Muşkara, Nevşehir…Kaza Merkezi…Vilayet Merkezi…1950”li Yıllar…
  1. sonlarına doğru bir il merkezi.
İl merkezi olsa da kasaba özelliği sürüyor.
Halk bağcı…Tarım alanları varsa da dolayda, verim yüksek değil.
Kış uzun sürüyor. Yılın 11 ay 15 günü ocak,soba yakılıyor.
Isınma uğruna yaka yaka, orman bırakmamış halk. Ne çam, ne meşe…
Çalı bile yok dağlarda, tepelerde, kıraç yazılarda.
 
Nakliyacılık –taşımacılık yavaş yavaş gelişiyor.
Oto alım satımı canlanıyor.
Motorlu araç bakım onarım işlikleri ortaya çıkmış,adını duyurmuş…
Bazı zenaatlar dikkat çekiyor.
Kıraç topraklarda nohut yetiştiriliyor: Leblebi yapan iş yerleri var.
Bir sokağın iki geçesi…
Halk bağına, bahçesine eşekle gidip geliyor; nalbantlık geçerli bir esnaflık kolu.
Semercilik, palancılık da öyle.
İki tekerli arabaları yapan ustalar da gelip  Edirne’den, Bursa’dan , yerleşmiş buraya…
 
Kasabanın iki sineması var. Lale ve Büyük adlarında.
Nitelikli filmler pahalı olmalı ki, “vasatın altında”filmler gösteriliyor.
Zaten, halkın da beklediği nitelik değil. Film olsun da, ne olsa seyredilir.
Radyo var da, televizyon yok. Avrupa’dan gelenler anlatıyor ne olduğunu.
Bir de Hayat Mecmuası anlatıyor Arap komşularımızda bile tv yayını olduğunu.
Beldede, köylerde herkes imreniyor televizyona.
Fakat, yapacak bir şey yok.
 
Pazartesi günü büyük Pazar kuruluyor. O günün adı “Açık Pazar” kalmış.
Bir de Cuma günü daha küçük, dar alanlı Pazarı var beldenin.
Çukurova’nın tüm ürünleri en fazla 10 ton taşıyan kamyonlarla Nevşehir’e getiriliyor.
Erciyes Dağı yamaçlarından, Kuzey ilçelerden peynir, çökelek geliyor.
Erdaş Dağı yamaçlarında da hayvan besleniyor.
Beldenin kasaplarındaki etler oradan.
Beldenin “çömlek peyniri” ünlü.
Bunun ününü de Avanos çanakçılığı sağlıyor, besliyor.
 
Beldenin çevresindeki bağlar,bahçeler ancak ağustos ortasından sonra ürünlerini olgunlaştırıyor.
Yerey yüksek, yayla.
En erken olgunlaşan meyve dut.
Avcılar (Maccan) köyünün dudu ünlü.
Eşeklerin taşıdığı küfelerle,meyve özlemi çeken daha yüksek köylere götüren Maccanlılar, dudu sahan sahan ağ pakla ile değiş-tokuş ediyorlar. Para geçmiyor bu alış-verişte.
Sonra yaz elmaları çıkıyor.
Harmanlar canlanıyor. Ekinler kağnılarla, at arabalarıyla, traktör vagonlarıyla harmanlara taşınıyor. Hititler de böyle döküyordu harmanı. Ekinin danesini, samanını böyle ayırıyordu. Dön baba dön. Öküzün, ineğin, atın, katırın, eşeğin çektiği döğenle…
Döğen döndükçe ezecek sapları…
Traktör kasnağının çevirdiği batözle de ekinler döğülüyor.
Traktör de döne döne diskaro denen, aslında toprağı işleyen bir aygıtı çekip,ekinleri eziyor, parçalıyor.
Pek yavaş ilerleyen, bıktırıcı bir iş harman işi…
Harmanlar dökülürken zerdali, kayısı gereliyor, ekşimsi tadıyla harmancıların susuzluğunu gideriyor.
Akça armudu çil çil…Olgunlaşıyor. Ambarda birkaç gün durunca ballanıyor.
Bahçelerden salatalık, domates geliyor. Bu konuda Nar köyü imdada yetişiyor.
Ve üzümler kararmağa başlıyor. Giderek tadlanıyor.
 
Kıraç ekeneklerden karpuzlar geliyor. İçleri pembe pembe.
Bazıları da sarı etli.
Harmancılar su içmek yerine, karpuz yiyorlar.
Irmak boyu köylerinden artık Açık Pazar’a küfe küfe, zembil zembil üzümler geliyor.
Gülşehir’in Yüksekli Köyü turfanda üzümüyle ünlü.
Çat köyünün parmak üzümünün bir salkımı ergin insanı doyurmağa yetiyor.
Yanında bir tas çömlek peyniri de oldu mu, yiyen kendini kebab yemişcesine doygun duyumsuyor.
Ve güz kokuları gelmeğe başlıyor.
Evlerde ocak başları şenleniyor.
Patates, soğan sökümü başlıyor.
Ambarlara konulacak; ederi yükseldiği zaman satılacak patates.
Ekimin ilk haftasında elma ağaçlarının yükü kalmıyor.
Çocuklar, gençler, erginler elma indiriyor dallardan.
Elbet, o yılın bahar soğuklarından zarar görmemişse elma çiçekleri.
Yanmışsa çiçekler nisan soğuklarında, çocuklar elma yiyemeden bir yıl geçirecekler demektir.
Ve okullar açılıyor.
Her çocuğun kitabı, arkadan gelene kalacak. Tutumlu olmak gerek.
Defterin yazılmamış sayfaları var.
Ocakta yakılsın mı; yazıktır. Küçük kardeş onu da kullanacak.
Ve okulların açılmasıyla birlikte belde çarşısında, çevresine şaşırarak bakan, bakışlarından tuhaf bulduğu anlaşılan, zaman zaman gülümseyen , yadırgı görünüşlü, giyimi bir değişik erkekler, kadınlar.
Kimdir onlar?
Beldenin ortaokuluna, lisesine yeni atanmış öğretmenler…
Öğrenciler hemen başlarlar onlar hakkında “fikir yürütmeğe”…Tevatür…Şehir efsanesi…
Ve Büyük Sinema’da pazartesi günü öğlene doğru,film başlamadan çalınan plaklar…Müşteri çekmek için müziğin gelbanası…
Nezahat Bayram söylüyor o güzel türküyü:
                                            Uzun olur gemilerin direği ,
                                             Yanık olur anaların yüreği.
………………………………………………………...................... 1964, Göre