.

O gün izinliydi Şehmus... Ertesi gün sabah, elinde bir torbayla geldi kampa. Açtım, baktım bir büyük kavanoz süzme bal. '' Babam gönderdi,'' dedi. '' Allah razı olsun ondan diyor.''

Şehmus'un sevincine diyecek yoktu : ''Bundan sonra dövlet memuru olurum deyil mi abey ?'' diye soruyordu...

Yıl 1969 idi...İlçe merkezlerinde değil, il merkezlerinde de daha hazırlama kursları yoktu...Ve biz o işlevi yerine getirmiş, gençliğimizin en güzel günlerinde özveriyle ders verip bir gencimizin ortaokul mezunu olmasına karınca kararınca yardımcı olmuştuk.

...........................