Bugün Cuma namazını Taceddin Dergâhının yanında bulunan camide kıldım. Doğrusu ne zaman oraya gitsem doyumsuz farklı ve manevi bir haz alıyorum. Bugün de öyle oldu. Bilmeyenler için Dergâh, Ankara/Altındağ-Hamamönü mevkiindedir. Hacettepe Tıp Fakültesi’nin Onkoloji Bölümü ile Diş Hekimliği Fakültesi arasındadır.
Bu vesileyle kendilerine teşekkür etmeyi vazife gördüğüm Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki’yi de anmalıyım. Ankara’ya gelip Hamamönü gezip oradaki otantik yapıyı görüp te teşekkür etmemek mümkün değil. O mevki değil Altındağ, Ankara’nın gezip görülecek semtlerindendir. Orayı bu hale getiren Başkan ve ekibine gayretinden ve çalışmalarından dolayı bir kez daha teşekkür ediyorum.
Tekrar konumuza dönecek olursak, Şeyh’in asıl adı Es-Seyyid Şeyh Mustafabin Taceddin el-Ankarav’i dir. 1590-1680 yılları arasında yaşamıştır.
Şeyh Mustafa Efendi Nakşibendi yolunda olup,aynı zamanda tüccardı. Babası Tezkireci Tâceddin Efendi sevgili oğlunun büyük bir veli tarafından terbiye edilmesi için dua ederdi.
Aile olarak, Taceddinoğulları Beyliği’nin bir kolu olarak Bursa’dan ayrılarak, Ankara’ya yerleşmişler. Bursa’da bulundukları sürede Mehmet Muhiddin Üftade’den ve Üftade’nin müridi olan Aziz Mahmut Hüdai’den manevi terbiye ve ders almıştır.
Ankara’ya geldiklerindeHamamönüne yerleşerek, irşat faaliyetlerine orada devam etmiştir. Fakat her ne kadar Nakşi hocalardan terbiye görmüşse de kurduğu dergâhta Nakşibendi ekolüne göre değil, Celvetiye Tarikatı’nın “Taci” kolu olarak faaliyet göstermiştir.
Taceddin Mustafa Efendiyi çok seven halk, ona “Taceddin Sultan” veya “Taceddin-i Veli” unvanını uygun bulup öyle hitap etmişler. O günden beride öyle anılmaktadır.
Ankara Hamamönü’ndeki Mevcut tekke 17. Yüzyılın ilk yıllarında kendisi tarafından yaptırılarak vakfedilmiştir.
Ankara’ya geldiği andan itibaren halk ve devlet erkânı tarafından çok rağbet görmüş. İlim, ahlak ve edep yönünden kendisinden çok istifade edilmiştir. Hatta kendine gösterilen yoğun ilgi sebebiyle, bulunduğu mahalle bir dönem vergiden dahi muaf tutulmuştur.
Dergâhın bugünkü mevcut haliII. Abdülhamit döneminde yaptırılmıştır. Türbe cami ve minareyi bizzat kendi özel servetinden tahsis ettiği 60 bin kuruşla, 1892-1901 tarihlerinde yaptırmıştır.Bu kapının üstündeki (1901) onarım kitabesinden de anlaşılmaktadır.

                         Biri benim diğeri başkasına ait iki resim
Günümüzde Mehmet Akif Müze Evi olarak kullanılan kısım ise Şeyh Osman Vafi’nin şeyhliği zamanında (1827-1853) selamlık olarak yaptırılmıştır.
Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşı’nı yazması ve orada kalması için, tekke ve zaviyelerin kapatılmasına kadar görev yapan Dergâhın son temsilcisi Şeyh Taceddin Mustafa tarafından davet edilmiştir.
Davete icabet eden Akif, İstiklal Marşı’nı Nisan 1920 ile Mayıs 1921 tarihleri arasında ikamet ettiği Taceddin Sultan Dergâhının manevi atmosferinde,bugün için Müze olarak bulunan o mekândayazmıştır.


