NİĞDE YÜKSEK TAHSİL TALEBE YURDU

Ereğli’den çıktı sökün eyledi

Arayat’ı Çiftehan’ı boyladı

Gahbe felek ne etti de eyledi

Adana’ya bir gız geçti, gördün mü ?

 

Tekir’e vardım hava bulandı

Göçün önü Fındıklı’yı dolandı

Gavaklı’dan çok güzeller sulandı

Buralardan Hüsnem geçti, gördün mü ?

 

Yanar m’ola Adana’nın feneri

Avcılar da dolanıyor kenarı

Sana diyom da Gocahan’ın çınarı

Adana’ya bir gız geçti, gördün mü?

 

Ay doğmadan Akköprü’yü geçdin mi

Gün doğmadan mah yüzünü açdın mı

Şekerpınarı’ndan bir su içdin mi

Adana’ya bir gız geçti, gördün mü ?

 

Oniki devem var, onbiri maya

Hüsne’min cemali benziyor aya

Onikisi de gurbandır Hüsnem sana

Buralardan Hüsnem geçti, gördün mü?

 

Sana dirim sana Gavur Sındığı

Çiftehan’dır güzellerin gonduğu

Yıkılıp da din İslama döndüğü

Adana’ya bir gız geçti, gördün mü ?

 

Ulugışla Çiftehan’ın başından

Korkar oldum boranından gışından

Gözelleri mor don giyer dışından

Adana’ya bir gız geçti, gördün mü?

Anduğulu Aşık Tahiri’nin şiirini Niğdeli Ali Ercan iştahlı iştahlı , sazıyla çalıp söylüyor, Niğde Yurdu’nun küçük bahçesinde, değişik fakültelerde okuyan biz gençler ,daha yeni yeni yaygınlaşan ses kayıt aygıtından dinliyoruz.

1964’te Ankara’da üniversite öğrencisi  olunca,  hemşehriliğin ne olduğunu anlamağa başladık. Bu, bizim ilk gurbetimizdi. Daha 17 yaşındayız. Sıla özlemi yakıp yandırıyor. Çocukluktan gençliğe geçiş evresindeyiz. İlk olarak, elbette bizden önce buraya gelmiş, öğrenci olmuş Nevşehirlileri arayıp buluyoruz. Kimilerini zaten liseden tanıyoruz. Ankara Üniversitesinin değişik fakültelerinde okuyanlar arasında, bize ağabeylik yapanlar çıkıyor.

Niğde Öğrenci Yurdu’nun üniversite yaşamımızda özel bir yeri vardır. Kurtuluş’tan İncesu-Topraklık yönüne doğru giderken, solda kalan, az eğimli bir alanda, küçük bir bahçe içinde sarı bir yapı.

O sırada Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde memur olan ağabeyim Yücel Güney de Ankara Hukuk Fakültesi’ne kaydını yaptırdığı zaman bu yurtta yaşamış. Zaten o da Niğde Lisesi mezunu . Arkadaşlarının çoğu Borlu, Fertekli idi. O zaman Niğde’nin ilçesi olan Nevşehir’de ancak ortaokul vardı; Lise açılmamıştı daha.

Ankara, dışardan gelenler için her dönem pahalı olmuştur. Sınırlı öğrenci harçlığımızla gidip lüks lokantalarda yemek yiyecek değiliz; Niğde Yurdu’nun mutfağında mütevazı, temiz yemekler hazırlanıyor. Fazla para harcamadan doyabiliyoruz. Okuma salonunda ders çalışıyoruz. Fakültelerde, Akademide, Yüksek Okullarda okuyan öğrenciler, akşam döndüklerinde o günkü olayları anlatıyorlar. Dram, trajedi, komedi…Her türlü olay. Gençlik bu işte; hiçbir şeyi dert etmiyoruz. Her olaydan bir gülmece konusu çıkıyor. Ders çalışmağa ara verende, çıkıp bahçede oturuyoruz; gelip geçene bakarak yarenlik ediyoruz, çay içiyoruz. Bu arada, Niğde’nin Kayaardı bağlarında elmalığı olan bir arkadaşa bir sepet teslim ediliyor. Hemen orada sepet boşalıyor. Herkes, soymağa gerek görmeden o güzelim misket elmalarını yemeğe başlıyor. Asıl sahibi geliyor sepetin, gülüp geçiyor. Ona tek bir elma kalmamış oluyor.

Zaman zaman memleketten para gelmiyor. Gecikmeler oluyor. Günümüzdeki gibi kolay değil para havalesi. Kredi kartı yok daha. Hiç dert değil. Yardımlaşma var. Kimse parasız kalmıyor. Zor vakitte dosta yardım etmemek olur mu?

Ankara Üniversitesi’nin sessiz, sakin dönemleri…Dersimize çalışıyoruz, Fransızcamızı geliştirme çabasındayız. Harita, grafik, kesit, blokdiyagram çiziyoruz. Ben bir konunun ayırdına varıyorum. Köklü bir Lise Niğde’deki. Bu yurtta kalan arkadaşlar, bize göre daha iyi yetişmişler. Bilmediğim birçok konuyu Niğdelilerden sorup öğreniyorum.

En iyi arkadaşlarım kimler? Ulukışla’nın Eminlik Köyünden yiğit sevgili dost Tevfik Oral…Sevgi dolu dostum Hüseyin Tunç…Soyadlarını unuttuğum Baki, Fettah, Ali…Ziraat Fakültesi’nde okuyan Mustafa, kemanıyla bazı akşamlar bize konser veren, aynı fakülteden Kerim…Fen Fakültesi’nde Biyoloji öğrencisi Sevgili İbrahim, Hukuk’tan, Tıp’tan, Eczacılık’tan birçok arkadaş…Herbirinin bir yeteneği var. Yaşlarına göre ağırbaşlı, olgun hepsi de. Fertekliler, özellikle Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girmişler. Kaymakamlık, valilik idealleri. Ve nerede hemşehrileri varsa, onları izliyorlar, kaymakamların valiliğe terfileri sevinçle karşılanıyor.

1964-68 arasında, üniversite öğrenciliğimizde Niğde Yurdu bize sıcak bir aile ocağı havasını yaşattı. Gurbet acılarını dindiren bir sıla köşesi gibi.

60 yıl öncesinden kalan anılar…Yıllar geçtikçe değer kazanan, düşündükçe gözleri ıslatan güzel , yer yer acı anılar…

Biz eski dostları özlemle anıyoruz. Yurt coğrafyasının sonsuzluğuna dağılmış ve çoğu da etkin görevden çekilip emekliye ayrılmış Niğdeli arkadaşlar da bizi anarlar mı acep ?

****