AĞAÇ DEYİP GEÇME !

Üniversite yerleşkesi…

Evimde öğle yemeği yedim, saat 13’te başlayacak dersime yetişmek için hızı hızlı yürüyorum.

Mühendislik-Mimarlık Fakültesi önünde öğrenciler, mayıs güneşinden yararlanıyorlar. Hava sıcak olsa da, rahatsız edici değil. Söyleşip şakalaşıyorlar. Gençlik ne güzel bir dönem. Neş’e yiyip sevinç içiyorlar. Demek oluyor ki, doymuşlar; iyi bir öğle yemeği yemiş olmalılar.

Kaldırım kıyılarında akasya ağaçları var. Salkım salkım açmış çiçeklerinden güzel kokular yayılıyor çevreye.

Kızlı,erkekli kümeden bir delikanlı geri geri yürüdü. Sonra ağaca doğru koştu. Tüm gücünü toplayarak bir tekme salladı. Çiçekler,gülüşen gençlerin üstüne,saçına, başına döküldü.

Gözümün önünde oldu bu olay. Durdum, dondum kaldım.

Genç öğrencinin bu hareketine gülenler oldu. Bir kız alkışladı. Arkadaşları öğdü.

‘’ Bu tekmeyi yiyen ağaç iflah olmaz,’’ dedim delikanlıya.

Şaşırdı. Hayretle, irileşmiş gözlerle baktı bana.

‘’ Kırılmadı ki,’’ dedi.

‘’ Fizik olarak kırılma yok da, içten kırıldı. Küstü sana; gücendi, ’’ dedim.

Kümedeki gençler ilgiyle izliyorlardı söyleşiyi.

Saygılı gençler. Yüzüme karşı söylemeseler de, anladım.

‘’ Bu kel moruk, kimse artık, niye karışıyor hareketlerimize ! Çekip gitse ya .‘’

Otomobiliyle kız arkadaşına ‘’hava atan’’ı gördüm.

Güzel şarkı, türkü söyleyerek kız arkadaşına ‘’ hava atan’’ı gördüm.

Cömertliğiyle, aldığı armağanlarla kız arkadaşına ‘’hava atan’ı gördüm.

Kız arkadaşına laf atan saldırganla, gözü kara, cesur hareketle kavgaya girerek ‘’hava atan’’ı gördüm.

Fakat, kız arkadaşına ‘’hava atmak’’ için ağaca tekme sallayan,tepik atan genci ilk görüyordum.

Demek ki, bu gençler ne ailede, ne okulda, ne sokakta ağaçla ilgili bir söz duymamışlar, gazetelerde, dergilerde bu konuyla ilgili bir yazı okumamışlar.

……………………

Gözümün önünden saatlerce gitmedi o gencin davranışı.

Savunmasız bir canlıya yapılmış bir saldırı olarak gördüm olayı.

Öğleden sonra 2 saat dersim vardı. Saat 15’de sona erdi. Odamda, kuruyan dilimi damağımı ıslatmak için bir kahve yapıp içtim.

Gözümün önünden hiç gitmiyordu tekme yiyen ağacın titreyişi.

Hevenk hevenk çiçekleri dökülmüştü.

Saat 17.30’da ikindi havasının güzelliğini duyumsayarak yürüye yürüye , evime döndüm.

Hanım evdeydi; okulundan dönmüş, anladı bir olağanüstülük olduğunu.

‘’ Sen üzülmüşsün. Anlat, ne oldu bugün?’’

Anlatırken kendimi tutmasam , ağlayacaktım.

O da üzüldü. Yapacağı bir şey yoktu.

Komşu hanım telefon etti, yürüyüş için evden çıktı.

Yalnızım.

Yarınki derslerim için hazırlık yapmalıyım. Fakat bir isteksizlik var.

Oturdum, günlüğüme, ajandama (günce) bu olayı yazdım.

Biraz rahatlamıştım. Bir bardak limonata içince, iyi geldi. Biraz rahatladım.

Televizyonu açtım. Daha saat 18’de eski bir diziyi yeniden yayınlıyorlar.

Kanaldan kanala geçerken bir doğa belgeselinde takıldım, kaldım.

Bu denli rastlantı olur.

Ağaçların Dili adlı bir izlence verililiyordu.

‘’ Ağaçlar canlıdır. Onların da ruhu vardır, algısı vardır. Tepkileri vardır, yanıt verirler. Bir adam her gün işine giderken bir ağacı tekmelermiş. Bir böyle, iki böyle…Bunu gören bir komşusu önceden gidip ağacın dibinde beklemiş. Ağaç, adam yaklaşırken titremeğe, yağraklarını hışırdatmağa başlamış.’’

Hayretler içinde kaldım.

Bugün benim tanık olduğum olay anlatılıyordu sanki belgeselde.

‘’ Bir cinayet işlenmiş. Tanık yok. Katil kim ? Fakat, bir ağaçbilim ( dendroloji) uzmanı dikkatle araştırmış. Cinayetin işlendiği caddenin kaldırımlarında sıra sıra ağaçlar var. Sanıklar birer birer bu kaldırımda, ağaçların önünde yürütülmüş. Birinci sanık geçerken ağaçlarda devinim yok. İkinci sanık geçerken ağaçta değişiklik yok. Üçüncü zanlı geçerken ağaç titriyor. Savunman kabul etmiyor ‘’rastlantıdır,’’ diye itiraz ediyor. Sağlaması için aynı zanlılar bir kez, iki kez daha ağaçların önünden geçiriliyor. Aynı durum. Cinayeti itiraf ediyor katil. Ağacın titremesi, yapraklarının uğul uğul salınışı tanıklık sayılıyor.’’

Ağaç kereste değil…Ağaç kütük değil. Ağacın canı var, ruhu var. Ağaç deyip geçme !