OSMANLININ KUDÜSÜ

 

Asya'da, Avrupa'da, Afrika'da geniş topraklara sahip Osmanlı Devleti...3 kıtaya yayılmış.

I.Balkan Savaşı'nda Edirne gibi Payitaht bir şehrini bile kaybetmiş.Sınır Meriç Irmağı olmuş. Meriç batısı Yunan, Bulgar, Makedon, Arnavut , Karadağ işgaline uğramış. Daha birkaç yıl önce Osmanlı eyaleti olan ülkelerde korkunç bir öç alma duygusu , sınır anlaşmazlıkları  savaşlara yol açmış. Rodop Dağlık Bölgesi'ne egemen olan Bulgaristan, güneye inmek ve Ege Denizi kıyılarında bir limana sahip olmak isteğini gerçekleştirmiş. Ne var ki II. Balkan Savaşı'nda Yunanistan, Fransa ve Britanya'nın yardımlarıyla, Bulgar ilerleyişini durdurarak Ege -Trakya Denizi kıyılarını Bulgaristan'tan temizlemiş.

Enver Paşa'nın kumandanlığında bir baskınla Edirne kurtarılmış.

Britanya ile Hind Yarımadası arasındaki en kısa yol Akdeniz'den geçer. Akdeniz'i Kızıl Deniz'e bağlayan su yolu Süveyş Kanalı'dır. Güzergah güvenli olmalıdır. Bu nedenle Talasokratik Britanya Cebelitarık Kayalığı'na el koymuş, tahkim etmiş ve İber Yarımadası  güneyinde bir Britanya kolonisi oluşturmuştur. Sonra Malta...ve Kıbrıs...Osmanlı Rus Savaşı sonrasında (93 Harbi) Doğu Akdeniz'in bu stratejik önemi büyük adası da ''geçici'' olarak Sultan Hamid tarafından Britanya Devleti'ne devredilmiştir.

Britanya, Osmanlı'nın Afrikada'ki son arazilerini ; Mısır'ı, Sudan'ı Napolyon sonrasında işgal eder. Süveyş Kanalı'na el koyar. Kızıl Deniz'i Umman Denizi'ne bağlayan alanda Aden, Yemen vardır. Britanya için bu güzergah daha XIX. yy'da güvence altına alınmıştır.

Libya...Osmanlı Afrikası'nın kuzeydeki son toprakları. Padişahlara muhalif aydınların, gazetecilerin, jön türklerin sürgün yeri Fizan, Akdeniz kıyılarında Trablusgarp, Derne, Tobruk...Babıali her ne kadar kaymakam gönderse de, yönetim Sunusi şeyhlerinin elindedir. Garnizonlara da Erkanı Harbiye-i Umumiye Riyaseti zabit tayin etse de, büyük ilgi gösterdiği söylenemez. Askeri birliklerimiz donanımsızdır. Silah, mühimmat yoktur. 1971'de siyasal birliğini sağlamış İtalya için Libya, eski Roma İmparatorluğu 'nun bir bölgesidir. 40 yıl içinde Güney Avrupa'da güçlü bir devlet olarak kendini gösteren İtalya' arkeolog adı altında casuslarını, ordu uzmanlarını Libya'ya göndermektedir. Osmanlı'nın ilgi gösteremediği, gerekli yardımı yapamadığı Libya, kısa süren çarpışmalar sonucu kolayca İtalya'nın igaline girer. Türk subayları aşiretleri silahlandırıp işgalci İtalyanları durdurmağa çalışsalar da başarılı olamazlar. Yetersiz mühimmat, kum fırtınalarının etkileri, açlık, susuzluk, hekim yokluğu, ilaç bulunamaması, sağlık koşullarının kötülüğü... Osmanlı garnizonu karada yürüyen motorlu araçlara sahip değilken İtalyan ordusunun uçakları vardır, havadan askerlerimiz üzerine bomba atabilmektedirler. Askeri birliklerimizin ilerlemesini anında belirleyip ona göre taktik-strateji geliştirmektedirler.

İtalya, Mussolini'nin Faşist Ordularını Libya'dan sonra Habeşistan ve Somali'ye de göndererek, Afrika'da sömürge alanlarını genişletecektir.

