“ÖLMEDEN MEZARA KOYDULAR BENİ”
Ölüm, kimine kurtuluş, kimine ‘şeb-i arus’ kimine göre de aşığın maşukuna kavuşmasıdır. Ölüm mutlak gerçeğin ta kendisidir. Her canlı mutlaka ölümü tadacaktır.
Kesin tadılacak olan ölüm için Peygamberimiz; “Ağzınızın tadını kaçıran ölümü sık sık anın” buyuruyor. Çünkü mutlak hesaplaşmanın başlaması ölüm sonunda olacaktır. Ölümle ilgili neler söyleyip yazılmaz ki.
Halkın ölümle ilgili ‘ne güzel ölüm’, ‘öldü de kurtuldu’ veya ‘ben de keşke öyle ölebilsem’ gibi söylemlerde bulunduğunu hep duymuşuzdur.
Bir ölüm daha var ki, onunla ilgili yüce yaratıcı Kelam-ı kadiminde: “Siz onlara ölüler demeyiniz, bilakis onlar diridir fakat siz anlayamazsınız” buyuruyor. İşte imrenilecek ölüm budur. Bu tabir şehitlerimiz için kullanılmıştır.
Bende 22-23 Şubat’ta Çanakkale şehitlerimizi ziyaret ettim.* Bu vesileyle sizlere oradan bahsetmek istiyorum.
Bu savaşı Türkiye’de olduğu gibi dünyada da bilmeyen duymayan kalmadı. Osmanlının aynı anda sekiz cephede savaşıp sadece kazandığı tek cephedir Çanakkale. Dolayısıyla buranın önemi bir kat daha artmaktadır.
Hele ki, her şeyimizi verdiğimiz Balkan şehirlerini (Ülkelerini) bir bir kaybettikten sonra kazandığımız Çanakkale savaşı milletçe gönlümüze su serpti.  
İttifak ve ihtilaf devletlerinin karşı karşıya geldiği unutulmaz hatıra ve destanların yazıldığı, insanlık tarihinin hiç şahit olmadığı, asla da olamayacağı istisna muharebelerinden biridir.
Ceddimizin yaptıklarının unutulmaması/unutturulmaması için buraya çok önem verip, büyük çaba sarf etmeliyiz.
Gelecek neslimizin gurur duyacağı şehitlerimiz, kendimizi tanımamıza ve ileriye daha sağlıklı bakmamıza sebep olacaktır.  
Bilindiği gibi bu savaşla ilgili çok kitaplar yazıldı. Seminerler verildi. Hatıralar anlatıldı. Kutlamalar yapıldı. Yapılacakta.
02.02.1915 tarihinde başlayıp yaklaşık 8 ay süren bu savaş bir milletin deyim yerindeyse varlık yokluk mücadelesiydi. Bunu, Padişah’ından, Paşasından, Generalinden en sıradan erine ve hatta bütün bir millet biliyordu.  
Günlerden 7-8 Ağustos savaş karada ve denizde bütün şiddetiyle devam etmektedir. O günlerde sahra hastanesine 40 bin civarında yaralı gelmiş. Doktor ve hemşireler tedavi için kendilerinden geçiyorlar. Önce ağır yaralılara gidiyorlar bu arada hafif yaralılar kan kaybından ölüyor. Derken aralarında şöyle bir karar almışlar: “Tedavi ederek cepheye göndereceğimiz yaralıları önce tedavi edelim ondan sonra diğerlerine bakalım”  Ve böyle hareket ederler. İşte bu esnada tedavisi geciken yaralılar kan kaybından ve yaralarının büyüklüğünden ölmeye başlamışlar. Mırıldanma takati olanlardan bazıları da; “Çanakkale içinde vurdular beni/Ölmeden mezara koydular beni” diyerek kesin akıbeti beklemeye başlamışlar. (Daha sonra bu sözler türkü olarak söylenir olmuş.)   
Orada daha neler söylenip yazılmadı ki,
 
*Başbakan Müsteşar Yardımcısı Prof. Dr. İbrahim Kalın’ın başkanlığında muhtelif kurumlardan 60-65 kişinin katıldığı, Çanakkale şehitlerinin 99. Ve 100. Yıl kutlamalarının planlanması için toplantı yapıp, ardından yerinde incelemelerde bulunduk. Kurumumuz adına da ben katıldım.