SOYGUNCULAR VE KOYGUNCULAR
 
Soygunculuğun suç olduğunu hepimiz biliriz.
Peki, “koygunculuk” diye bir suç duydunuz mu?
“Koygunculuk da neymiş?” dediğinizi duyar gibiyim. Bu suç tipi yeni icat edildi.
Övünmek gibi olmasın, adını da ben koydum.
Koygunculuk: Devlet bankasındaki devlet hesabına, devletinin parasını zorla koymaya kalkışma suçu.
“Yok canım, daha neler; hiç olur mu öyle şey” dediğinizi duyar gibiyim.
Ama unutmayın ki burası Türkiye…
Olmaz olmaz demeyin; olmaz olmaz demişler…
Bu memlekette o kadar çok “İbrikçi başı” ve İbrikçi başı kuralları var ki, hepsini anlatmaya kalkışsam yer yerinden oynar.
İbrikçi başı hikâyesini bilmeyenler bir zahmet Google amcalarına sorsunlar. Ben sadece şu kadarını söyleyeyim, bu tipteki adamlar ve bu tipteki kurallar affedersiniz insanın nereye ve nasıl s.çacağına bile karar verirler.
Biz gelelim kendi mevzuumuza.
Evet, devletin alacağı olan tapu harcını devletin bankasına yatırmaya kalkışırsanız, başınıza neler geleceğini biliyor musunuz? İnanın şaka yapmıyorum, gerçek bu…
Evet, bu ülkede devletin bankasına devletin alacağı tapu harcını yatırmaya kalkışmak da suç. Bu suçu işleyene soyguncu değil “koyguncu” derler.
Yani devletin alacağı parayı almamak için direnen banka personelini “ille de bu parayı alacaksınız” diye zorlayan adama ben “koyguncu” diyorum. Yani parayı zorla devletin banka hesabına koymaya çalışan adam manasında…
Bir insan nasıl koyguncu olur? Çok kolay.
Önce tapu dairesinde bir işlem yapıyorsunuz. Tapu müdürlüğü cep telefonunuza bir mesaj gönderiyor. “Tapu işleminizle ilgili tapu harcını şu numaralı makbuzla Ziraat Bankasına yatırın” diyor.
Siz de bankaya gidiyor, adam gibi sıra numarası alıyor, insan evladı gibi uslu uslu bir iki saat sırada bekliyorsunuz. Çünkü haftanın ve ayın son günü olmasına rağmen, bankadaki on tane gişeden sadece dört tanesi çalışıyor. Neden mi? Çünkü bankanın parası çok kıymetli, ama insanların zamanı çok ucuz bu ülkede. Bankalar personel giderlerinden kısarak ve insanların zamanlarından çalarak zengin oluyorlar.
Sıra numaranız ekranda gözüküp de “çlingg” diye bir ses duyunca, çocuklar gibi sevinerek, keyifle ve heyecanla gişeye koşuyorsunuz.
Cep telefonunuza gelen makbuz numarasını, gişede oturan mahkeme duvarı suratlı memura uzatıyor ve bu numarayla tahakkuk ettirilen tapu harcını ödemek istediğinizi söylüyorsunuz. Memur, gayet ciddi ve kararlı bir şekilde: “olmaz, bu parayı buradan yatıramazsınız!” diyor.
Siz de “ Lütfen, bugün 1 Nisan değil, 31 Mayıs; üstelik de şakanın sırası değil; hadi şu parayı alın, makbuzumu verin, işim acele” diyorsunuz.
Memur hiç istifini bozmadan, “bu parayı ben alamam, bu paralar gişeden değil, bankamatikten yatırılır, yukarıdan gelen emir böyle, gidin bankamatikten yatırın” diyor.
Tepenizden kaynar sular dökülmeye başlıyor işte o an.
Bankadaki on tane gişeden sadece dördü çalıştığı ve seksen dakikadır sıra beklediğiniz için tapudaki randevunuza zaten yarım saat geç kalmışsınız.
Dışarıya bir göz atıyorsunuz haftanın ve ayın son günü olduğu için bankamatiklerde de uzun kuyruklar var.
Yapmayın, etmeyin, bu para devletin parası, bu banka da devletin bankası, parayı ha bankamatikten, ha gişeden yatırmışım ne fark edecek; bakın zaten tapu dairesi de yarım saat sonra kapanacak, bu parayı hemen yatıramazsam, tapu işlemlerim taa pazartesi gününe kalacak” deseniz de hiç fayda etmez.
Çünkü devletçi ve bürokratik zihniyetin yılmaz savunucusu, “ibrikçi başı” banka personeli karşınızda artık bir aslan kesilmiştir. Dediğim dedik, çaldığım düdük diyor da başka bir şey demiyor.
Bu saçma zulme dayanamaz ve “o halde bu talebimi ve işlemimi tutanak altına alalım, parayı niçin almadığınızı da bana gerekçesiyle yazılı olarak bildirin” derseniz o dallara da hiç basmazlar.
Sizi bir an önce başından şutlamak isteyen memur, butona basar ve sıradaki müşteriyi çağırır. Maksadı sizi sıradaki müşteri ile dalaştırıp, kendisi aradan sıyrılacak. Siz de gişenin önündeki mevziinizi terk etmek istemezsiniz. Çünkü buraya gelmek için tam seksen dakika beklemişsiniz. Kuru gürültüye pabuç bırakmaya da niyetiniz yoktur.
Bu durumu gören servisteki diğer bir memur, mesai arkadaşına takviye güç olarak olaya el koyar ve sizi elinizdeki dosyalarınızla itekleyerek gişenin önünden uzaklaştırmaya çalışır.
Derdinizi ona da anlatmaya çalışırsınız ama nafile… “Kural böyle! Varsa bir şikâyetiniz dilekçe yazın” der. Adamın amacı olayı zamana ve çok iyi bildiği bürokrasinin sonu gelmez labirentlerine ve karanlık dehlizlerine yaymaya çalışmaktır. Adam işi biliyor…
Kendi alacağı tapu harcını tahsil etmek için vatandaşına bin dereden su getirttiren devlet babanın başka işi gücü yok da kendi memuru ile mi uğraşacak…
En iyisi olayı kavgaya gürültüye dönüştürmeden ortamdan uzaklaşmalı. Yoksa çağırırlar güvenliği, polisi, “bu adam zorla koygun yapmaya kalkıştı; direnmeseydik bankamızın gişesinden devletin tapu harcını koyacaktı” diye ihbarda bulunurlar, ondan sonra yaptığın koygunculuğun hesabını ver verebilirsen. O halde aklımızı başımıza alacak, kıssadan hisse çıkartacağız… İbrikçibaşı kurallarına uyacağız, o nereden koy diyorsa parayı oradan koyacağız devletin kasasına; lafı uzatmayacağız. Koygunculuğun lüzumu yok! Yoksa devlet baba ağzımıza biber gazı sıkar…  
          
                                                                                                                          Mehmet BİÇER