Günümüzde Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Katar, Umman dediğimiz devletcikler, ileri görüşlü Britanya devlet adamlarınca daha 1900 öncesinde ''İngiliz Muhibbi'' durumuna gelmişlerdir. Şeyhler, aşiret ileri gelenleri İngiliz altınlarıyla satın alınmış, silahlandırılmışlardır.

I. Büyük Paylaşım Savaşı 1914'te başladığı dönemde Mezopotamya'nın tümü, İran-Basra- Körfezi'ne dek Osmanlı'nın Asya arazisi içindedir. Almanlar Berlin-İstanbul-Bağdat demiryolunu yapmışlar; Basra'ya da ulaşmışlardır. Britanya için bu yol büyük bir tehdit anlamı taşımaktadır. Harbiye Nazırı  Enver Paşa da bir ''Doyç Muhibbi''dir. Almanlar Osmanlı Devleti'ne Enverland  adını vermişlerdir. Enver Paşa'nın en büyük isteği Britanya sömürgesi Hind Yarımadası'ndaki müslümanları ayaklandırıp İngiliz egemenliğinden kurtarmaktır. Britanya diplomalatları verdikleri raporlarda bunu ileri sürmektedirler. Britanya ne yapıp edip Almanları, Enver Paşa'yı durdurmalıdır. Osmanlı Devleti savaşa girince ilk çıkarma harekatı Basra'ya yapılır. Türk Ordusu 400 yıl elinde tuttuğu topraklardan, kuzeye doğru adım adım geriletilir. Güçlü Britanya ordularının silah ve mühimmatı bitmez tükenmez bolluktadır. Tankları, uçakları vardır. Dicle kıyılarında, Kutül Amare'de Türk Orduları büyük bir utku kazanır. Britanya Orduları yenilir, başta kumandanları olmak üzete onbinlerce Britanya askeri tutsak alınır. Fakat bu utkuya karşılık Erkanı Harbiye bunu iyi değerlendiremez. Yensek de sanki yenilmişiz gibi bir durum ortaya çıkar. Britanya Savaş  Bakanlığı bu yenilgi üzerinde önemle durur. Yeni ordular kurulur, Basra'ya yeni birlikler çıkarılır ve sonunda Kanuni Sultan Süleyman'ın, IV. Murad'ın yadigarı Bağdat düşer. Anlı şanlı Bağdat'ın, binlerce şehid vererek elimizden çıkması Anadolu'da, İstanbul'da büyük üzüntülere yol açar; halk aşıkları bu olayı ağıtlarla destanlaştırırlar.

30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Anlaşması imzalandığı sırada Osmanlı'nın en büyük vilayetlerinden biri olan Musul, elimizdedir. Burada büyük bir kOrdumuz vardır. General Ali İhsan, Britanya ordusunca tutsak alınır ve 1 no'lu sürgün olarak Malta'ya gönderilir. Yanında , kendisinden ayrılmayan emireri onbaşı da vardır.

Türk yurdu Kerkük, Britanya egemenliğini kabul etmez. Sık sık garnizonlara saldıran ulusalcı yiğitler, sömürge olmayı reddettiklerini gösterirler. Ne var ki, bunlar çete savaşlarıdır. Kesin sonuçları yoktur. 1922 yılı ağustosunda önemli , fakat ne yazık ki, tarihimizde önemsenmemiş bir savaş yapılır . Derbent Meydan Savaşı. Türk Ordusu Britanya orduları karşısında başarıyla savaşır ve yener. Fakat, TBMM Orduları Başkumandanlığı, Erkanı Harbiye-i Umumiye Riyaseti, tüm gücünü Sakarya batısına çekilmiş olan Yunan Ordusu için vermiş olduğundan Derbent Savaşı ' utkusu da  sonuçsuz kalır. Britanya, bölgeyi  elinde tutmaya devam eder, Lozan Barış Görüşmeler'inde de Musul-Kerkük'ü TBMM'ne vermeyeceğini ilan eder.

Filistin Cephesi' ne durumdadır. Britanya'nın Palestine adlandırdığı eski Finike toprakları, Cebel-i Drüz, Dimesk (Şam), Suriye vilayetimiz...

Mısır, Sina Yarımadası Britanya işgalindedir. Bahriye Nazırı unvanı yanında Suriye Valisi de olan Cemal Paşa kumandanlığında Türk Ordusu ''Kanal Harekatı''nı düzenler. Amaç Süveyş Kanalı'nı kurtarmaktır. Denizi ilk gören Anadolu çocukları Britanya mitralyözlerince biçilir ve binlerce şehid verilir. Bu, ağır bir yenilgidir.

