Sağır olana deyişden ne hacet.

Ne çok deyişe ne çok söyleyişe ev sahipliği yapmıştır tertemiz topraklar.

Varlığını bir başkası ile güçlendiren kendine atfetmekten korkanlar acının sırtına yüklediklerini de bırakmışlardır bir köşeye. Dolambaçlı yollardan giderim ben dümdüz nasıl yürünür hiç bilmem kıvrımlara benzer çoğu zaman uzun uzadıya anlatan dilim, sessizliklerim. Yolunu bulmaya çalışmayanlar için yolu düzleştiremem bende şimdilerde çıkmazlarda dolaşanlar, keyiflerince bu kayboluşun tadını çıkaranlar ve zihni hiç susmadığı için söylenmeyi de bırakamayıp memnun olmanın kelime anlamına erişmiş olamayanlar.

 Deyişler ve söyleyişler ne anlatmışlardır kim bilir ya da kim bilmek ister. Kendi topraklarının  demelerine hakim olamayan kendine hakim olabilir mi ki? Zamansız, ölçüsüz sanatın tadını alabilmek yalnızca karnını doyuranların anlayabileceği bir durum değildir belki de. Soluklaşmış, verimi düşmüş topraklar çiçeklerle örtünmüyor baharın içinde bile zira görmeyenler için çiçek açmış bahar gelmiş kime ne, çiçeklerden saçılan tohumlar yıllar yıllar içerisinde zamana koşmaya çalışırken niceliğini, niteliğini kaybediyor. Deyişleri duyulmaz eden sağır kulaklardı. Seslerini çıkarmayan da diyenlerin kalbini köreltenlerdi.