Kendi objektifimden Akif Evi Müzesinin giriş kapısı
TARİKATA İNTİSABI
Taceddin Sultan, bir gün rüyasında;‘piri fani bir zâtın başına taç giydirdiğini, giydirirken de, ‘‘oğlum sen halveti yolundaki bir zâtla terbiye olunursun’’ buyurduğunu’ görür. Bir defasında Erzincan’a arkadaşlarıyla beraber ticaret malları satmaya gittiğinde Cuma namazını eda için camiye girerler. Cuma namazı sonrası vaaz veren zâtla göz göze gelir. Hoca efendi ‘‘oğlum Mustafa senin yetişmen halveti yolu iledir. Bizde o hizmetteyiz. Rüyanda başına giydirilen taç Hz. Ali deden tarafındandır’’. Vaizin elini öper. O mübarek zâtın Muhammed (Bahaddin) Erzincani olduğunu öğrenir.Bir müddet ona talebelik yapar. Bu zâtın verdiği vazife ve dersleri, ilmi çalışmaları, nefisle mücadelesinin yanı sıra, zahir ilimlerini de kuvvetlendirir. Batın ve mukaşefe ilimlerinde olgunluğa erişir.
…Taceddin Sultan dünyevi ve uhreviilimleri, züht ve takvası, verdiği hizmetler ve gayretleri sayesinde; çok sayıda ilim, bilim, tasavvuf ehli talebeler ve hoca efendiler yetiştirmiştir. Halkın hastalıklarına şifa, dertlerine deva olmaya çalışmıştır. Şöhreti Osmanlı’nın dışına dahi yayılır. İnsanlar kelebeğin ışığa âşık olduğu gibi dergâhının etrafında cem olmaya başlar. İlim ve devlet adamları ziyaretlerine gelip feyz alıp, işlerinin başlarına dönerler. Kendi yetiştirdiği hoca efendilerden bir kısmını yurt içine, bir kısmını yurt dışına göndererek İslam’ın yayılmasına ve gelişmesine vesile olur. Hatta talebelerinden bazıları yurt içi ve yurt dışında onun adına dergâhlar, tekkeler, zaviyeler, aşhaneler, camiler inşa ederler.
Yukarda da kısmen ifade ettiğim gibi Taceddin Sultan 1413 yılında kendi adı ile anılan Hamamönü’ndeki Taceddin Veli mahallesindeki Taceddin camisini inşa ettirerek büyük bir vakıf kurar. Bu vakıftan yüzlerce yıl devlet adamı ve öğrenci istifade eder. Vakıf halen devam etmektedir. Vakıf mallarının bir kısmı üzerinde Esenyurt, Nurihas, Osmanlı, Selçuklu, Danişment ve Taceddin Veli mahalleleri vardır. (Günümüzde bu vakıflar var mıdır bilmiyorum)
Taceddin Sultan Seyyid olup altın silsileye dâhildir. Soyu Abdulkadir Geylani’den Hz Muhammed (SAV) dayanan bir Allah dostudur.
Şeyh Arapça ve Farsçayı eser verecek kadar iyi bilmesine rağmen, tasavvufi şiirlerini sade bir Türkçeyle yazmıştır. 
Babasından ve hocalarından nahiv ilmi alırken aynı zamanda ticaretle de uğraşırdı.
Tasavvuf ekolünün güzide şahsiyetlerinden biri olan bu büyük Allah dostu; Hüseyin Gazi, Hacı Bayram Veli, Hallaç Mahmut Er, Dede Sultan gibi Ankara’nın manevi anlamdaki bilinen temsilcilerindendir.

Son yıllarda çokça konuşulan bu dergâhın sırlarından biri de, bundan sekiz yıl önce yerel seçim (25 Mart 2009) çalışmaları münasebetiyle bir helikopter kazasında ölen Muhsin Yazıcıoğlu’nun buraya defnedilmesindendir. BBP (Büyük Birlik Partisi) üyeleri başta olmak üzere hemen her Türkiyeli vatandaşın gönlünde sevgisi olan Muhsin Yazıcıoğlu’nu ziyarete gelenler burada metfun Taceddin Sultan ile Mehmet Akif ’in kaldığı evi de ziyaret ederek dua etmektedirler.
Ülkemizin hemen her bölgesinde birbirinden değerli yer altındaki ve yer üstündeki gönül erlerinin varlığı, bizlerin manevi zenginliğidir. Esas olan kendilerini sadece anmak değil, anlayarak onların yaptıklarını yapmaya çalışmaktır. Hepsine Yüce Allah’tan rahmet diliyorum. 31.03.2017
Ahmet BELADA
[email protected]