Britanya orduları Doğu Akdeniz'i Türklerden almak için kuzeye doğru  harekatını devam ettirir. Napolyon'u durduran Akka'yı ele geçirirler . Daha kuzey bölgeleri de Britanya işgaline girer. 1517'den beri Osmanlı mülkü olan beldelerde artık Britanya bayrağı dalgalanmaktadır.

'' Osmanlı kuvvetleri Gazze'yi tuttular ve şiddetle savundular. İngiliz kuvvetlerinin başarı kazanması altı ay gecikti. 31 Ekim 1917'de Birüs'sebi'yi, bunu takiben 7 Kasım günü de üçüncü bir çarpışma ile Gazze'yi işgal ettiler. İngiliz kuvvetlerinin ilerlemesi devam ederek 16 Kasımda Yafa'nın, 9 Aralık günü de Kudüs'ün işgaliyle sonuçlandı. Bundan sonra ön cephe Kudüs'ün kuzeyinden Yafa'nın kuzeyine, doğu-batı hattında 9 ay sabit kaldı.''

İbranice Yeruşalaim, Arapça Beytü'l Mukaddes ya da El-Kuds...Batı dünyasında Jerusalem olarak bilinen kudüs 400 yıl Osmanlı egemenliğinde kaldı. Musa'nın dinince de, İsa'nın dinince de, Muhammed'in dinince de kutsal belde sayıldı. Kıble olarak , Mekke'ye yönelmeden önce burası kıble sayılıyordu. Haçlı seferlerinin ana nedeni olan kent idi Kudüs...Katoliklerin de, ortodoksların da, Lüthercilerin de mübarek şehri idi.

Osmanlı cografyasında birçok önemli merkez, doğan çocuklara ad olmuştur. Medine'de doğmuşsa Medeni, Şam'da doğmuşsa Dımışki, Mekke'de doğmuşsa Mekki gibi Kudüs'te doğanlara Kudsi addı verilmiştir.

I. Büyük Paylaşım Savaşı'na girişimiz Enver Paşa'nın isteğiyle olmuştu. Heyet-i Vükela'ya, Meclis-i Mebusan'a bilgi verilmemişti. Göben ve Breslau savaş gemileri, Britanya kuvvetlerinin önünden kaçarak Türk sularına girmiş, Osmanlı Bahriyesi bunları satın almış, Türk bayrağı çekilmiş gemiler Karadeniz kuzeyinde Rus Çarlık limanlarını Odessa ve Sivastopol'u bombalamışlardı. Böylece Rusya da Osmanlı Devlet'ine savaş ilan etmişti.

Dünyayı paylaşmada, sömürgeleri kapış yarışmasında geç kalan Almanya, Osmanlı Devleti topraklarına göz koymuştu. Savaşta müttefikimiz olan Almanya daima ikiyüzlü bir siyasa izlemiştir. Doğuda Ermenileri, güneyde Arapları koruma gayreti içine girmiştir. Yurtsever subaylarımızın anılarında Alman subaylarının Türkleri aşağılayıcı tavırları ibret vericidir. Her anı, şu ifadeyle son bulmaktadır. '' Eğer, Cihan Harbi Türk-Alman ittifakı tarafından kazanılmış olsaydı, galibiyet bizde olsaydı, 1918'den itibaren, yeniden silaha sarılarak, bizi sömürgeleştirmek isteyen Almanlara karşı harbedecektik. ''

'' Alman Mareşal Falkenhayn'ın bir iddiası şudur : Türklerle Araplar arasında derin bir uçurum vardır. ''

Alman subayları zaman zaman Osmanlı zabiti üniforması, fes giyseler de düşünceleriyle asla Germanik - Prusya militarist düşünceden çıkmış değillerdir. Tipik Prusya gururu, kendilerinden başka kimseyi önemsememe...Her türlü aşağılama...Alman subayları Arap aşiretleriyle dostluk ilişkileri kurmuşlar, şeyhlere altın ve silah dağıtarak, onları Osmanlı Devleti'ne karşı kışkırtmışlardır. Britanya siyasetine benzer biçimde davranış sergilemişlerdir. Protestan misyonerler manastırlar açmışlar, külliyelerde hastaneler kurmuşlar, Arapları, ( Bedevi, medeni, aruba ) Dürzileri kazanma yarışına girmişlerdir. Amaç, ilerde kurulacak Germanik Ortadoğu Sömürge Devleti'nde onları hazır kuvvet olarak kullanmaktır.

