32 YIL SONRA…

(Hoca-Talebe diyaloğu)

Bundan 12-13 yıl önce tayinim çıkıp da Ankara’ya giderken “Muvakkaten Ayrılmak” diye bir makale yazmıştım. O muvakkat süre doldu ve tekrar Kapadokya, ‘Taş Orman’ın merkezi Nevşehir’e geri döndüm.

Öteden beri, yurtdışına çıktığımda memleketimi, Nevşehir’den başak bir yere gittiğimde şehrimi çok özlerim. Emekli olduktan sonra her ne kadar Ankara’da kalmamı isteyen dostlarım olmuşsa da Nevşehir’e gelmeyi yeğledim.

Ankara’da görev yaparken Nevşehir’e gelip gitmem eksik olmadı. Yine de bazı kişi, olay ve mekânlardan uzak kaldığım muhakkak. Kaybettiğim yılları telafi etmek istiyorum. Bu yüzden bazı dostları ziyaret ediyor, bazı mekânlara uğruyor, tanıdığım birileri olursa muhabbet ediyor, aksi takdirde kitap okuyorum. Bugün de kıymetli mütefekkir Nurettin Topçu’nun “Vaaz ve Dua -Vaizlere Konuşma” * kitabını okumak üzere Nev-Mekân’a gittim. Tam kitabımı açıp okuyacaktım ki, oturmakta olan bir grup hanımefendiden birisi gelip “hocam nasılsınız?” dedi. Teşekkür edip kısa bir sohbet ediyordum ki bir diğeri, biraz sonra bir başkası gelmeye başladı. ‘Lütfen durun, ben oraya geleyim’ diyerek masalarına gittim. Çoluk çocuk hatta torun sahibi Nevşehir İmam Hatip Lisesinden mezun 8-10 talebemdi.

Genelde birilerini gördüğümde heyecanlanırım. Karşılaştığım, talebelerim olursa heyecanım ve mahcubiyetim bir kat daha artıyor. Bugün de öyle oldu.

İmam-Hatip lisesinde 1990-1996 yıllarında görev yaptım. O yıllar Türkiye genelinde İmam-Hatip talebelerinin, en yoğun olduğu yıllardı. Yanlış hatırlamıyorsam Nevşehir İHL’nin mevcudu; köylerden, ilçelerden ve şehir merkezinden gelenlerle üç bin beş yüzü buluyordu.

Çok değerli talebeler vardı. Bugünkü karşılaştığım talebelerim de onlardandı. Edeplerinden ve asaletlerinden hiçbir şey kaybetmemişler. Beni gördüklerindeki bakışları, benim onları görünce hissettiklerim! Öyle zannediyorum ki, hepimiz o günlere gittik… Birlikte o yıllarımızı yâd ettik. Üstelik hoca-talebe olarak değil, hayatın değişik veçhelerini yaşamış/yaşamakta olan insanlar olarak.

Hoca-Talebe

“Ben muallim olarak gönderildim” diyen Son Nebi, en büyük muallimdir. Din hizmetinde bulunan hemen herkes Hz. Muhammed’in eğitim metodunu, sınıfa girerken, ders anlatırken örnek almalıdır. Efendimizin bütün hayatı, her yönüyle mevcut.

Gâl ve haliyle örneklik teşkil eden Abdülaziz Bekkine’nin manevi talebesi Nurettin Topçu: ‘Birgün bir talebemi derse kaldırdım. Abuk sabuk (şeyler) söyledi. ‘Sen delisin’ dedim. ‘siz delisiniz’ dedi. Hemen şeytan galebe etti, kibir… Çağırdım bir talebeyi, yolladım ‘çabuk bir muavin göndersinler!’ dedim. Çocuğu attıracağım dışarı. Allah’a şükür, muavin gelinceye kadar Allah beni kurtardı. Aklım başıma geldi. Muavin geldi, ‘bir şey yok dedim, yanlışlık oldu, affedersiniz’ dedim. Çocuktan özür diledim, gönlünü aldım, çocuğu kazandım, belki ruhunu bir parça kurtardım. Ama kim kimi kurtardı? O beni kurtardı tabiî. Yani her an şeytan başımızdadır; kibir, her yerde, her şekilde, her haliyle, küçük, büyük…

Bir diğer örnek; Gandi Hindistan’da mücadeleye başladığı zaman öğretmendi, mektepte hocalık yapıyordu. Talebesi yaramazlık, ahlaksızlık yaparsa çocuğa bir şey yapmıyor. Kendi oruçlarına başlıyordu. Ben eksikmişim, daha tam olmamışım, hata bende olmalı diyordu. Olmasa böyle olmazdı, benden geldi o diyordu.

İkinci şahsı suçlamak gayet kolay. Oysa insan önce kendine bakmalı…

Değer verdiğim iki önemli şahsiyetin öğretmenliğinden örnek verdim. Yirmi yıllık öğretmenliğim müddetince katılımcı, reform niteliğinde ders yapmaya çalıştım. Talebelerimin katılmalarını sağlamaya çalıştım. Doğru söylediklerinde onaylar, hatalı söylediklerinde ise ‘şöyle düşünsek olmaz mı’ diye incitmeden tashihte bulunurdum. İmkânım nispetinde gönüllerine dokunmaya çalıştım. Değil talebelerim hiçbir muhatabıma, siz şusunuz, busunuz diye müdahanede bulunmadım.

Muhtelif görevlerde bulunan, görev almayıp serbest meslek sahibi talebelerimi gördüğümde aldığım pozitif tepkiden ziyadesiyle mutluluk duyuyorum.

32 yıl sonra karşılaştığım Nevşehir İmam Hatip Lisesinden bazı talebelerimle karşılaşıp dostça sohbet sonunda aldığım mutluluk gibi. Ahmet Belada

----------------0-------------

· İsmi geçen kitap, 1973’te Nurettin Topçu’nun Bolu’da 84 vaize yaptığı konuşmadan oluşuyor. Topçu’nun bu konuşmasının çözümü yapıldı. HECE Dergisi Nurettin Topçu Özel Sayısında neşretti. Topçunun yayınlanmamış bütün yazıları kitaplaşıyor. Bu konuda büyük gayreti olan İsmail Kara, Ezel Everdi her türlü takdiri hak ediyor. Din hizmetinde bulunan bulunmayan herkesin bu kitabı okumasını tavsiye ederim.