SÖYLEYEN DEĞİL, SÖYLETEN
Evvel zaman içinde
Kalbur saman içinde
Zamanın birinde
Kapısının üzerinde “ya devlet başa, ya kuzgun leşe” diye yazan bir üniversite varmış.
Geleni gideni çok, gidip görmeyeni ise azmış.
Gel zaman, git zaman
Bu yazı da, bu anlayış da unutulmuş
Hatırlanmaz olmuş
Sonra ise olanlar olmuş
Kapısının üstünde “ya devlet başa, ya kuzgun leşe” diye yazan üniversitede o anlayış değişmiş
Yerine şu anlayış hâkim olmuş;
“Ya devlet başa, ya makam, mevki eşe”
Amerikan Başkanı Suudi Arabistan’a gitti.
Allem etti
Kallem etti
Bire on, yüz, bin kattı
Katar’ı, gitar yapmak için çalıştı
Yanına ortaklar buldu
Az dedi dolmadı, çok dedi almadı
Ne yaptı, ne etti?
Uğraştı didindi, gecesini gündüzüne kattı
Plan üstüne plan yaptı
Ve sonunda şu karara vardı;
“Güzel Katar, zengin Katar
Ya bana uyar, ya da batar”
Bektaşi’ye sorarlar;
“Baba erenler oruçla aranız nasıl?”
“Eh işte… Hallice”
“Yani oruç tutuyor musun?”
Baba erenlerde cevap hazır;
“Elbette
Biz fakir insanlarız, ne bulursak tutarız
Kuş tutarız
Balık tutarız
Oruç bulursak
Kaçırmaz onu da tutarız…”
Evde bir kedim var
Biraz yaramaz
Kedim gene yaramazlık yaptı ve bilgisayar klavyemin üzerinde yürüdü.
İşte sonuç;
+1föeıoacçtnrmpykq/wx