TOPRAKSIZ TARIM, SEBZE FABRİKALARI

Nüfus arttıkça sebze ihtiyacıda artmaktadır. Eskiden aileler aynı bir işletme gibi davranır ve sebzelerini de kendileri yetiştirirlerdi. Günümüzde sebze halindeki köylü pazarına baktığıımızda genel olarak yaşlıları görüyoruz. Yanlış birde anlayışımız sayesinde mevsimindeki sebze ve meyveye “döküm zamanı” Dememiz ve mevsimsel olarak ürünün aynı gelmesi üreticilerimizin zaten az olan kar marjlarını düşürmektedir. Yapılan işinde omuz emeğine dayandığını unutmamak gerekir.

Tarla ilaçlama, zararlı otlar, istilacı ve asalak bitkiler bitmek tükenmek bilmiyor. Tarla tarımında verdiğimiz güpreler üründe partikül bırakıyor. Bu yüzden ihraç edilen ürünlerde geri dönüşler oluyor, bir çok ürün sanki bizlere tehlikeli değilmiş gibi iç pazara sunuluyor. Tarla tarımında yabani domuz sürüleri risk taşıdığı gibi bazı çobanlar koyun sürülerini kontrolsüz olarak ekeneklere sürü veriyorlar. Zaten sebze tarımının oldukça zor ve masraflı bir uğraş olduğunu biliyoruz.

Gelelim tüketici tarafına, Dünya nüfusu 8 Milyarı geçmiştir. Büyük şehirlere sebze yetiştirmek gerçekten zordur. Sebzeyi insanlara yetiştiremeyince ülkeler ve işletmeler ithalat yoluna baş vuruyor. Bu şekilde de sebzeler çok pahalı bir şekilde halka arz ediliyor.

Sebzelerin tarlalardan çıkıp tüketiciye ulaşması ayrı bir konudur. Konudur da, üretici çok ucuza satıyor, tüketici ise oldukça pahalı sebzelere ulaşa biliyor.

Bizim esas konumuz mega şehirlerde bu kadar insanı nasıl doyuruyorlar. Bu konu biraz da arz talep meselesidir. İşletmeci bu konuda net kârı gördüğü zaman bu sektöre yönele biliyor. Bir deyişle işletmecilik ve rantiye birbirlerinden oldukça farklı bir yapıdadır.

Topraksız tarımın çok katlı ve oturum alanları geniş ve ergonomik bir yapıda bu işletmeler uygulanmaktadır. Bu sayede domatesin tek yıllık bir bitki olmayıp, çok yıllık bir bitki olduğunu görüyoruz ve verimi artarak artıyor. Açık alanlarda yani özlerde ve tarlalarda yetişen sebzeler soğuk vurduğunda yok olup gidiyor. Bizlerde bir çok sebzeyi mevsimlik sanıyoruz. İşci maliyetleri, yetişemeyen veya bozuk ürün yüksek maliyetleri getirirken, zaten akar-kokar malzeme olduğu için oldukça ucuza satılmaktadır.

Böyle işletmelerde ise bitkiler yaşamaya devam ediyor. Ne susuz kalıyor, ne don çalıyor. Fırtına ve sellerde bu işletmeleri etkileyemiyor. Sabit ve uygun sıcaklıkta güpresi bile uygun ölçülerde suya karıştırılıp veriliyor. Bu sayede bitki büyümesi gece ve gündüz, yaz kış farkı olmaksızın devam ediyor.

Böyle işletmeleri biraz inceleyelim. Tam anlamıyla bir savaş kravözürü gibidir. Çatılarına güneş panellerini dizerseniz; Isıtma, havalandırma, sulama gibi sorunları giderdiğiniz gibi artan elektriği genel sisteme katmanız sayesinde enteresan bir geliriniz olacaktır. Bu gelirde işletme giderlerinizin daha da düşmesini sağlayacaktır. Kullanacağınız suyunuzu da kuyunuzdan temin ettiğinizde sorarım size işci ve arizi giderler dışında başka bir gider kalıyor mu?

Bu gibi işletmeler kurumsal ola bileceği gibi aile işletmesi olarak da neden düşünülmesin. İşsizlik yaygınken, kendi başına oluşu veren istihdamlar ve milli gelire katkı inanın herkesi memnun edecektir. Samimi birlikler, samimi kooparatifler belki de ihracatların yolunu açacaktır.

Mega şehirler sebzeyi böyle elde ediyorlarmış. Bizler mega şehri geçelim, Anadolu’da bir çok yerleşke ve birçok tüketici bulunduğunu da unuutmayalım. Bu iş kolu bir çok iş kolundan daha kolay, daha zahmetsiz ve daha ekonomik olmasının yanında sürdürüle bilirliği de oldukça uzundur.

Büyük şehirlerin yakınındaki küçük yerleşkelerde rant oldukça düşüktür. Bu da böyle işletmelere avantajlar sağlamaktadır.

Bu tarım türü üreticilerimizi dekazanç yönünden oldukça tatmin edeceğine inanmaktayım. Örneğin; Mantar çok çabuk yetişen ve piyasa değeri oldukça pahalı olan bir üründür. Ayrıca üreticiler müşterilerini bulmak kaydıyla daha pahalı mantar türleri de yetiştire bilirler. Yeşil bibir, taze soğan, patlıcanda ucuz sebzeler değildir. Üretici bunun yanında; Tüketici isteği, Pazar isteği gibi piyasa değerlerine göre de tarım yapıp gelirini yükseltme yollarına gide bilir.  Tabi bu konuda yetişmek, işini daha iyi öğrenmek, bu sayelerde piyasada isim yapmak sayesinde olur diye düşünmekteyim.

Bu tarım türü yurdumuzda pek uygulanmamaktadır. Üreticilerimize sorduğumuzda; “ Topraklarımız bize yetmektedir.” Demektedir. Yine tekrarlayım. Yurdumuzda bıçak sırtında bir sebze tarımı yapılmaktadır. Haberlerde izliyoruz. Sera bölgelerimizde çıkan fırtına veya sel baskını, kuraklık gibi doğa olayları üreticilerimizi zarara uğratmaktadır. Oysa sebze fabrikaları diye isimlendirdiğimiz topraksız tarım bölge de seçmemektedir.

Üreticilerimiz açısından sabit, güvenilir gelirler güzel ve karlı gelirler sağlayacaktır. Son olarak böyle işletmelerde çeşitli bitki hastalıkları, tehlikeli toksinlerin daha kolay kontrolünün sağlanmsı da oldukça avantaj sunacaktır.

Saygı ve sevgilerimle, en güzel günlerin önce yurdum insanlarına sonra da tüm dünyada yaşayan insan, hayvan ve bitkilerin olması dileği ile…