Ortadoğu'da misyonerlik faaliyetleri daha XIX. yy orrtalarında başlamış, özellikle Lübnan bu alanda güçlü Avrupa devletlerinin göz koyduğu topraklar olmuştur. Özellikle Fransızlar, Lübnan'a, Cebel-i Druz'a özel bir ilgi göstermişler; Beyrut'u Ortadoğu'ya girişte bir atlama taşı olarak planlamışlardır.

Elbette, Fransızların karşısında daima Almanlar da yer almıştır. Almanya musevilerin de koruyuculuğunu üstlenmişti. Britanya kadar, Rus Çarlığı kadar onlar da rollerini uygulamışlardır.

Kudüs bir Osmanlı kenti olarak Britanya işgalci güçlerine karşı savunulmalıydı. Kudüs'ün kutsal yapıları yakılır, yıkılır diyerek Alman kumandanlar, Türkleri devre dışı bırakarak, Kudüs'ün savunmasını önlemişlerdir. Sonuçta kutsal kent kolayca Britanya yönetimine geçmiş ve Arapların, musevilerin, ermenilerin alkışlarıyla Britanya Ordusu Kudüs'ü, giderek tüm Filistin'i işgal etmiştir.Burada Britanya'nın düşmanı değildir Almanya; dindaşıdır. İslam elindeki kutsal kent, işbirliğiyle kurtarılmış, hristiyanların eline geçmiştir. Alkışlayanlar arasında Prusya militarizminin subay ve erlerinin bulunduğunu ileri sürmek abartı değildir.

..........................

1917 yılında savaşın sonu belirmiş, ortaya çıkmış gibidir. Kutül Amare gibi, Gelibolu Yarımadası, Çanakkale Boğazı, Doğu Anadolu'da Rus ordularını yenerek  bazı  utkular  kazansa da Türk ordusu, bağlaşığı olan Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi, yenilgi kaçınılmaz görünmektedir.

Osmanlı aydınlarından bir küme, içlerinde Darülfünun müderrisleri, gazeteciler, zabitler...Berlin yönetiminin çağrılısı olarak Sirkeci'de trene binerler. Azimet Berlin'dir. Alman Hükümeti, ünlü silah fabrikalarını Türk münevverlerine göstererek öğünecektir. Tren Viyana garına girdiği zaman, yolcular çan sesleriyle uyanır. Kentin tüm kiliseleri , kulakları sağır edercesine, yüksek desibel, çanlarıyla yeri göğü inletmektedirler.Halk bayramlık giysileri içinde, şen şakrak caddeleri doldurmuş, bira içmekte, kahkahalar atmaktadır.

Çağrılılar arasındaki Baytar, Şair Mehmet Akif sorar.

'' Ne oluyor ? Nedir bu çan sesleri, sevinç gösterileri ? ''

Yanıt verirler.

'' Jerusalem düştü. Jerusalem düştü  ''

Nasıl ? Ne demek düştü ? Düşen bir kent için sevinilir mi?

Alman, Avusturyalı olunca sevinilir. Çünkü Jerusalem Türk elindeydi; hristiyan eline düştü. Öyleyse bayram olarak kutlamak gerekir. Bağlaşık, müttefik bildiklerimizin ikiyüzlülüğü...

Şair Mehmet Akif derin bir düş kırıklığı içinde düşünür kalır. Yazdığı şiirlerden pişmanlık duyar. Öylle ifadeler vardır ki şiirlerinde, Almanya'yı sütü bol memeleriyle, islamı emzirmesini ummaktadır. Büyük bir utanç içinde, trenden iner. Sonra karar verir. Berlin'e gitmeyecek, İstanbul'a dönecektir. Bilmediği bir kent değildir Berlin. 1913'te girmiş olduğu İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin yan örgütü olan Teşkilat-ı Mahsusa aracılığıyla Almanya'daki müslüman tutsakların durumunu incelemek üzere Berlin'e gönderilmişti.

'' Almanya'sın sen !

Anasın !

Emzir bizi !

Doyur bizi !  ''

............................

6 Ekim 2023. Ürgüp